24 Mayıs 2019 Cuma

Gerekçeli Karar Niçin Bir Kitap Olmasın? *


İstanbul seçimlerinin iptali ve yenilenmesiyle ilgili yayımlanan gerekçeli karar tamı tamına 250 sayfa. Ortaya konan gerekçeli karar orta büyüklükte bir kitap demektir. Bu kitabın oluşmasında yedi asıl ve dört yedek üyenin imzası var.

Gerekçeli karar hazırlanmadan önce ve yayımlandıktan sonra çok ses getirdi. Kararı kimi övdü, kimi yerdi. Övenler iptal kararını veren yedi üyenin gerekçelerini, karara karşı çıkanlar ise karşı oy veren dört üyenin gerekçelerini okudu. 

Ben YSK üyelerinin yerinde olsam övgü ve yergi dolu bu gerekçeyi ranta çevirirdim.  Çünkü bu gerekçeli karar üzerinden yapılan tartışmalar bugünden yarına biteceğe benzemiyor. Kim karar üzerinde konuşmak isterse bu gerekçeyi açıp okuyacak. Çıkar ağzındaki baklayı derseniz, ben olsam bu gerekçeyi kitap haline getirir, üzerine de yazarı olarak on bir üyenin ismini yazardım. Bir yayınevi ile anlaşır, kitabın basım ve dağıtımını yaptırırdım.  Kim alır bu kitabı derseniz? Kimler almaz ki! Bütün hukukçu ve hukukçu adayları alır. Her hukukçunun zaman zaman başvuracağı başucu bir kitap olur. Yok satar anlayacağınız. Paraya para demezler. Bunun için tek yapacakları sanal medya ve dijital ortamda yayımlanan gerekçeyi kaldırtmak olmalıdır. Bu karara bakmak isteyen tam metni internet ortamında bulamayınca mecburen bu kitabı satın alacaktır.  Hele bir de vurgulu bir şekilde kitabın reklamı yapılırsa gelsin paralar. Burada dikkat etmeleri gereken bir diğer husus daha var. Kitabın korsan baskısı piyasaya sürülebilir. Kitabın yazarları alacakları tedbirlerle bunu da çözebilirler. Çıkaracakları kitabın üzerine "Her hakkı mahfuzdur. Kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz" yazdırırlar, olur biter.

Kitaptan elde ettikleri para kendilerini çok mutlu edecektir. Emekli oldukları zaman ayrı veya aynı ekip olarak başka kitaplar da hazırlayabilirler. Böylece tecrübelerinden tüm hukukçular faydalanır, kendilerine bir meşgale bulurlar, bol bol para kazanırlar. Üstelik meşhur da olurlar. Sık sık bir bilen olarak TV ekranlarına misafir edilirler. Ekranda isimlerinin altına "hukukçu-yazar" yazılır. Gazetelerinde yazı yazmaları için gazete sahipleri tarafından kendilerine köşeler tahsis edilir. 

Gördünüz değil mi? Bir gerekçe nelere kadirmiş. Başlarına talih kuşu konmuş da haberleri yok. Bence zaman geçmiş değil, gerekçe hala sıcaklığını koruyor ve gündem oluşturmaya devam ediyor. Yeter ki fırsatı ganimete çevirmeyi bilsinler.

*27/05/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


AK Parti ve SP ***


Yaşadığımız hayat içinde öyle gariplikler barındırıyor. Belki de bundandır çoğu zaman birçok şeyi garipsiyoruz. Garip karşıladıklarımız çoğu vakit beklediğimiz veya umduğumuz gibi gitmeyince oluyor. Mesela düşünce olarak birbirinin aynısı veya birbirine yakın kişi veya grupların birbirleriyle daha kolay anlaşması umulur. Daha doğrusu beklenir. Çünkü diğerlerine göre ortak noktaları daha fazladır. Ama bu işler beklendiği gibi olmuyor. Nitekim iki kere ikinin çoğu zaman dört etmediği gibi…

Biraz açık yazıp işi siyasete getirelim. Mesela AK Parti ile Saadet Partisi aynı seçmen kitlesine hitap eden, ekseriyetle aynı kitleden oy alan iki siyasi partidir. Fikir ve düşünce bakımından aşağı yukarı aynı düşünce yapısına sahipler. Hemen hemen duyarlılıkları aynıdır. Bu iki parti bir parti çatısı altında güçlerini birleştirecekleri yerde farklı siyasi partilerle yollarına devam ediyorlar. Diyelim ki şartlar bunu gerektirdi, yolları ayrıldı. Farklı partilerde iken birçok konuda birbirleriyle dirsek temasına girmeleri, örtülü veya açık destek vermeleri makul olan iken veya kamuoyunda böyle bir beklenti var iken birbirlerine çelme takmaya çalışıyorlar. Zıt düşüncenin göstermediği karşıtlığı birbirlerine gösteriyorlar. Zaman zaman nezaketi de elden bırakıyorlar. İşi farklı zihniyetlerle iş tutmaya kadar götürüyorlar.

Kerhen bile bir araya gelemeyen bu iki partinin oy bakımından büyüğü "Ben büyüğüm, dükkanı kapat gel" havasında. Küçüğü ise "Bırak gelmeyi, senin rakiplerinde iş tutarım, yine gelmem" görüntüsü veriyor. Görüntüleri düşman kardeşler görüntüsü. Hani adama sormuşlar "Düşmanın var mı" diye. Adam yok demiş. "Kardeşin de mi yok" demişler ya işte bu iki parti kardeş. Ama düşman kardeşler. Dostu üzen, düşmanı güldüren kardeşlik bunlarınki. 

Bu iki partinin birbirine husumetine ve amansız mücadelesine örnek vermek için çok gerilere gitmeye gerek yok. Malumunuz İstanbul seçimleri yenilenecek. Başkanlık yarışı AK Parti ile CHP adayları arasında geçecek. 31 Mart'taki seçimlerde fazla bir varlık gösteremeyen bazı partiler CHP adayı lehine adaylıktan çekilirken Saadet Partisi, seçimi kazanma ihtimali olmamasına rağmen adayını AK Parti adayı lehine çekme yoluna gitmiyor. Kendileri kabul etmese de SP'nin bu yaptığı CHP adayına örtülü bir destektir. Kamuoyu kerhen bile olsa adayını çekmeyi bekliyor. Saadet bunu yapmazken AK Parti de burnundan kıl aldırmıyor ve zeytin dalı uzatma yoluna gitmiyor. Bir oyun bile önemli olduğu bu seçimde Kürt oyları kadar Saadet oyları da belirleyici olacaktır. Kendileri bilir ama SP, böyle yapmakla topuğuna sıkıyor ve gittikçe marjinalleşecek. 

Hasılı ben SP'nin yerinde olsam yenilenecek İstanbul seçimlerinde adayımı geri çeker, AK Parti'ye destek açıklaması yapardım. Destek açıklaması yapmasa bile en azından seçime girmeyerek seçmenimi serbest bırakırdım. Bu tavır iki kardeş parti arasındaki buzları eritecektir. Bu jest birbirlerine yaklaştıracaktır. Aksi, bir daha bir araya gelemeyecek şekilde yaraları derinleşecektir.

***13/06/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


23 Mayıs 2019 Perşembe

YSK'nın Gerekçeli Kararı Üzerine *


İstanbul seçimlerinin iptal ve yeniden yenilenmesiyle ilgili verilen kısa karar gerekçesinin ardından dört gözle beklenen gerekçeli karar nihayet yayımlandı. Tamı tamına 250 sayfa. Oku oku, bitmez. Hepsini okuyayım, neler var gerekçede diyen bir meraklı, hiç ara vermeden dakikada bir sayfa okusa dört saatten fazla bir zamanını ayırması gerekiyor. 

Kararın gerekçesi YSK tarafından açıklanır açıklanmaz kararın gerekçesini savunanlar ve bu karara ve gerekçesine karşı çıkanlar yayımlanan karar gerekçesini doğru dürüst okumadan gerekçe üzerine konuşmaya başladılar. Günlerdir beklenen ayrıntılı gerekçe tartışmayı bitirdi mi? Maalesef bitirmedi. İptal kararını savunanlar gerekçeye dört elle sarılan açıklamalar yapıyor. Kararı eleştirenler ise "Çalınan minareye kılıf hazırlanmış" diyor. Yani 6 Mayıs tarihinde taraflardan kim neredeyse aynı yerinde duruyor. Kimse ikna olmuş görünmüyor.

Burada niyetim gerekçeli kararı savunmak veya eleştirmek değil. Karar ikna edici olsa da olmasa da, kararı ve gerekçesini beğensek de beğenmesek de orta yerde seçimin yenilenmesiyle ilgili uymanız gereken bir mahkeme kararı var. Bu kararı savunmanın veya yermenin kimseye, taraflara ve ülkeye bir faydası yoktur. Bu mantaliteyle buradan kimseye bir ekmek çıkmaz. Çünkü kimse kimseyi ikna edemez. Maksat bağcıyı dövmek ise bunu taraflar çok güzel beceriyor. Bence bağcıyı fazlasıyla dövdük. Çok zaman kaybettik. Bu aşamadan sonra tarafların üzüm yemeyi düşünmesi ve bunun üzerine kafa yorması gerekiyor. Ağlamanın, sızlanmanın zamanı değil. İstanbul seçimleri yenilenecek. Şunun şurasında kısa bir zaman kaldı. İstanbul'u almak isteyen varsa -ki herkes çok istiyor- araziye çıkıp propagandasını yapmalı.  Adam adama markaj uygulamalı. Seçmenin gönlüne dokunmalı. Aslında bana göre yeniden araziye çıkmaya gerek bile yok. Çünkü adaylar zaten söyleyeceğini söyledi. Seçmen hepsini biliyor, kararını sandıkta verecek. Adaylar hiç propaganda yapmadan seçim gününü beklemeliler.  Ne kendilerini yorsunlar ne de seçmeni. 23 Haziran'da sandıktan çıkan sonuca herkes katlanmalı.

23 Haziran'da seçimi kazanabilir veya kaybedebiliriz. İstanbul'u kazanmak tüm dertlerimizi bitirmeyeceği gibi kaybetmek de dünyanın sonu değil. Taraflar bu ülkeye bir iyilik yapmak istiyorlarsa bu aşamadan sonra ortamı germemeliler, kızgın demiri söndürmeliler, centilmenliği elden bırakmamalılar. Çünkü bu ülke bundan sonra da seçim yapacak. Türkiye, İstanbul'dan ve iki tarafın isteklerinden ibaret değildir. Yine taraflar başta YSK olmak üzere kurumları tartışmayı bir tarafa bırakmalı. Bu YSK bize bundan sonraki seçimlerde de lazım. İçimize sinse de sinmese de bu karar bizi bağlar. Dediğimiz oldu veya olmadı diye sürekli YSK ile yatıp kalkmak bu kurumu yıpratır. Bence başta YSK olmak üzere kurumları yıpratmanın kimseye faydası olmadığı gibi ülkeye de faydası olmaz. Hem kurumlarımıza güvenelim hem de seçmene güvenelim. Hele seçmen yanlış üzerinde birleşmez.

* 25/05/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.