Ana içeriğe atla

Bir Zamanlar Biz, Şimdi Biz

Bir zamanlar biz, 
—Bir kesimden değer ve saygı görmezdik,
—Birileri bize tepeden bakardı,
—Küçümsenirdik,
—Sakıncalı piyade gibi bakılırdı bize,
—Fikrimizi açıkça söyleyemezdik.
—Söyleyebildiğimiz kadarıyla fikirlerimizden dolayı tu kaka yapılırdık.
Bu durumda biz, 
—Alttan alır, inanç ve fikir hürriyeti niçin yok, bunlar insanın doğuştan gelen en doğal hakkıdır, engellenemez derdik,
—Biz kafanızda büyüttüğünüz kadar tehlikeli değiliz diyorduk,
—Ah bizi bir anlasalar derdik...

Bir zaman geldi ki devran döndü. Her türlü imkan ve güç bize verildi. Eşekten düşen olarak karşı tarafı anlayacağımız yerde biz onlara baskı uyguluyoruz.
*Ne kimse açıkça fikrini söyleyebiliyor,
*Ne bir göreve yükselebiliyor,
*Korkular saldık her yere...

Başka düşüncede olan kişileri geçtik. Kendi insanımızın farklı görüşüne ve yapıcı eleştirisine bile tahammül edemiyoruz:
*Bir makamdaysa yerinden ediyoruz,
*Bir gazetede yazıyorsa kalemini elinden alıp yol veriyoruz,
*Televizyonlara konuşmacı olarak bile çıkartmıyoruz,
*Hiçbir şey yapamıyorsak bile dışlıyoruz. Ya yok kabul ediyoruz ya da alın, parçalayın dercesine taraftarlarımızın önüne atıyoruz.
*Nankörlükle suçluyoruz, 
*Geçmiş yaptığımız iyilikleri başa kakıyoruz.

Maalesef hayal bile edemediğimiz imkan ve nimetlerin içinde boğulduk. Değiştik. Güç, koltuk, makam ve iktidar bize yaramadı. Çünkü bunlar bizi değiştirdi, bunların altında kaldık. Dünkü samimiyetimiz yok bugün. Savrulduk hem de ne savrulma. İşin garibi koltuk altımızdan kayıyor. Ne oluyoruz, nerede hata yaptık diyeceğimize iyice hırçınlaşıyoruz. 

Böyle olmamalıydık. Yazık oldu. Sayemizde birçok değerler de çiğnendi. Gidersek bir daha gelemeyiz. Çünkü güveni de yok ettik.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde