11 Haziran 2019 Salı

Bir Zamanlar Biz, Şimdi Biz

Bir zamanlar biz, 
—Bir kesimden değer ve saygı görmezdik,
—Birileri bize tepeden bakardı,
—Küçümsenirdik,
—Sakıncalı piyade gibi bakılırdı bize,
—Fikrimizi açıkça söyleyemezdik.
—Söyleyebildiğimiz kadarıyla fikirlerimizden dolayı tu kaka yapılırdık.
Bu durumda biz, 
—Alttan alır, inanç ve fikir hürriyeti niçin yok, bunlar insanın doğuştan gelen en doğal hakkıdır, engellenemez derdik,
—Biz kafanızda büyüttüğünüz kadar tehlikeli değiliz diyorduk,
—Ah bizi bir anlasalar derdik...

Bir zaman geldi ki devran döndü. Her türlü imkan ve güç bize verildi. Eşekten düşen olarak karşı tarafı anlayacağımız yerde biz onlara baskı uyguluyoruz.
*Ne kimse açıkça fikrini söyleyebiliyor,
*Ne bir göreve yükselebiliyor,
*Korkular saldık her yere...

Başka düşüncede olan kişileri geçtik. Kendi insanımızın farklı görüşüne ve yapıcı eleştirisine bile tahammül edemiyoruz:
*Bir makamdaysa yerinden ediyoruz,
*Bir gazetede yazıyorsa kalemini elinden alıp yol veriyoruz,
*Televizyonlara konuşmacı olarak bile çıkartmıyoruz,
*Hiçbir şey yapamıyorsak bile dışlıyoruz. Ya yok kabul ediyoruz ya da alın, parçalayın dercesine taraftarlarımızın önüne atıyoruz.
*Nankörlükle suçluyoruz, 
*Geçmiş yaptığımız iyilikleri başa kakıyoruz.

Maalesef hayal bile edemediğimiz imkan ve nimetlerin içinde boğulduk. Değiştik. Güç, koltuk, makam ve iktidar bize yaramadı. Çünkü bunlar bizi değiştirdi, bunların altında kaldık. Dünkü samimiyetimiz yok bugün. Savrulduk hem de ne savrulma. İşin garibi koltuk altımızdan kayıyor. Ne oluyoruz, nerede hata yaptık diyeceğimize iyice hırçınlaşıyoruz. 

Böyle olmamalıydık. Yazık oldu. Sayemizde birçok değerler de çiğnendi. Gidersek bir daha gelemeyiz. Çünkü güveni de yok ettik.

Belediyelerin El Değiştirmesi *

Demokrasilerde seçim vardır. Belli bir sürenin sonunda seçmenin önüne sandık konur. Sandık sonucunda kazanan ve kaybedenler olur. Bazen biri, bazen öbürü kazanır. 

Hep aynı parti kazanır, öbürü hep kaybeden olursa ülkelerin demokrasisi tam oturmamış olur. Bir müddet sonra sıkıntılar ortaya çıkmaya başlar. Sürekli kazananlarda şımarma, savrulma, rehavete kapılma baş gösterebilir. Nasılsa kazanıyoruz denerek hizmetlerde aksama meydana gelebilir. Siyasi rakip ve muhalifleri susturma yoluna gidilebilir. Sürekli kaybedenler de ise nasılsa her seçimi kaybediyoruz denilerek sandığa gitmeme, sandıktan ümidi kesme, siyaset dışı başka arayışlara girme, hoşnutsuzluk durumları ortaya çıkabilir. 

Ne demek istiyorum? Demokrasilerde partiler seçim kazanabilmeli ve kaybedebilmeli. Böyle olduğu takdirde partilerde ve partilerin seçmenlerinde bir heyecan ve çalışma azmi ortaya çıkacaktır. Umudunu herkes sandığa bağlayacaktır. 

Kaybeden niçin kaybettiğini sorgulayacak, diğer seçimi nasıl kazanabilirim üzerine yoğunlaşacaktır. Seçimi kazanan da hizmet etmek için elinden geleni ardına koymayacak. Var gücüyle çalışacaktır. Çalışmadığı takdirde bir sonraki seçimi kaybedeceğini düşünecektir. 

Partiler, kaybedince dünyanın sonu olmadığını anlarlar. Demek ki kendimizi iyi anlatamadık ya da seçmen bizi ikna edici bulmadı, nasip değilmiş derler. Kazananlar ise zafer kazandık narası atma ihtiyacı hissetmezler. Çünkü bir sonraki seçimi kaybetme ihtimalleri vardır.

Partiler kazanma ve kaybetme üzerine yoğunlaşınca bundan ülke kazançlı çıkacaktır. Hangi parti kazanırsa kazansın vatandaş kazanacaktır. Çünkü kazandığını kaybetmemek için var gücüyle çalışacaktır.
***
Partilerin kalesi diyebileceğimiz ilçe, il ve büyükşehirlerimiz var. İster genel, ister mahalli seçim olsun, buraları daima aynı partiler kazanır. Aynı parti kazandığı için buralarda aslında seçim yapmaya bile gerek yok. Zaten kazanan da çok büyük yatırımlar yapmadığı gibi çok büyük hizmet etmesine de gerek kalmıyor. Buralarda sadece kazanan partinin adayı değişir. Buralar partilerin kurtarılmış bölgeleridir. Zihniyet değişmediği için seçim, buralarda bir yenilik getirmez. Bu yüzden kale diye tabir edilen yerlerde bir yenileşme ve gelişme görülmez. Kale tabir edilen yerler partilerin hoşuna gitse de demokrasi adına sağlıklı değildir. Aslında seçim yoluyla ara ara zihniyet değişimi olacak ki hiçbir yer partiler için çantada keklik olmamalı. Kim gelirse çalışmaktan ve hizmet etmekten başka çaresi olmadığını bilmeli.

*26/06/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Kavgaların En Büyüğü

Kavga kavgadır. Büyüğü, küçüğü olmaz. En küçük kavga bile kırgınlıklara sebebiyet vermekte, taraflar arasında onulmaz yaralar açmaktadır. En iyisi sorunu iletişim organı dil ile çözmektir. Dil yerine elimizi, kolumuzu kullanırsak işte bunun adı kavgadır. El ve kol da sorunu çözmez, hazırında büyütür. 

Kavganın her türünden uzak durmak lazım. Hele aile kavgasından. Çünkü kavgaların en büyüğüdür. Aile derken karı koca arasındaki kavga, aile bireylerinin birbiri arasındaki kavga, akrabaların birbirleriyle yaptığı kavgalar akla gelir. Bunlarla yapılan kavgalar bitmez, ilanihaye devam eder. Çünkü bunların kavgası yabancılarla yapılan kavgalara benzemez. Başkası ile kavga yaparsın, birbirinizin kafasını, gözünü yararsın. Sonra çeker gidersin. Bir daha birbirinizi görmezsiniz. En kötü ihtimalle mahkemelik olursun. Aile ve akraba kavgası böyle mi? Yeri gelir saç baş yolar, kafayı gözü kırar, adliyelik de olursun. Ama bitmiyor ki... Çünkü akşam sabah berabersin. Saman alevi gibi görünce yine parlarsın. Hiç bir araya gelmeyelim desen bile düğün, cenaze ve benzeri yerlerde yine karşılaşırsın. Yani akraba ve aileyle kavga ettikten sonra ne hali varsa görsün deyip çekip gidemezsin. Neredeyse kıyamete kadar sürer gider. O yüzden kavgaların en büyüğü akraba veya aile kavgası diyorum.

Hasılı en güzeli kimseyle kavga yapmamaktır. Yok illaki yapacağım ya da o gelir beni bulur diyorsan kavgayı kan ve akrabalık bağı olmayan kişilerle yapacaksın. Böylesi kavgalar bir müddet sonra durulur. O yoluna, sen yoluna gidersin. Akraba öyle değil. Çünkü akrabayı kendin seçmiyorsun ve değiştiremiyorsun. O yüzden sen sen ol, akraba ile ye, iç, otur, kalk ama asla kavgaya tutuşma. Sorununu içine at. Gerekirse o sorun seni yesin, bitirsin. Yine de sen aile kavgasından uzak dur. Çünkü kavgaların en büyüğüdür.