13 Nisan 2019 Cumartesi

Bazı Büyükşehirlerin Düşündürdükleri ***


31 Mart Mahalli İdareler seçim sonuçlarına göre Cumhur İttifakı başta İstanbul olmak üzere Ankara, Adana, Mersin, Hatay'da büyükşehir belediyelerini kaybetti. Büyükşehirleri kaybederken İstanbul'da 39 ilçenin 25'ini, Ankara'da 25 ilçenin 22'sini, Adana'da 15 ilçenin 11'ini, Mersin'de 13 İlçenin 10'unu, Hatay'da 14 İlçenin 11'ini kazanmıştır. Bu sonuçlarda bir gariplik yok mu? Seçmen ilçede Cumhur İttifakı'nın adayına oy verirken büyükşehirde Millet İttifakına yönelmiş.

Cumhur İttifakı'nın tarafları ve sorumluları itiraz süreleri bittikten sonra seçmenin ilçe-il tercihini bir güzel masaya yatırmalı. Ciddi bir analiz yapmalı. Seçmenin niçin böyle bir tercih yaptığını bir güzel okumalı. Şayet “Seçimde şaibe var, hile var” derlerse sonun başlangıcıdır bu.

Adı geçen büyükşehirlerdeki seçmen tercihini okumaya çalışacağım. Yazacağım maddeler arasında çelişkiler bulabilirsiniz. Her bir seçmenin tercih nedeni farklı olabilir. Seçmen:
1.Partizan davranmamış, hangi adayın daha iyi hizmet edeceğine inanmışsa gidip oyunu ona vermiştir.
2.Cumhur İttifakı'nın büyükşehir adaylarını daha yeterli görmemiş. Yani aday tercihini onaylamamıştır. Özellikle başka ilden adaya veya partinin ağır topuna prim vermemiştir.
3.Mahalli seçimin genel seçim havasına büründürülmesine prim vermemiştir. Bu bir yerel seçimdir, demiştir.
4.Ekonomiden kaynaklanan daralmanın faturasını büyükşehirlerde hükümete kesmiştir.
5.Kutuplaştırıcı ve ötekileştirici siyaseti tasvip etmemiş, rakibin öcü gibi gösterilmesine tepki göstermiş; bak, ben sana da oy veriyorum, rakibine de veriyorum, demiştir.
6.Hem Cumhur İttifakını hem de Millet İttifakını memnun etmeye çalışmıştır.
7.İlçede Cumhur İttifakına vererek Millet İttifakını, Büyükşehirde Millet İttifakına vererek Cumhur İttifakını cezalandırmıştır.
8.İlçe ve büyükşehir paylaşımında bir denge gözetmiş, hiçbir partinin tek başına görev yapamayacağı, birbirine muhtaç olduğu ve birbirini denetleyeceği bir mekanizmayı yürürlüğe koymuştur. Haydi aranızda asgari müştereklerde anlaşın, demiştir.
9.Ana Muhalefet’e, “25 yıl önce yaptıklarından -daha doğrusu ağzına yüzüne bulaştırdığından- dolayı sana büyükşehirleri vermeyerek seni cezalandırmıştım. Görüyorum ki yönetmeyi de çok istiyorsun. Bu seçimde cezan bitti. Ülke yönetimini vermem ama yerel yönetimlerde sana bir şans daha vereceğim,” demiştir.
10.Hükümete, “Seni sever sayarım. Bunu da 17 yıldır sana sonsuz kredi vererek gösterdim. Ülke yönetimini sana vermekle beraber bazı stratejik öneme sahip illeri rakibine vereceğim. Rakibini denetleyeceksin. Rakibin iyi çalışırsa destek olacaksın, yanlışlara saparsa denetleyeceksin, sonuçta kazanan ülke olacak,” demiştir.
11.Hükümete, “Sana yerelde kısıntıya gidiyorum. Kredimin bir kısmını rakibine kullanıyorum. Bir taraftan ülkeyi yönetmeye devam ederken diğer taraftan ‘Dün bana oy veren seçmenim benden desteğini kısmen niçin çekmiştir’ üzerine epey bir yüzleş. Bu sana yaptığım kulağına küpe olsun; bir musibet, bin nasihatten iyidir, şeklinde düşün. Kendine çekidüzen ver. Şayet kendini düzeltmezsen bugün yerelde iktidar verdiğime yarın Türkiye’nin iktidarını verebilirim. Bilesin ki benim oyum kimse için çantada keklik değildir,” demek istemiştir.

***21/04/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.


Muhtarlık ve Muhtarlık Seçimleri ***


Bu yazımdan mevcut muhtarlar, seçimlerde muhtar adayı olanlar, gönlünden muhtar olmayı geçirenler pek hoşnut olmayacaklar, hatta beni topa tutacaklar. Problem değil. Üzerime çekmediğim bir muhtarlar kalmıştı. Bir de onlar kızsınlar, olur biter.

Muhtarlar Federasyonunun sitesinden Türkiye'deki muhtar sayısına baktım. 50.229 muhtarlık varmış. Her bir muhtarın asgari ücretten maaş aldığını düşünürsek bir ayda muhtarlara ödenen maaşı varın siz hesaplayın. Haydi masraftan geçtim. Muhtara ihtiyaç var mı? İşlevleri nedir muhtarların? Kağıt üzerinde baktığımız zaman muhtarların görevleri arasında sayfalar dolusu yapacakları vardır. Bu yazılı görevlerinin çoğunun işlevini yitirdiğini düşünüyorum. Yaptıkları görevleri varsa pekala bu görevlerini devletin diğer kurumları yerine getirebilir. Yok, bu işler muhtarların görevi denirse bütçesi olmayan bir muhtar ne yapabilir? Diyelim ki bütçeyle herkes hizmet eder, muhtarlarımız bütçesiz hizmet ediyor. Buna da eyvallah! Bildiğim kadarıyla muhtarlar muhtarlık yaparken de kendi işlerini, ticaretini yürütüyorlar. Bu kişiler muhtarlık mı yapacak yoksa kendi özel işlerini mi? Bunlarda bu yetenek var, iki işi bir arada yürütürler denirse o zaman "Bir koltuğa iki karpuz sığmaz" atasözümüzü "Muhtarlar hariç" şeklinde güncelleyelim.

Muhtarları yazarken muhtar düşmanı veya onları kıskanıyor değilim. İmkanım olsa muhtar olmak için ben de adaylığımı koyar, kazanırsam muhtarlık da yapıyor olabilirdim. Benim serzenişim muhtarlara değil. Onlar kusura bakmasınlar. Geçmişte önemli görevler ifa etmiş muhtarlığı, işlevini yitirmiş olmasına rağmen devletin hala muhtarlıkları devam ettirmek istemesine benim serzenişim. İnan mantığını anlayabilmiş değilim. Devlet bu konuda çelişkiler yumağı içerisinde. Bir taraftan büyükşehir yasası ile birlikte köy ve beldeleri kaldırıp ilçe belediyelerinin çoğu yükünü büyükşehirlere verirken diğer taraftan muhtarlıkları ne hikmetse kaldırma yoluna gitmiyor. 

Devlet köy veya mahallelerde bir muhatap bulmak için muhtarlıkları devam ettiriyorsa bu iş için pekala mahalle veya köyde görev yapan öğretmen/müdür veya cami imamını muhatap alabilir.

Muhtarlıkla ilgili değinmek istediğim bir diğer husus, muhtarlık seçimleridir. Sandık görevlilerinin baş belası dense yeridir. Hiçbir yere müracaat etmeksizin önüne gelenin eline A5 kağıdına fotokopi edilmiş pusulayı alıp ben adayım, şunlar da azalarım deyip aday oluyor. Sandık görevlileri daha göreve başlamadan "Allah vere de fazla muhtar adayı olmasa" korkusunu çekerler. Saymanın da ötesinde muhtar adaylarını aza isimleriyle beraber tek tek ayrı sütuna işlemek ayrı bir uğraşı. Çoğu yerlerde muhtarlık seçimleri belediye başkanı, belediye encümenlerinden daha önemli. Kavga ve çekişmelere sebebiyet vermektedir. Hatta bundan dolayı cinayetler bile işlenmektedir.

Muhtarlıklarla ilgili bir diğer husus, 31 Mart seçimlerine gelinceye kadar ayrı sandıklarda mor zarfın içerisine konmuş olması. Çoğu zaman seçmen mor zarfa koyacağı pusulayı diğer zarflara koymak suretiyle iptal ve geçersiz oyları artırıyordu. 31 Mart seçimlerinde bereket muhtarlık pusulaları dahil tüm pusulalar için tek zarf uygulamasına geçildi. Bu seçimde iptal edilen oylarda muhtarlık pusulalarının payı ne kadar bilmiyorum ama iptallerde muhtarlık oy pusulalarının yine etkin rol oynadığını düşünüyorum.

Her zaman olduğu gibi meramımı yine uzattım. Bu konuda ezcümle demek isterim ki muhtarlıklar kaldırılsın. Devamında yarar görülüyorsa sadece köylerle sınırlandırılsın, il ve ilçe merkezlerinde kaldırılsın. İnadımız inat, böyle gördük, böyle devam ettireceğiz ve muhtarlıklar bizim için elzem denirse en azından muhtarlık seçimlerini mahalli idareler seçimlerinden ayıralım. Bu seçimleri başka bir günde oda seçimleri gibi yapalım.

***16/04/2019 tarihinde Pusula haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


12 Nisan 2019 Cuma

Pazar Alışverişine Giderken Ben


—Hanım! Bu hafta pazardan ne alınacak?
—Sebze meyve, havuç, bir de soğan.
—Bana soğan deme. Başka ne istersen iste.
—Kalmadı. Ne yapayım? Yemekleri nasıl yapacağım?
—Yemeği soğansız yap.
—Soğansız yemek olur mu? Yemeğin tadı olmaz. Yediğin yemekten bir şey anlamazsın.
—Varsın tatsız olsun. Soğan alarak ağzımın tadı kaçacağına yemeği soğansız yerim daha iyi.
—Soğansız yemek pişmez. Önüne yemek gelince bu yemeğin niye tadı yok diyeceksin.
—Yemeği tatsız da olsa yiyeceğim. Söz, bu yemeğin niye tadı yok demeyeceğim. Üstelik yemeğe bereket gelir.
—Ne bereketi?
—Soğansız yemeğin tadı olmayınca pişirdiğin yemek aynı gün bitmez. Kaldırır ertesi günü bir daha koyarsın. Böylece bugün ne pişireyim derdin olmayacak. Isıtıp ısıtıp koyacaksın önüme.
—Ciddi olamazsın!
—Hiç olmadığım kadar ciddiyim.
—Ben soğansız yemek yapamam ki...
—Sen iyi bir aşçısın. Yapacağına inanıyorum.
—Soğansız yemek nereden çıktı şimdi? Macera mı arıyorsun?
—Macera aradığım falan yok. Bir çıkış yolu arıyorum. Çünkü soğanın yanına varılacak gibi değil. Hani ateş bahası derler ya, işte öyle bir şey.
—Altın mı bu?
—Altını aratmaz. Üstelik rengi de benziyor.
—Ne yapacağız ya?
—Ne zaman ki soğan fiyatları makul fiyata iner. İşte o zamana kadar soğansız yemek yapmaktan başka çare yok.
—Son sözün bu mu?
—Bu.
—Soğansız yemek yapmayı deneyeceğim. Haydi bunu hallettik diyelim. Mesele sadece yemeğin içine atılan soğandan ibaret değil ki salata yaparken de soğan lazım. Sofrada yemeğin yanında yemek için de soğan lazım.
—Tıpkı yemeği soğansız yapacağın gibi salatayı da soğansız yapacaksın. Sofrada soğan bu durumda lüks sayılır. Onu da yemeyeceğiz.
—Yarın bana haydi hanım, iştahım açılsın bir soğan kes demeyeceksin.
—Tövbe billah demem. Şu durumda iştahımı düşünecek halim yok. Cebimi düşüneceğim. Hem bu vesileyle daha fazla yemek yemeyeceğim, atıştırıp kalkacağım. Hem soğandan kaynaklı ağzım acımayacak hem ağzım kokmayacak hem de soğana vereceğim para ya cebimde kalacak ya da başka bir yerde değerlendireceğim.
—Sen böyle değildin, değiştin farkında mısın?
—Hayat şartları değiştiriyor maalesef. Bundan sonra soğanı hayatımızdan çıkarıyoruz. Ben soğandan, soğan da benden uzak olacak. Küslük gibi bir şey yani!