Ana içeriğe atla

Kavgaların En Büyüğü

Kavga kavgadır. Büyüğü, küçüğü olmaz. En küçük kavga bile kırgınlıklara sebebiyet vermekte, taraflar arasında onulmaz yaralar açmaktadır. En iyisi sorunu iletişim organı dil ile çözmektir. Dil yerine elimizi, kolumuzu kullanırsak işte bunun adı kavgadır. El ve kol da sorunu çözmez, hazırında büyütür. 

Kavganın her türünden uzak durmak lazım. Hele aile kavgasından. Çünkü kavgaların en büyüğüdür. Aile derken karı koca arasındaki kavga, aile bireylerinin birbiri arasındaki kavga, akrabaların birbirleriyle yaptığı kavgalar akla gelir. Bunlarla yapılan kavgalar bitmez, ilanihaye devam eder. Çünkü bunların kavgası yabancılarla yapılan kavgalara benzemez. Başkası ile kavga yaparsın, birbirinizin kafasını, gözünü yararsın. Sonra çeker gidersin. Bir daha birbirinizi görmezsiniz. En kötü ihtimalle mahkemelik olursun. Aile ve akraba kavgası böyle mi? Yeri gelir saç baş yolar, kafayı gözü kırar, adliyelik de olursun. Ama bitmiyor ki... Çünkü akşam sabah berabersin. Saman alevi gibi görünce yine parlarsın. Hiç bir araya gelmeyelim desen bile düğün, cenaze ve benzeri yerlerde yine karşılaşırsın. Yani akraba ve aileyle kavga ettikten sonra ne hali varsa görsün deyip çekip gidemezsin. Neredeyse kıyamete kadar sürer gider. O yüzden kavgaların en büyüğü akraba veya aile kavgası diyorum.

Hasılı en güzeli kimseyle kavga yapmamaktır. Yok illaki yapacağım ya da o gelir beni bulur diyorsan kavgayı kan ve akrabalık bağı olmayan kişilerle yapacaksın. Böylesi kavgalar bir müddet sonra durulur. O yoluna, sen yoluna gidersin. Akraba öyle değil. Çünkü akrabayı kendin seçmiyorsun ve değiştiremiyorsun. O yüzden sen sen ol, akraba ile ye, iç, otur, kalk ama asla kavgaya tutuşma. Sorununu içine at. Gerekirse o sorun seni yesin, bitirsin. Yine de sen aile kavgasından uzak dur. Çünkü kavgaların en büyüğüdür.

Yorumlar

  1. Şükürler olsun öyle bir sorunumuz yok ama olmayacağı anlamına gelmez. Kimse kavga etmek istemez bazen kavga gelir seni bulur. Hele hele de akraba veya yakın çevre ile kavgalar olur. Yabancı ile kırkta bir görüşürsün onda da hemen kavga çıkmaz. Daha çok insan sürekli görüştüğü kimselerle kavga eder. Onunla samimi olur. Bazı şeyleri ondan bekler/ beklemez. Vay efendim bunu bana nasıl yapar/ yapamaz diyerek önce arkasından konuşur sonra kavga yapar. Allah bizleri ve bütün insanları kavgadan uzak eylesin. Barış ve huzur içerisinde yaşamayı nasip eylesin. Bunun yolu karşılıklı hoşgörü ve anlayıştır. Peygamberimizin " hoş görülü ol ki hoş görükesin" hadisini düstur edinmektir.

    YanıtlaSil
  2. Hem din hem tarihimiz kardeş, akraba kavgalarıyla dolu Hocam. Habil-Kabil, Yakup oğullarının Yusuf'a ettiği kötülük, bugün İsrail'in(İshak soyu) Filistinlilere(İsmail'in soyu) yaptığı zulüm;Osmalı'daki taht yüzünden kardeş kavgaları...örnek olarak verilebilir. En güzeli olmaması elbet.

    YanıtlaSil
  3. Ben tam da bunu diyorum. İnsanın başına ne gelirse en yakınlarından geliyor. Neyimizi paylaşamıyoruz bilmiyorum. Oysa dünya nimetleri hepimize yetecek kadar çok. Ahireti unutuyoruz. Dünya geçici ahiret baki. Biz bugün tam tersi hareket ediyoruz. Allah bizleri dünyaya dünya kadar ahirete de ahiret kadar meylettirsin. Sıla-i rahimi gözetenlerden eylesin.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde