12 Şubat 2019 Salı

"Oha!" *


İçimizde mülteci olarak yaşayan Suriyelilerin sayısı az değil. Hemen hemen okullarımızın çoğunda Suriyeli öğrenci görmek mümkün. Çocukların hemen hemen hepsi Türkçe biliyor; yazıyor ve konuşuyor. Büyüklerden de dilimizi konuşanların sayısı az değil. 


Aramızda 8 yıldır zorunlu iskana tabi olan Suriyelilerin kısa zamanda Türkçe öğrenmesine çoğu zaman gıpta ederim. Biz ise onlardan ne Arapça öğrenebildik ne de ilkokul 2.sınıftan beri okullarda ders olarak okutulan İngilizceyi sökebildik. Zaman zaman "Bu Suriyeliler bizden daha mı zeki" diye sorduğum olur. Hayretimden soruyorum. Yoksa bizden daha zeki değiller. Herhalde şartlar zorlayınca insanlar çabuk öğrenebiliyor bir başka dili.

Sene başında dersime birkaç defa geç gelen bir Suriyeli öğrenciye niçin geciktiğini sorduğumda beni pek anlamamış, dediğime tercümanlık yapması için diğer bir Suriyeliden yardım istemişti. Beni anlamadığını görünce bilebildiğim kadarıyla çocukla Arapça konuşmaya başladım. Az da olsa meramımı anlatabilmiştim.  Birkaç haftadan sonra dersime de girmedi. Çünkü bazı derslerde dilimizi bilmeyen  bu tip Suriyeli çocuklar başka bir sınıfta Türkçe dersi görüyorlar. Bu dönem ders programı değiştiği için bu kız öğrenci tekrar dersime gelmeye başladı.

İlk hafta girdiğim ders programı ikinci hafta tekrar değişti. Haftanın ilk iş günü bahçede nöbetçiyim. Kız çocuğu yanıma yaklaşarak "Bir soru sorabilir miyim öğretmenim" dedi. Sor dedim. "Sizin dersiniz bizim sınıfa ne zaman” dedi. Şimdi girince deyince ne demiş olabilir bana? Haydi kendinizi biraz zorlayın. Ne kadar zorlasanız da öğrencinin ne cevap verdiğini bulamazsınız. En iyisi ben söyleyeyim. Bana "oha" dedi. İnanın, aynen böyle. “Kızım, nasıl konuşuyorsun böyle" dedim. Hemen yüzü kızardı, "Özür dilerim öğretmenim" dedi. Sonra koşarak uzaklaştı yanımdan.

Şimdi gelelim "oha"nın anlamına. "Büyük baş hayvanları durdurmak için kullanılan seslenme...Kaba ve yakışıksız bir davranışta bulunana karşı kullanılan" bir ünlem imiş. 

Kıza ne demiştim ki? Tek suçum, dersimizin şimdi olduğunu söylemem. Ne büyük baş hayvanım ne de kaba ve yakışıksız bir davranışta bulundum. 

İçimizde bizim gibi çatır çatır Türkçe konuşan hatta takdir alacak kadar başarılı olan Suriyelilere gıpta ederken dün yanıma gelen bu kız öğrencinin bana söylediği yakışıksız kelimeyi duyunca "Suriyelilerin bazısı Türkçe öğrenmese daha iyi olur, hatta bu çocuk güzel dilimizi hiç öğrenmeseydi… Mübarek, daha doğru dürüst dilimizi bilmez iken öğrendiği kelimeye bak” dedim.

Demek ki dün nöbette nasibim bu imiş: Oha. Ne diyeyim? Kızın seviyesine ineyim: "Oha"sına oha!

*27/02/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



İLİTAM *


Son yıllarda üniversite sayımız arttı, üniversitede okuyan öğrenci sayımız  da hakeza arttı. Daha önce fakülte olarak sayısı fazla olmayan ilahiyat fakülteleri de bundan nasibini aldı. Yanlış hatırlamıyorsam 100 civarında din eğitimi yapan adı ilahiyat veya İslami ilimler olan fakülteler var. Bu fakültelere ilave olarak iki yıllık ilahiyat ön lisans bölümleri açıktan öğretim yapmaktadır. Açıktan ön lisans öğretimini tamamlayan öğrencilerden lisans eğitimi yapmak isteyenler için ÖSYM tarafından her yıl yapılan Dikey Geçiş Sınavında başarılı olanlar 3. ve 4.sınıfı örgün olarak okuyabiliyor veya uzaktan eğitim adı altında yine açıktan lisans tamamlama yoluna gidebiliyorlar. Buna da İlahiyat Lisans Tamamlama kısaca İLİTAM deniyor. Bu şekilde ilahiyatı tamamlayanlar lisans mezunları gibi aynı hakka sahip oluyorlar. Örgün ilahiyat yapan ilahiyatların çoğunda İLİTAM eğitimi verilmektedir.

Fakülte veya üniversite sayısının artırılmasını çok anlamış değilim. Haydi, bölümlerin örgününü açtık, çocuklarımız okusun diyoruz. Örgün eğitime devam edemeyecek olan çalışanlar için de bazı bölümleri açık öğretim adı altında okumalarına imkan sağladık diyelim. Örgün eğitim yoluyla 4-5 yıl ilahiyat eğitimi almış ilahiyatçıların çoğu eleştiriliyor iken İLİTAM adı altında uzaktan eğitime niçin gereksinim duyuldu? Ülkenin acil ilahiyatçıya mı ihtiyacı vardı? Bildiğim kadarıyla mevcut ilahiyatlar ihtiyacı fazlasıyla gidermektedir.

İlahiyat okumak sadece bilgiden mi ibaret? Din alanı toplumda zaman zaman başımızı ağrıtan, tartışmalara sebebiyet veren netameli bir alandır. Toplum, yanında bir ilahiyatçı bulduğunda çoğu zaman bilir diye ilahiyatçıyı soru bombardımanına tutmakta, görüş sormaktadır. Uzaktan eğitim alan biri, kendisini başka kaynak ve ortamlarda yetiştirmediği müddetçe toplumun din alanındaki sorularına ne derece makul cevap verebilir? Çünkü bu alan sadece bilgiden ibaret değildir. Ayet bileceksin, hadislere vakıf olacaksın, analiz  ve yorum yapabileceksin, bu konudaki farklı fikirlerden haberdar olacaksın, yeri geldiğinde hüküm vereceksin. Bu da okul müştemilatında arkadaş ortamında edinilir. Çünkü örgün eğitimde kantin vb. ortamlar öğrencilerin birbiri ile muhaveresine şahitlik eder.

Kanaatimce İLİTAM'lar yanlış bir uygulamadır. Sorumlu yetkililer İLİTAM'lardan ne murat etmektedirler? Aklıma bu vesileyle dini eğitim alsınlar iyi niyeti geliyor. Eğer böyleyse -bu yol ile okuyanların hepsini kastetmiyorum- yarım hoca dinden eder. Yoksa bu yol ile bölüm hocalarına maddi kaynak veya iş mi bulunuyor veya niyetleri, okumak isteyenlere bir meşgale bulmak ve onları oyalamak mı?

Başta İLİTAM'lar olmak üzere sorumlular açık öğretimi, uzaktan eğitimi, ikinci öğretimleri yeniden gözden geçirseler iyi olur. Üniversite sınavlarında istenen başarıyı gösteremeyen düşük puanlı kişileri değişik isim ve yollar ile lisans mezunu yaparak zaten yerlerde sürünen eğitim ve öğretimimizi iyice ayaklar altına almayalım, olmayan kaliteyi düşürmeyelim, çocuklarımızı bu kapılarda oyalamayalım. Bölüm hocalarına ders ve meşgale lazım ise bunlardan bilimsel çalışma isteyelim. Odalarına kapanıp bilimsel makale yazsınlar, alanlarında kitap çıkarsınlar.
Not: İLİTAM okumakta olan veya bitirmiş ama kendisini yetiştirmiş kişilerin oranı az da olsa vardır.

*25/02/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


11 Şubat 2019 Pazartesi

Tanzim Satış Noktasındayım



—Alo!
—Buyurun müdür bey!
—Hocam! Bir durum mu var? Dersiniz vardı, gelmediniz. Yoksa unuttunuz mu?
—Hayır, unutmadım.
—O zaman?
—Gelmek isterdim ama yetişemeyeceğim.
—Niçin?
—Alışverişteyim.
—Hocam! Dersiniz var, ne alışverişi şimdi? Bu ne sorumsuzluk!
—Benden sorumlusunu bulamazsınız. Ama evimi, mutfağımı, cebimi düşünmek zorundayım.
—Hocam! Anlatamadım galiba! Sana aileni düşünme demiyorum. Şimdi ders zamanı! Alışverişin sırası mı?
—Onu bana değil, şu anda tanzim satış yapan belediye görevlisine soracaksınız bunu.
—Tanzim satışta ne işiniz var? Alışverişi mahallendeki markette yapsaydın ya...
—Mahallemdeki markette sebzeler pahalı. Alamıyorum ki! Burada çok ucuz. İstersen sen de gel. Okul kaçacak değil ya. Dersi bir ara telafi ederim. Ama bu ürünleri bu fiyata  bu şehirde bir başka yerde bulamam.
—Hocam! Uzatmayalım. Ben şu anda nöbetçi öğretmen görevlendiriyorum. Lütfen hemen dersinize gelin. Aksi halde...
—Gelmeyi çok isterdim ama uzun kuyruk var. İki saattir kuyruktayım. Daha alışveriş yapamadım. Bu kadar bekledim, sıradan çıkıp gelemem.
—Niye zamanında gitmedin alışverişe?
—Sabah 08.00'den beri buradayım. Ben geldiğimde 1,5 km'lik bir kuyruk vardı. Dersim 13.00'de başlıyor, nasılsa yetişirim deyip girdim kuyruğa. Almak zorundayım artık.
—Bu durumda görevinize gelmediğiniz için size soruşturma açmak zorundayım. Sonucuna katlanırsınız.
—Vereceğiniz cezaya razıyım. Üstelik alacağım cezayı da biliyorum. Kuyrukta beklerken alacağım cezaya baktım. Beni bu durumda kınama ile tecziye edebilirsiniz.  İstediğiniz kadar kınayın. Bir kınama alacağım diye aile saadetimi bozamam.
—Aile saadetinizle ne alakası var bu işin?
—Olmaz olur mu? Hanım evde domates, patlıcan, biber bekliyor. Bugün almazsam ocağıma incir dikmiş olurum. Bunu en iyi sizin bilmeniz lazım. Zira evli birisin. Hanım tuz dedi mi içim cız eder. Elin mahkum, alacaksın.
—O zaman şimdiden cezana razısın.
—Siz verin, hatta elinizden geleni ardınıza koymayın. Ayrıca vereceğiniz cezayı iptal edecek insaf sahibi hakimler var bu ülkede. Siz halden anlamadınız ama onlar halden anlarlar. Çünkü piyasa malum. Onlar da ev geçindiriyorlar.
—Benden günah gitti o zaman!
—Haydi bana ceza verdiniz diyelim, diğer öğretmenler ne olacak? Dersleri az sonra başlayacak kaç öğretmen var kuyruğun arkasında. Bence siz de gelin alışverişe. Çünkü çok ucuz.
—Doğru söylüyorsun. Benim adıma da alabilir misin? Cezayı şey edelim.
—Olurdu hocam ama görevliler kota uyguluyor. Herkese istediği kiloyu vermiyor.
—Anladım. Nerede bu tanzim satış yeri?
—Şehir meydanında.
—Geliyorum, görüşürüz.
—Görüşürüz.

Not: Yaşadığım şehirde tanzim satış noktası halen oluşturulmadı. Ben şimdiden plan yapıyorum.