20 Mart 2019 Çarşamba

Bak Postacı Geliyor! *

Postacıları bilirsiniz. Şu anki işlevleri nasıl bilmiyorum ama bir zaman önemli görevler ifa ediyorlardı. Mektup, telgraf, tebrikleşme uzun süre postacıların eliyle yürütüldü. Mektup, telgraf, APS, iadeli taahhütlü vs mektuplar artık bugün pek kullanılmıyor. Bunun yerine postacılar kargo işine ağırlık vermeye başladı. Bir de e tanzim adı altında sebze ve meyve siparişi verenlerin isteklerini yerine getiriyor şimdilerde.

Postacılar haberleşme işini yaparken gelen evrakı adrese teslim yapar. Yani kendinden bir şey katmaz. Belki de bu yüzden adlarına postacı dendi. 

Postacıları yazarken yaptıkları görevi küçümsüyor değilim. Çünkü telefon ve iletişim ağlarının olmadığı ya da çok yoğun kullanılmadığı zamanlarda taraflar arasında aracı olmak suretiyle haber getirdi, haber götürdü. Yani iki taraf arasında emanetçi rolü üstlendi. Bu görevi yaparken de aracı kurum olarak taraflardan haberleşme bedeli aldı. Bu da doğaldır. Çünkü bu işler parasız dönmez.

Bayram değil, seyran değil, postacıların kuruluş yıldönümü değil, şimdi bu postacı muhabbeti nereden çıktı diyebilirsiniz. Doğrusunu isterseniz bir gün postacıları kaleme alacağım hiç aklıma gelmezdi. Aslında adımıza postacı denmese de yeri geldiği zaman her birimiz birer postacıyız. Çünkü bazen biriyle konuşurken veya yeni tanışırken ortak tanıdıklarımız ortaya çıkabiliyor. Vedalaşırken falan beye selamımı iletirsen sevinirim deriz. Hasılı bizim postacılığımız selam alıp selam götürmek. Postacılar bu işi profesyonelce yaparken bizimki amatörce. Bir diğer farkı, postacı kendinden bir şey katmazken biz başüstüne, aleyküm selam gibi kendimizden bir şeyler katarız. 

Amatörce postacılık yapmayı en azından ben böyle bilirdim. Bugün birini gördüm ki birinin selamını getirdi. Tam profesyonelce idi. Daha postacılar ölmemiş dedim. Niye derseniz? Selamı getiren, selam vermeyen ve selam almayan biri. Selam alıp veriyorsa da çok seçici. Getirdiği selam, üstündendi. Postacılık görevini layıkıyla yaptı. Çünkü kendinden bir şey katmadı. Ne diyelim? Yok olmaya yüz tutmuş postacılığı yaşatan bu kişiyi tebrik etmek lazım. Tek kusuru, küçüklüğümüzde öğrendiğimiz postacı profiline pek uymuyor. Çünkü biz postacıyı;
"Bak postacı geliyor, selam veriyor,
Herkes ona bakıyor, merak ediyor,
Çok teşekkür ederim postacı sana,
Pek sevinçli haberler getirdin bana..."
Şeklinde öğrendik. Yani postacı selam verirmiş. Bu ise ne selam veriyor ne de selam alıyor. Postacı merak uyandırırmış, bu merak uyandırmadığı gibi sevinç de uyandırmadı. Bu yüzden bir teşekkürü de hak etmedi. Çünkü selam gönderen bizi tanımaz, biz de onu tanımayız. Selamı getiren de selamsız, sabahsız biri zaten...

*14/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Bazıları Büyümüyor Bir Türlü

Yönetici olarak ilk göreve başladığımda okulun iş ve işleyişlerinin daha düzenli olması için madde madde bir yazı kaleme aldım. Okuyup imzalamaları için öğretmenlere gönderdim.

Yazımın tepki çektiğini odama gelen bir öğretmenden öğrendim. "Hocam, öğretmenler odasında aleyhinizde konuşuluyor. Şöyle şöyle diyorlar. Kimin ne söylediğini size söylemeye geldim" şeklinde bir şeyler söylemeye çalıştı. Kendisine, sayın hocam! Öğretmenlerimiz, yazıyı beğenmemiştir, hakkımda konuşur, yönetimimi beğenmez eleştirir. Özgüveni olan gelir, eleştirisini dile getirir. Lütfen konuşulanı bana getirme, olmaz mı dedim. 

Ardından tüm öğretmenleri odama çağırıp arkadaşlar! Anladığım kadarıyla yazdığım yazım tepkinizi çekmiş, yazımın hangi maddesinde sorun var, yazının üslubuna mı tepkiniz? Niyetim, tepkinizi çekmek değil. Yazımın neyine tepki gösterdiniz, anlayabilmiş değilim. Lütfen içinizden geldiği gibi açık açık eleştirilerinizi dile getirin dedim.

Kısa bir sessizlikten sonra birkaç öğretmen "Yazıya ne gerek vardı...biz daha önce bu şekil yazı görmedik...bu yazdıklarınızı gelip bize söyleyebilirdiniz...burası küçük bir okul...size bu yazıyı yazmanız için biri mi söyledi "şeklinde eleştiri ve sorularını dile getirdi. Kendilerine, sayın arkadaşlar! Devletin dili yazıdır. Söz uçar, yazı kalır. Yazıyı kaleme almamın sebebi irticalen konuşurken bazı söyleyeceklerimi unutabilirim. İstedim ki gözlemlerin ve yapılması gerekenler derli toplu olsun. Bu yazdıklarım okulumuzda yapılmıyor anlamı çıkarılmasın dedim. Ardından yazımda bir şey var mı, lütfen yazıyı biriniz okusun, dinleyelim dedim. Biri, madde madde okudu. Sorun var mı dedim. Hayır, her biri yönetmelik maddesine dayanıyor dediler. İşi tatlıya bağladık nihayetinde.

Anlattığım bu anekdotta işaret çekmek istediğim dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Burada amme hizmeti yapılan bir yerde yapılan bir tasarruftan dolayı personelin hakkımda yaptığı eleştiriyi bana taşımak istemesi. Yani laf taşımak istemesi. Benim de bu laf taşımaya engel olmam ve huzursuzluğu gidermek için tüm öğretmenleri odama alıp orta yerdeki yanlış anlama ve huzursuzluğu gidermeye çalışmam.
                                       *
5.ve 6.sınıflarda derse giriyorum. Bu sınıf seviyesindeki öğrenciler, daha ergen olmamış çocuklar. Bakmayın ortaokul talebesi olduklarına. Derse girer girmez parmaklar havada. Hangisine söz versen hep arkadaşından şikayet. Bir diğer yönleri de sınıfta olup biten ne varsa hiçbir şey gizli kalmıyor, suç ve suçlu ortaya hemen dökülüyor. Çocuktan al haberi dedikleri böyle bir şey olsa gerek. Çocukların bu durumunu görünce devletin yerinde olsam istihbarat görevini yapacakları daha 5.ve 6.sınıfta iken bu öğrenciler arasından seçerim. Böylece ülkede gizli kapaklı kim iş çevirmeye kalkarsa devlet anında haberdar olur, suç işlenmeden devlet suçluların yakasına yapışır.

Çocukların, sınıfında olup biteni haber vermesi jurnalciliğe ve laf taşımaya girer mi? Girmez. Çünkü bu işi gizli saklı yapmıyorlar. Yaramazlık yapanların yanında safiyane bir şekilde yapıyorlar. Biraz büyüyünce bilgi almak istesen de vermiyorlar zaten.

Burada bir soru sormak istiyorum. Çocukların hiçbir kötülük beslemeden olup biteni anlatmasını ya büyükler yaparsa bunu nasıl karşılarsınız? Hem de bu işi gizli yapıyorlarsa... Bu iş çocuğa yakılır da büyüğe hiç yakışmaz. Beraber oturup muhabbet ediyorsun, yeri geliyor; eleştiriyorsun, yeri geliyor öneri sunuyorsun. Bir bakmışsın yüzüne gülen meslektaşın amirine olup biteni aktarmış. Lafı taşıyan taşıyor, getirilen lafı dinleyen de dinliyor. Ne laf taşıyan bu yaptığım doğru mu diyor ne de dinleyen arkadaş senin bu yaptığın meslektaşını satmak, üstelik bu yaptığın laf taşımaktır diyor. Her iki taraf da bu şekil birbirinden beslendiğine göre demek ki orta yerde bir sorun yok, ahlaki bir zaaf söz konusu değil. Birileri iyilik yaptım, öbürü de kurum böyle yönetiliyor sanıyor. Bunu yapanlar çocuk falan değil, koca koca kelli-felli adamlar. Çocuk yapsa güler geçersin. Ama bu işi büyükler yapıyorsa bu adamlar hiç büyümemiş, hala çocuk kalmışlar diyorsun.

Kamu veya amme adına bir görev ifa edenler bilsinler ki bu görevi yaparken eleştirilecekler. Eleştiriye açık olmayanların, yaptığını savunamayacak kadar aciz olanların bu görevlere talip olmaması gerekir. Kapalı kapılar ardında iş çevirmekle, alınganlık göstermekle, kin beslemekle bu işler yürümez. Kurumunu gizli ajanı vasıtasıyla yönetmeye kalkanlar şunu bilsinler ki bugün sana laf getiren, yarın senden de bir başkasına laf götürür. Bu yaptıklarını bir maharet gibi görmesinler. Devletin istihbarat birimi dışında diğer kurumları böyle yönetiliyorsa vah benim memleketime!

19 Mart 2019 Salı

Peygamberlerin Çocuklarıyla İmtihanı *


Allah, insanlar içerisinden seçerek risalet görevi verdiği peygamberleri diğer insanlardan daha fazla ve ağır imtihanlara tabi tutmuştur. Ben bunlara şerefli bir görev veriyorum,  ağır bir sorumlulukları var. Bu yüzden bunları daha hafifiyle imtihan edeyim dememiş. Yani torpil geçmemiştir. İlk önce peygamberlerini deneyerek hayatın içinde iyice pişirmiştir. Şayet Allah peygamberleri ağır yüklerle imtihan etmeyip kolayca geçiştirseydi biz insanlar "Bizim çektiğimizin yanında peygamberlerin derdi dert mi" derdik.

Her bir peygamber farklı farklı imtihanlara tabi tutulmuşlardır. Bu imtihanlardan biri de evladıyla imtihan olan peygamberlerdir.  Sayısı da az değildir. Örnek verecek olursak; Hz Adem, Habil gibi iyilik timsali evladının yanında yeryüzünde ilk kanı akıtan ve kardeş katili olan Kabil'in de babasıdır. Ayrıntısını bilmiyoruz ama kim bilir, Hz Adem kardeş katili olmaması için az dil dökmemiştir evladına. Ama peygamber olmasına rağmen oğluna söz geçirememiştir.

Yakup peygamber de çocuklarıyla imtihana tabi olan peygamberlerdendir. Kıskançlıktan dolayı küçük kardeşleri Yusuf'u öldürmeyi dahi göze almışlar, sonunda kuyuya atıp ardından değersiz bir paraya satmışlardır. Baba Yakup, oğullarının "Kurt yedi" yalanlarını bilmesine rağmen evlatlarıyla irtibatını kesmemiş, onların vicdana gelmesini beklemiştir. Evlat hasretiyle yanıp tutuşurken sabrın en güzel örneğini göstermiştir.

Nuh peygamber herkes gibi oğlunu da imana çağırmış ama hidayetine sebep olamamış ve gözlerinin önünde inkârcı oğlunun boğulmasını görerek evlat acısı çekmiştir. Halbuki oğlunun hidayete ermesi için az çaba sarf etmemiştir. Hz Nuh, oğlunun inanmadığına mı yansın yoksa boğulduğuna mı? 

Hz İbrahim, oğlu İsmail'i kurban etmekle imtihan olmuştur.

Hz Muhammed, yedi çocuğundan altısını kendi elleriyle toprağa gömerek evlat acısı çekmiştir. Özellikle erkek çocukları daha küçükken vefat ettiğinden dolayı soyu kesik anlamında kendisine ebter denmiştir.

Günümüzde de imtihanlar farklı farklı. Allah her bir kulunu gücüne göre imtihan etmektedir. Bazı peygamberlerde olduğu gibi Allah, sair kullarını da evladıyla imtihan etmektedir. Ailesinden uzaklaşan, çıktığı yeri beğenmeyen, başına buyruk hareket eden, suça karışan, bir iş yaparken ailesiyle istişare etmeyen, Allah'ın sıkça vurguladığı sılayı rahmi göz ardı eden, ailesiyle kavgalı çocukların sayısı az değildir. Babalar ne kadar çırpınsa da evlatlar bildiğini okuyor. Belki de kuşak çatışması dedikleri böyle bir şey olsa gerek.

Adı ne olursa olsun baba ve evlatlar arasında meydana gelen bu çatışma, günümüzün yaralarından biridir. Taraflar çırpınsa da iş varacağına varıyor. Durulduğu zaman iş işten geçmiş oluyor. Sonunda az veya çok bir bedel ödenmiş oluyor. Allah altından kalkamayacağımız yük vermesin!

*29/03/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.