3 Kasım 2018 Cumartesi

Kadına Şiddet Konusu *


Zaman zaman ateşi düşse de kadına şiddet konusu bu ülkenin gündeminden hiç düşmüyor. Hele şiddet gören ünlü biriyse TV'ler ilk haber olarak veriyor, adına programlar yapılıyor, kadın dernekleri arka arkaya açıklama üstüne açıklama yapıyor.

Ne zaman kadına şiddet konusu gündeme gelse yapılan açıklamalarda "Kadına değer verilmediği, kadınların sesini yükseltmesi gerektiği ve erkeğin suçlu olduğu, şiddet gören kadınların şu numarayı araması gerektiği" işlenir. Kadına şiddetin ne kadarı basına yansıyor ve savcılığa şikayet ediliyor bunu bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey var: Şiddet gören bir kadın, kocasından şikayetçi olunca kocanın bir müddet hanımının yanına yaklaşması yasaklanıyor. Bu tip yasaklamaların bir kısmı beraberinde kadını öldürmeye kadar götürebiliyor. Öldürme olmasa da bu durumdaki aile daha sonra bir araya gelse bile kaç ailenin evliliği sağlıklı devam ediyor?

Kadına veya bir başkasına şiddeti tasvip edecek değilim. Zira şiddetin savunulacak bir tarafı yoktur. Gönül ister ki başta kadın olmak üzere canlı olan hiçbir varlık şiddet görmesin. Biz görmesin diyoruz ama onca tepki ve cezaya rağmen her türlü şiddet azalacağı yerde artış gösteriyor. Kadına şiddet konusunu engellemek amacıyla kurulan derneklerin mücadelesi, şiddet üzerine yapılan programlar, konuşmalar, suç duyuruları yapılmasına rağmen hemen hemen her gün TV'lerde görüntülü bir şekilde şiddet haberlerini işitmeye devam ediyoruz. 

Şiddet kesilsin diye yapılan program ve haberler acaba şiddeti teşvik mi ediyor? Bu sorum belki size garip gelebilir ama kamuoyunda duyarlılık oluşsun, tepki çeksin, yapanın yanına kar kalmasın, kadına uzanan eller kırılsın amacıyla işlenen bu konu öyle zannediyorum eşeğin aklına karpuz kabuğunu getiriyor gibi. Haberlerde şiddeti göre göre vatandaş "Demek ki kadın dövülebiliyor, baksana ünlüler bile dayak yiyor, ha bir döven de ben olayım. Sonra ucunda ölüm yok ya! Baksana dayak atan ifadesi alındıktan sonra elini-kolunu sallayarak dolaşıyor, hatta meşhur da oluyor" gibi gerekçelerle şiddete başvurabiliyor. Bu durum sadece kadına şiddet konusunda değil, doktorlara şiddet, öğrenciye şiddet, hayvana şiddet vb. durumlarda da aynen böyle. Yani şiddetin her türlüsünü sürekli işlememize rağmen hepsinde artış var diye düşünüyorum. Tamam hiçbir şiddet cezasız kalmasın ama şiddet olayları  basının gündeminde çok yer işgal etmesin istiyorum. Taciz, tecavüz, istismar konuları da hakeza. Çünkü hangi konu gündemde çok işlenirse bir o kadar artış oluyor kanaatini taşıyorum.

Bu konuda bir başka husus şiddet olaylarında sadece mağdur ve suçluyu işleyeceğimize şiddetin nedenleri üzerinde dursak ve bunun üstesinden nasıl gelebiliriz sorusuna cevap arasak çok daha iyi olur diye düşünüyorum. Çünkü suçluyu bulmak ve ona ceza vermek suçu yok etmiyor. Bana göre bizim tartışmamız gereken mesele kadına şiddetten ziyade güçlünün güçsüzü ezme gibi bir sorunumuz var. Çünkü sosyal hayatın neresinde olursak olalım sorunumuzu dayağa başvurarak çözme yoluna gidiyoruz. Bu; trafikte böyle, aile içi kavgalarda böyle, öğretmen-öğrenci kavgasında böyle, kadın-çocuk meselesinde böyle, doktor-hasta ilişkisinde böyle… Kadın da kendini güçlü görüyorsa o da şiddete başvuruyor. Geçen gün bir yakınım aradı, görüşebilir miyiz dedi. Oturduk bir yere “Hanımının kendisini dövdüğünü” söyledi. Kadının başvurduğu şiddet erkeğe göre devede kulak olsa da var bu. Demek ki sorunumuz güç sorunu. Kim güçlü ise zayıfı ezme yoluna gidiyor. Hastalığımız bu. Nasıl tedavi edeceksek gelin işe buradan başlayalım.

* 05/11/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


2 Kasım 2018 Cuma

İpsiz


Ortaokulda okurken nereden aklıma geldiyse ağzımdan ipsiz çıktı. Önüme çıkan arkadaşlara ipsiz demeye başladım. Tanıdıklarımı isimleriyle çağırmak yerine ipsiz gel, ipsiz git deyip durdum. Ben başkasına ipsiz dedikçe hep yanımda olan bir arkadaş bu durumdan pek memnun oldu. Güldü durdu sürekli.

Devran hep aynı şekilde olacak değildi ya. Bir gün okları başkasına ipsiz dememe gülen arkadaşa döndürdüm. Ona ipsiz dedim. Pek hoşlanmadı bundan. Hemen yüz hattı değişti, ciddileşti. Bana ipsiz diyemezsin, hakaret ediyorsun dedi. Böyle bir tepkiyi beklemiyordum kendisinden. Çünkü kime desem katıla katıla gülerdi hep. Ben hakaret etmiyorum sana. Üstelik iltifat ediyorum dedim. Nasıl dedi. Bak kardeşim! Ben sana ipsiz diyorum, ipli demiyorum. İp kime bağlanır? Hayvana dedim. Sen hayvan mısın ki ipli diyeyim. İnsana ip bağlanmaz. Zira özgür bir varlıktır. Sen de öylesin. İşte bu yüzden sana ipsiz dedim. Ben böyle bir açıklama yapınca arkadaşım yine gülmeye başladı. Güzel bir açıklama ama sen yine de bana ipsiz deme dedi. Eyvallah dedim bir daha ne arkadaşıma ne de diğer tanıdıklarıma ipsiz dedim.

İpsiz dediğim arkadaştan başkasına ipsiz dediğim zaman tepki göstermesini beklerdim. Belki de ipsiz demeyi bu arkadaş güldükçe iyi bir iş yapıyorum diye devam ettirdim. Zamanında tepkisini dile getirseydi belki çoğu kimseye ipsiz demeyecektim.

Siz siz olun başkasına ipsiz demeye kalkmayın. Kişiyi ismiyle çağırın.


1 Kasım 2018 Perşembe

Cinayette Türkiye’nin Tavrı ile Suud’un Tavrı ***

Bir aya yakın bir uğraşın sonucunda nihayet İstanbul Başsavcısı Kaşıkçı’nın plan doğrultusunda konsolosluğa girer girmez boğularak öldürülüp cesedinin parçalandığını açıkladı. Cinayetin içinde daha önceden cinayete bir hazırlanma var, ölümlerden ölüm gör diyebileceğimiz boğma olayı var ve cesedin lime lime edilmesi var. Maşallah yok yok. Olmayan tek şey bu cinayette insanlık yok, bir de Müslümanlık. Çünkü her ikisine de sığmayan kapanmaz bir cürüm var orta yerde.

Bizim Başsavcı ceset nerede diye soruyor saf saf! Her şey göze alınarak parçalanan bir ceset asla orta yere çıkmaz, çıkarılmaz. Ceset ne zaman ortaya çıkar? Suud yetkilileri ipe un sermeyi bırakır, Türkiye’ye gelen ekibi adam gibi sorgularsa bulunur. Suud yetkilileri böyle bir irade ortaya koyar mı?  Koyması mümkün değil. Çünkü Kaşıkçı’yı öldüren ekip bir taşeron. Biri veya birileri bu işi bunlara ihale etmiş. Bundan olmalı ki Suud, olayın arkasına gidemiyor. Çünkü ucu kime/kimlere dokunacağı su götürmez bir gerçek. Anlaşılan kafalarını kuma gömerek bu işin üzerine yatacaklar.

Cinayeti planlayan/lar ne de güzel plan yapmışlardı halbuki! Oynanacak oyunun dublörü bile hazırlanmıştı. Ön kapıdan giren Kaşıkçı arka kapıdan elini kolunu sallayarak çıkmıştı. Çok polisiye roman okumadım ama görünen bu cinayet tamamen Türkiye’nin üzerine yıkılacak şekilde kurgulanmış: Kaşıkçı kayıp haberleri ortaya çıktığı zaman “Falan tarih, falan saatte Kaşıkçı, konsolosluğun arkasından çıktıktan sonra bir daha görünmedi. İstanbul sokakları bunu yuttu, bu cinayetten Türkiye sorumlu” denecekti. Senaryoyu yazan Türkiye’nin bu konudaki soğukkanlı ve sağduyulu hareket etmesini, siyasi iradenin bu işin üzerine bu şekilde gidebileceğini hesaba katamamış. Tuzak kuranların hesaba katamadıkları bir husus daha var: Çok ince işlerden anlamadıkları. Bildikleri tek şey kasap gibi adam doğramak. Baştan sona her şeyi planlayan bu tuzak kurucular zaten kendilerini her an gören Allah’ı hesaba katmaları mümkün değil. Hesaba katsalar zaten emanet olan bir vücudu ortadan kaldırmazlardı. Haydi gözleri döndü öldürdüler diyelim. Cesedi parçalamazlardı. Bu işi yapanlar şayet Müslüman iseler boğazlarından aşağıya iman geçmemiş sözde Müslüman olsalar gerek. Siz Müslüman olduğunuzu söylemekle Kur’an’ın emir ve yasaklarını tümüyle kabul ettiğinizi ikrar ettikten sonra “Bir insanı bile bile öldüren tüm insanlığı öldürmüş gibidir…Bir insanı bile bile öldüren ebediyen cehennemliktir” ayetlerini göz ardı edin. Allah işte böyle rezil eder adamı. Bu rezillik dünyadaki cezası. Yakıtı insanlar ve taşlardan ibaret cehennemi aklıma bile getirmek istemiyorum. Böyleleri için iyi ki cehennem var!

Kaşıkçı cinayeti basit bir adi vaka olsa adliyelik bir vakanın dışında pek bir haber değeri olmazdı. Ama bu cinayet siyasi bir cinayet olarak tarihe geçecek. Suçlular bulunsa da bulunmasa da ceset bir gün ortaya çıksa da çıkmasa da bu menfur olay Suud’un elinde patlayacak. Hem maşeri vicdanda hem de dünya kamuoyunda mahkum olacak. Suud yetkilileri bu işten sıyrılmak istiyorlar ise bu cinayetin üzerini örtmeden ucu kime dokunacaksa üzerine gitmeleriyle mümkündür. Hak ve adalet bunu gerektiriyor. Şeriatla yönetildiğini söyleyen bir ülkeden de beklenen budur.

İşin garibi laiklikle yönetilen bir ülke cinayeti çözmeye çalışıyor, şeriatla yönetildiğini söyleyen bir ülke ise cinayetin üzerini örtmeye çalışıyor.

Allah herkese hayırlı ömür ve hayırlı ölümler versin. Kimsenin akıbetini Kaşıkçı gibi yapmasın!

*** 03/11/2018 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.