8 Mart 2019 Cuma

Kutla Günümü!

—Biliyor musun? Hiç nazik, kibar ve anlayışlı değilsin.
—Hanım ne oldu yine?
—Bak, bir de ne oldu diyorsun? Konuştukça ve sordukça batıyor, gözümden düşüyorsun. Aymazlığın bu kadarına pes doğrusu! Bugün günlerden ne?
—Cuma mübarek gün.
—Hangi aydayız?
—Mart.
—Ayın kaçı?
—8'i.
—Bugün sana ne hatırlatıyor?
—Bugün senin için önemli bir gün mü yine? Unutup da baltayı taşa mı vurdum yoksa?
—Hem de nasıl? Ne demek 8 Mart?
—Bugün cemre toprağa mı düştü yoksa?
—Ne cemresi? Cemre geçeli ne oldu. Sonra aklın fikrin cemre? Ne yapacaksın cemreyi?
—Doğalgaz masrafı düşecek, onun hesabı benimki. Elbette düşünmem lazım.
—Herif dellendirme beni? Bugün benim günüm. Günümü kutlaman lazımdı.
—Bugün senin doğum günün mü? İlk tanıştığımız gün mü? Yoksa nişan, nikah, kına, düğün günün mü? 
—Hayır.
—O zaman sevgililer günü veya anneler günü.
—Hayır.
—Dünya Tüketiciler günü o zaman yoksa Emekçiler Günü mü?
—Bilemedin. 
—Söyleyiver hangi gün olduğunu, ne bileyim bugün ne günü. Zaten her gün siz kadınların günü.
—Hah, bildin şimdi! Tebrik ederim.
—Neyi bildim. Bildiğim bir şey yok.
—Kadınlar günü dedin ya. İşte bugün Dünya Kadınlar Günü.
—Hele şükür! Merakımı giderdin. Ama siz kadınlar koca bir yılın bir gününe sığar mı? 
—Niye sığmasın? 
—Zaten bütün günler sizin.
—Ne münasebet! Kaç günümüz var ki?
—Valla hanım, o kadar çok ki diğer yarınız olan erkeklerin esemesi yok.
—Abartma o kadar. 
—Abarttığım falan yok. Günler, yıllar hatta ömürler sizin. Yukarıda saydığım günlerin dışında diğer günlerde de hep inisiyatif sizde. Erkekler de verdiğiniz emri yerine getirmek için didinip duruyorlar.
—Mesela?
—Hangi birini sayayım? Kadın kadına gündüz oturmalarınız eksik değil. Bu oturmalara gün demiyor musunuz? Aranızda döner durur bu günler. Hatta bu oturmaların bazısı altınlı oluyor. Adı da altın günü değil mi? Siz gününüze gün katarken erkeklerin eve girmesi bile yasak.
—Başka?
—Temizlik gününüz var, bize yol görünür. Neyse saydırma bana. En azından ağzım yorulmasın. En iyisi Dünya Kadınlar Gününüz hayırlı olsun!



Senden Ne Köy Olur Ne de Kasaba!

Büyükşehir Yasası ile birlikte köylerin ve kasabaların hepsi mahalle oldu. Artık köy de kalmadı, kasaba da. O koca koca köyler ve beldeler tarih oldu. 

Köy ve kasabaların mahalleye dönüştürülmesi iyi mi oldu, kötü mü, tartışılır. Kimine göre iyi, kimine göre de kötü oldu. Bana göre bu yasa iyi oldu. Neden derseniz? Malumunuz hayatta çok şey murat ettim, ama hiçbir muradım gerçekleşmedi. Hatta bundan dolayı çoğu kimse bana, senden ne köy ne de kasaba olur dedi. Tamam hiçbir şey olamadım. Doğru. Zoruma gitmedi mi? Gitti. Ama bu işin sonunda ölüm yok ya...her şeye rağmen hayat yine devam ediyor. Fakat en zoruma giden de "Senden ne köy olur ne de kasaba" demeleriydi. Ne yapalım? İnsanların ağzını büzemeyiz ki... Sağ olsun zoruma giden bu söz hükümetin kulağına gitmiş olmalı ki çıkardığı yasayla köy ve kasabaları kaldırdı. Beni sevindiren de bu. Bunun benimle alakasına "ne alaka" diyebilirsiniz. Öyle demeyin. Bundan sonra kimse bana "Senden ne köy olur ne de kasaba" diyemeyecek. Çünkü orta yerde köy kaldı ne de kasaba.

Hiçbir şey olamadığımdan dolayı -vazifeleri sanki- yine bir şey diyecekler ama işin içine köy ve kasabayı karıştıramayacaklar. Benim için yeni bir tekerleme öğreninceye kadar yıllar geçer. Zaten yıllar da beni öbür dünyaya götürür. Neyse bu, onların meselesi. Yine köyle ilgili deyim, atasözü gibi kalıplaşmış şeyleri de kullanmalarının bir anlamı olmayacak. Merak ediyorum, köyle ilgili aşağıdaki sözlerin yerine ne koyacaklar? Buyurun birlikte bakalım:
*Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
*Onuncu köy.
*Al fordun dizelini, sev köyün en güzelini.
*Haydi köyümüze dönelim.
*Evli evine, köylü köyüne.
*Horozu çok olan köyde sabah çok geç olur.
*Kurt köyünü değiştirir, huyunu değiştirmez.
*Eski köye yeni adet getirmek.
*Küçük köyün büyük ağası.
*Dokuz köyün ağası.
*Köyümü özledim...gibi.




7 Mart 2019 Perşembe

Klinik Bir Vaka *

Sakarya İl Milli Eğitim Müdürlüğünün rehber öğretmenlere yönelik olarak düzenlediği seminerin konuğu klinik psikoloji uzmanı Prof. Dr. Üstün Dökmen.

Kimdir Üstün Dökmen? Klinik psikolojide kariyer yapmış biri. Ne demek klinik psikoloji? "Klinik psikoloji bireyin zihinsel, davranışsal ve duygusal bozukluklarını inceleyen psikoloji dalıdır. Psikoterapi yöntemlerini sıklıkla kullanan klinik psikoloji; araştırma, öğretim ve program geliştirme konularıyla da uğraşmaktadır."  

Seminerin verildiği kitle psikolojik danışman ve rehber öğretmenler olunca böyle bir kitleye klinik psikolojide uzmanlık yapmış bir kişinin davet edilmesi biçilmiş kaftan olur. Üstün Dökmen de bunlardan biridir. Kendisini anlayabilecek kitlesini görünce Sayın Profesör içini boşaltır. Daha doğrusu kinini kusar: "Nasıl bir pilot sarhoş olmamalı, bir Hristiyan psikolog haç takmamalı ise; Rehberlik Öğretmeni de başörtülü biri olmaz. Meslek icra edilirken inşallah, maşallah, hayırlısıyla gibi cümleler sarf edilmemelidir!" der.

Gördünüz değil mi bilim adamının konuşmasını? Bence not edin bu konuşmayı. Çünkü her yerde duyamazsınız böyle konuşmayı. Yanlış ile doğruyu bir cümle içerisine karıştırarak verme sanatını ancak böyle bilim adamları yapabilir. Sarhoş pilot ile başörtülü rehber öğretmeni birbirine kıyaslamak öyle her adamın harcı değildir. Bereket başörtülü rehber öğretmen olamaz diyor. İnsan olamaz da diyebilirdi.

Ben psikolojiden, rehberlikten pek anlamam. Hele Hoca'nın dirsek çürüttüğü klinik psikolojiden hiç anlamam. Anladığım bir şey var, klinik psikolojide bireyin zihinsel, davranışsal ve duygusal bozukluklarını inceleyen Sayın Dökmen'in "Kendisi himmete muhtaç dede/nerde kaldı gayriye himmet ede" misali, bırakın başkasına merhem olmayı, bu konuşmasıyla kendisi klinik bir vakadır. Herkesten önce kendisinin tedavi olması gerekiyor. Bu alanda çalışanlar, inceleme yapmak için Hoca'yı kliniğe davet ederlerse çok iyi bir iş çıkarmış olurlar.

Üstün Dökmen ismini duyardım ama kendisini hiç dinleme şerefine nail olmamıştım. Geçen gün Habertürk TV'de TÜİK'in mutluluk vb.  konularda açıkladığı istatistik sonuçlarını değerlendirmesi için sunucunun misafir ettiği kişi yine Üstün Dökmen idi. Kendisini biraz dinledim. İstatistikler üzerine bir şey söylemekten ziyade TÜİK'in yaptığı istatistiğin bilimselliğini eleştirdi durdu. Şimdi anladım niçin eleştirdiğini. Çünkü TÜİK'in araştırması kendi bilimsel anlayışına uymuyor. Kendisinin bilimden anladığı "başörtülü birinin rehber öğretmen olamayacağı” şeklinde…

Ben Üstün Dökmen gibilerinin soy ve sopları bitti sanıyordum. Halbuki 28 Şubat zihniyeti Üstün Dökmen üzerinden Sakarya'da yeniden hortlamış görünüyor. Yazıklar olsun, bu tiplerin verdiği bilimsel bilgiye. Bilim kimlere kalmış. Suç, Üstün Dökmen gibilerde değil; esas suç, bu kafa yapısına sahip olmasına rağmen Üstün Dökmen gibilerinin konuşma yapmak üzere seminere davet edilmesi ve konuşmasına imkan verilmesi. Bizim insanımız sapla samanı ayırt etmeyi iyi bilmesi gerekir ve bu konuda insan sarrafı olmalıdır.


* 09/03/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.