Ana içeriğe atla

Belediyelerin El Değiştirmesi *

Demokrasilerde seçim vardır. Belli bir sürenin sonunda seçmenin önüne sandık konur. Sandık sonucunda kazanan ve kaybedenler olur. Bazen biri, bazen öbürü kazanır. 

Hep aynı parti kazanır, öbürü hep kaybeden olursa ülkelerin demokrasisi tam oturmamış olur. Bir müddet sonra sıkıntılar ortaya çıkmaya başlar. Sürekli kazananlarda şımarma, savrulma, rehavete kapılma baş gösterebilir. Nasılsa kazanıyoruz denerek hizmetlerde aksama meydana gelebilir. Siyasi rakip ve muhalifleri susturma yoluna gidilebilir. Sürekli kaybedenler de ise nasılsa her seçimi kaybediyoruz denilerek sandığa gitmeme, sandıktan ümidi kesme, siyaset dışı başka arayışlara girme, hoşnutsuzluk durumları ortaya çıkabilir. 

Ne demek istiyorum? Demokrasilerde partiler seçim kazanabilmeli ve kaybedebilmeli. Böyle olduğu takdirde partilerde ve partilerin seçmenlerinde bir heyecan ve çalışma azmi ortaya çıkacaktır. Umudunu herkes sandığa bağlayacaktır. 

Kaybeden niçin kaybettiğini sorgulayacak, diğer seçimi nasıl kazanabilirim üzerine yoğunlaşacaktır. Seçimi kazanan da hizmet etmek için elinden geleni ardına koymayacak. Var gücüyle çalışacaktır. Çalışmadığı takdirde bir sonraki seçimi kaybedeceğini düşünecektir. 

Partiler, kaybedince dünyanın sonu olmadığını anlarlar. Demek ki kendimizi iyi anlatamadık ya da seçmen bizi ikna edici bulmadı, nasip değilmiş derler. Kazananlar ise zafer kazandık narası atma ihtiyacı hissetmezler. Çünkü bir sonraki seçimi kaybetme ihtimalleri vardır.

Partiler kazanma ve kaybetme üzerine yoğunlaşınca bundan ülke kazançlı çıkacaktır. Hangi parti kazanırsa kazansın vatandaş kazanacaktır. Çünkü kazandığını kaybetmemek için var gücüyle çalışacaktır.
***
Partilerin kalesi diyebileceğimiz ilçe, il ve büyükşehirlerimiz var. İster genel, ister mahalli seçim olsun, buraları daima aynı partiler kazanır. Aynı parti kazandığı için buralarda aslında seçim yapmaya bile gerek yok. Zaten kazanan da çok büyük yatırımlar yapmadığı gibi çok büyük hizmet etmesine de gerek kalmıyor. Buralarda sadece kazanan partinin adayı değişir. Buralar partilerin kurtarılmış bölgeleridir. Zihniyet değişmediği için seçim, buralarda bir yenilik getirmez. Bu yüzden kale diye tabir edilen yerlerde bir yenileşme ve gelişme görülmez. Kale tabir edilen yerler partilerin hoşuna gitse de demokrasi adına sağlıklı değildir. Aslında seçim yoluyla ara ara zihniyet değişimi olacak ki hiçbir yer partiler için çantada keklik olmamalı. Kim gelirse çalışmaktan ve hizmet etmekten başka çaresi olmadığını bilmeli.

*26/06/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde