Ana içeriğe atla

AK Parti ve SP ***


Yaşadığımız hayat içinde öyle gariplikler barındırıyor. Belki de bundandır çoğu zaman birçok şeyi garipsiyoruz. Garip karşıladıklarımız çoğu vakit beklediğimiz veya umduğumuz gibi gitmeyince oluyor. Mesela düşünce olarak birbirinin aynısı veya birbirine yakın kişi veya grupların birbirleriyle daha kolay anlaşması umulur. Daha doğrusu beklenir. Çünkü diğerlerine göre ortak noktaları daha fazladır. Ama bu işler beklendiği gibi olmuyor. Nitekim iki kere ikinin çoğu zaman dört etmediği gibi…

Biraz açık yazıp işi siyasete getirelim. Mesela AK Parti ile Saadet Partisi aynı seçmen kitlesine hitap eden, ekseriyetle aynı kitleden oy alan iki siyasi partidir. Fikir ve düşünce bakımından aşağı yukarı aynı düşünce yapısına sahipler. Hemen hemen duyarlılıkları aynıdır. Bu iki parti bir parti çatısı altında güçlerini birleştirecekleri yerde farklı siyasi partilerle yollarına devam ediyorlar. Diyelim ki şartlar bunu gerektirdi, yolları ayrıldı. Farklı partilerde iken birçok konuda birbirleriyle dirsek temasına girmeleri, örtülü veya açık destek vermeleri makul olan iken veya kamuoyunda böyle bir beklenti var iken birbirlerine çelme takmaya çalışıyorlar. Zıt düşüncenin göstermediği karşıtlığı birbirlerine gösteriyorlar. Zaman zaman nezaketi de elden bırakıyorlar. İşi farklı zihniyetlerle iş tutmaya kadar götürüyorlar.

Kerhen bile bir araya gelemeyen bu iki partinin oy bakımından büyüğü "Ben büyüğüm, dükkanı kapat gel" havasında. Küçüğü ise "Bırak gelmeyi, senin rakiplerinde iş tutarım, yine gelmem" görüntüsü veriyor. Görüntüleri düşman kardeşler görüntüsü. Hani adama sormuşlar "Düşmanın var mı" diye. Adam yok demiş. "Kardeşin de mi yok" demişler ya işte bu iki parti kardeş. Ama düşman kardeşler. Dostu üzen, düşmanı güldüren kardeşlik bunlarınki. 

Bu iki partinin birbirine husumetine ve amansız mücadelesine örnek vermek için çok gerilere gitmeye gerek yok. Malumunuz İstanbul seçimleri yenilenecek. Başkanlık yarışı AK Parti ile CHP adayları arasında geçecek. 31 Mart'taki seçimlerde fazla bir varlık gösteremeyen bazı partiler CHP adayı lehine adaylıktan çekilirken Saadet Partisi, seçimi kazanma ihtimali olmamasına rağmen adayını AK Parti adayı lehine çekme yoluna gitmiyor. Kendileri kabul etmese de SP'nin bu yaptığı CHP adayına örtülü bir destektir. Kamuoyu kerhen bile olsa adayını çekmeyi bekliyor. Saadet bunu yapmazken AK Parti de burnundan kıl aldırmıyor ve zeytin dalı uzatma yoluna gitmiyor. Bir oyun bile önemli olduğu bu seçimde Kürt oyları kadar Saadet oyları da belirleyici olacaktır. Kendileri bilir ama SP, böyle yapmakla topuğuna sıkıyor ve gittikçe marjinalleşecek. 

Hasılı ben SP'nin yerinde olsam yenilenecek İstanbul seçimlerinde adayımı geri çeker, AK Parti'ye destek açıklaması yapardım. Destek açıklaması yapmasa bile en azından seçime girmeyerek seçmenimi serbest bırakırdım. Bu tavır iki kardeş parti arasındaki buzları eritecektir. Bu jest birbirlerine yaklaştıracaktır. Aksi, bir daha bir araya gelemeyecek şekilde yaraları derinleşecektir.

***13/06/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde