Ana içeriğe atla

Tanzim Satış Noktasındayım



—Alo!
—Buyurun müdür bey!
—Hocam! Bir durum mu var? Dersiniz vardı, gelmediniz. Yoksa unuttunuz mu?
—Hayır, unutmadım.
—O zaman?
—Gelmek isterdim ama yetişemeyeceğim.
—Niçin?
—Alışverişteyim.
—Hocam! Dersiniz var, ne alışverişi şimdi? Bu ne sorumsuzluk!
—Benden sorumlusunu bulamazsınız. Ama evimi, mutfağımı, cebimi düşünmek zorundayım.
—Hocam! Anlatamadım galiba! Sana aileni düşünme demiyorum. Şimdi ders zamanı! Alışverişin sırası mı?
—Onu bana değil, şu anda tanzim satış yapan belediye görevlisine soracaksınız bunu.
—Tanzim satışta ne işiniz var? Alışverişi mahallendeki markette yapsaydın ya...
—Mahallemdeki markette sebzeler pahalı. Alamıyorum ki! Burada çok ucuz. İstersen sen de gel. Okul kaçacak değil ya. Dersi bir ara telafi ederim. Ama bu ürünleri bu fiyata  bu şehirde bir başka yerde bulamam.
—Hocam! Uzatmayalım. Ben şu anda nöbetçi öğretmen görevlendiriyorum. Lütfen hemen dersinize gelin. Aksi halde...
—Gelmeyi çok isterdim ama uzun kuyruk var. İki saattir kuyruktayım. Daha alışveriş yapamadım. Bu kadar bekledim, sıradan çıkıp gelemem.
—Niye zamanında gitmedin alışverişe?
—Sabah 08.00'den beri buradayım. Ben geldiğimde 1,5 km'lik bir kuyruk vardı. Dersim 13.00'de başlıyor, nasılsa yetişirim deyip girdim kuyruğa. Almak zorundayım artık.
—Bu durumda görevinize gelmediğiniz için size soruşturma açmak zorundayım. Sonucuna katlanırsınız.
—Vereceğiniz cezaya razıyım. Üstelik alacağım cezayı da biliyorum. Kuyrukta beklerken alacağım cezaya baktım. Beni bu durumda kınama ile tecziye edebilirsiniz.  İstediğiniz kadar kınayın. Bir kınama alacağım diye aile saadetimi bozamam.
—Aile saadetinizle ne alakası var bu işin?
—Olmaz olur mu? Hanım evde domates, patlıcan, biber bekliyor. Bugün almazsam ocağıma incir dikmiş olurum. Bunu en iyi sizin bilmeniz lazım. Zira evli birisin. Hanım tuz dedi mi içim cız eder. Elin mahkum, alacaksın.
—O zaman şimdiden cezana razısın.
—Siz verin, hatta elinizden geleni ardınıza koymayın. Ayrıca vereceğiniz cezayı iptal edecek insaf sahibi hakimler var bu ülkede. Siz halden anlamadınız ama onlar halden anlarlar. Çünkü piyasa malum. Onlar da ev geçindiriyorlar.
—Benden günah gitti o zaman!
—Haydi bana ceza verdiniz diyelim, diğer öğretmenler ne olacak? Dersleri az sonra başlayacak kaç öğretmen var kuyruğun arkasında. Bence siz de gelin alışverişe. Çünkü çok ucuz.
—Doğru söylüyorsun. Benim adıma da alabilir misin? Cezayı şey edelim.
—Olurdu hocam ama görevliler kota uyguluyor. Herkese istediği kiloyu vermiyor.
—Anladım. Nerede bu tanzim satış yeri?
—Şehir meydanında.
—Geliyorum, görüşürüz.
—Görüşürüz.

Not: Yaşadığım şehirde tanzim satış noktası halen oluşturulmadı. Ben şimdiden plan yapıyorum.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde