27 Ekim 2018 Cumartesi

Cumhuriyet Bayramı Sadece Öğrenci ve Öğretmenlerin Bayramı mıdır?*

Bayramlar bir milleti ortak değerler etrafında buluşturan kıvanç ve mutluluk günlerimizdir. 29 Ekim, 23 Nisan, 19 Mayıs, 15 Temmuz, 30 Ağustos gibi milli, ramazan ve kurban gibi dini olanları vardır. İster milli ister dini olsun her ikisi de bu milletin bayramlarıdır: Kutlanmalıdır ve kutlanmaktadır.

Gözlemlerime göre dini bayramlara katılım milli bayramlara oranla halk nezdinde daha önemli bir yere sahip. Eskiye oranla dini bayramları kutlamada bir azalma söz konusu olsa da yine de bir bayram havası oluşmaktadır. Milli bayramlara katılım ve kutlama ise sönük geçmektedir. Yeterince halkın katılımı sağlanamamaktadır. Dini bayramlarda yediden yetmişe bir bayram havası oluşurken milli bayramlar merkez ve taşra teşkilatında protokolün katıldığı devlet töreninin ötesine geçememiştir. Sanki halk ile devlet arasında “Dini bayramları kutlamak benim, milli bayramları kutlamak senin görevin” şeklinde adı konmamış bir anlaşma var gibi.

Protokolün yanında milli bayramları kutlayan bir kesim daha var: Öğretmen ve öğrenciler. Yani okullar kutluyor. Salonu olan salonda, salondan mahrum kalanlar ise okul tören yerinde ayakta kutlama yapıyor. Kutlanan bayram ister şehir meydanında, ister okullarda olsun buralarda halk yok denecek kadar azdır.

Bayramlar bizim için bir anlam ifade eden kıvanç günlerimiz olması gerekirken çoğunluk için bayramlar özellikle milli bayramlar “tatil” ifade ediyor. Adana'da lisede çalışırken bir Cumhuriyet Bayramı haftasında konuyu bayrama getirdim. Bayram sizin için ne ifade ediyor dediğimde aldığım cevap “tatil” oldu. Tatil diyenlerin sayısı sınıfın çoğunluğunu oluşturduğunu gördüm.

Cumhuriyetin 95.yılını kutladığımız bu günde bu bayramı kutlayanlar protokol, öğrenci, öğretmen ve kutlama programında görev alan çocuğunu izlemek için gelen az sayıda veli. Bayrama katılanların çoğu da zorunluluktan dolayı katılıyor. Gerisi tatil yapıyor. Merak ettiğim bu bayram, bu Cumhuriyet sadece öğrenci ve öğretmenlerin bayramı mıdır? Halk bu işin neresinde? Bugünlerde tatil keyfi yapan devlet memurları nerede? 

Burada niyetim milli ve dini bayramları karşılaştırmak değil. Zira her ikisinin de yeri ayrıdır. Pekâlâ, bugünde “Cumhuriyetimiz ilan edileli 95 yıl oldu, yüzüncü yılına doğru emin adımlarla doludizgin gidiyor, herkes sevinç ve kıvanç içerisinde, bu bayram başta okullar olmak üzere yurdun değişik yerlerince coşkuyla kutlanıyor” şeklinde hamasi bir yazı da yazabilirdim. Böyle yazmak yerine bir özeleştiri yapmayı tercih ettim. Zira herkesin bildiği ama dillendirmediği bu realiteyi Cumhuriyetin 95.yılını kutladığımız böyle bir günde dile getirmeyi uygun gördüm.

Bir yönetim şekli olan Cumhuriyetin anlamına uygun bir şekilde devlet yönetiminde, TBMM’de içselleştirilmesini ve hayata geçirilmesini arzu ettiğimi ifade etmek istiyorum. Bugün itibariyle 95.yılını kutladığımız Cumhuriyet Bayramının hayırlı olmasını temenni ediyorum.

* 29/10/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Çözüm Yerine Sorun Üreten Siyasetimiz *

Ülke yönetimi diyebileceğimiz siyasetin görevi sorun çözmektir, sorun olmak değil. Sorunu çözemiyorsa bile en azından sorunu yönetmeyi bilir, sorun üretmez. Çünkü her türlü sıkıntıya çözüm üretme gibi bir misyonu vardır siyasetin. En azından ben böyle görmek istiyorum. Dünyada nasıldır bilmiyorum ama bizim ülkemizde siyaset her şeye bir çözüm üreteceği yerde maalesef durmadan sorun üretiyor. Çünkü kendisi sorunun kaynağı. Bu durumu gördükçe bırakın bir sorunu çözmeyi, sorun olmasınlar yeter diyorum.

Bizde siyaset problem üretme yeri gibi çalışıyor. Bu işi deruhte edenler nasıl beceriyorlarsa ellerini attıkları her şey problem olup çıkıyor. Konunun iç veya dış siyasetle ilgili olması fark etmiyor. Biri kara diyorsa diğeri ak der. Bir şeyin doğru olup olmaması önemli değil. Önemli olan karşı kulvarda yer almak, aynı karede yer almamaktır. Bir konuda aynı düşünseler varlık sebeplerini inkar etmiş olurlar. Tüm hesap seçmene mesaj vermek sanki. Seçmene mesaj vermek amacıyla yapılan açıklamalar halkı kutuplaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Belki siyasetimizin en başarılı olduğu alan bu. Halkı ne kadar gerersek bu işten daha çok ekmek yeriz düşüncesinde olmalılar. İşin garibi kahir ekseriyeti aynı dili konuşuyor.

Çözüm yerine hep sorun üreten siyasetimizin hiç iyi yönü yok mu derseniz olmaz olur mu? İsterseniz biraz beyin jimnastiği yapalım. Siyasetimizin en başarılı olduğu alanlar:

●Özlük haklarını koruma ve iyileştirme konusunda bir ve beraberler. Aralarında asla tartışma çıkmaz. Çıkarılması gereken mevzuatı bir gece de çıkarırlar.

●İstisnasız hepsi iyi bir demagogdur. 

●Görevleri hep birbirini eleştirmektir.

●Kendi partilerine asla toz kondurmazlar.

●Liderleri için canlarını verirler.

●Her konuda söyleyecek sözleri vardır. Mazeret üretmede, bahane ve gerekçe bulmada üstlerine yoktur.

●Yapsın veya yapamasın seçim zamanlarında vaat üstüne vaat vermede kimse ellerine su dökemez.

●İktidara hangisi gelirse gelsin işe adam alımında kayırmacılık yapılır. Kısa yoldan kadrolaşma yoluna gidilir.

●Hepsi iyi bir niyet okuyucusudur. Senin ne dediğin değil, onların ne anlamak istediğidir önemli olan.

●Çamur atmada mahirdirler.

●Dün söylediklerini bir çırpıda revize edip “u” dönüşü yaparlar.

●Hepsinin kırmızıçizgileri vardır. İzledikleri çizgilerinin yanlış olduğu ortaya çıksa bile o kırmızıçizgiyi devam ettirirler. Bu konuda bir istikrar abidesidirler.

●Seçimi kaybederlerse genelde ya halkı suçlu bulurlar ya seçimde şaibe var derler ya da istatistiklere boğarak kendilerini başarılı gösterirler.

●Hiçbirinde uzun vadeli bir siyaset yoktur. Günübirlik yaşarlar. Günlük veya seçimlik kazanımı kazanım sayarlar.

●Kendi icraat ve yapacaklarını anlatacakları yerde rakibini kötüleyerek çamur atarak oy avcılığına soyunurlar.

●Yaptıkları erdem, fazilet siyaseti değil, algı siyasetidir.

●Hepsi için her seçim ölüm kalım meselesidir, en önemli seçimdir.

●İktidar veya memleket rakibinden kurtarılması gereken bir olgudur.

●Çoğu, asla bir öz eleştiri yapmaz. Çünkü hata yaptığını kolay kolay kabullenmez.

●Hepsi ülkeyi kurtaracağım, uçuracağım, memleketime ve insanına hizmet edeceğim diye gelir, bir daha gitmemek üzere çabalar, giderken de gelene enkaz devreder.

●Hepsi kendisini olması gerekenle değil, kendinden öncekiyle kıyaslar.

●Demokrasi, özgürlük, fikir ve vicdan hürriyeti diye iktidara gelenlerin yaptığı ilk iş, gücünün yettiği herkese gözdağı vermektir.

●Parti liderleri başarılı olsa da olmasa da özellikle başarısız olduğu durumlarda kendi istemediği müddetçe kurultay yoluyla asla değiştirilemez. Çünkü lider, seçimi kazanmaktan ziyade ilk önce delege ve üye yapısıyla oynayarak parti içinde hakimiyetini pekiştirir.

●Çoğunun memleket sevgisi kedinin ciğeri sevmesi gibidir. Önce canan değil, candır. Siyaset halk için değil, kendileri içindir.

●İktidara gelen kendi zenginini oluşturur.

●Tabanını tutmak için hepsi gerilim siyaseti izler, ortamı gerer, halkı kutuplaştırır.

●Siyasete giren kolay kolay bırakmaz. Orada tutunmak için her yol denenir. Çoğunun gönlünde mezarda emekli olmak vardır. Çünkü bizde siyaset bir meslek gibi görülür. Kim deruhte ettiği mesleği bırakabilir ki...

●Siyasetin hangi kademesinde olursa olsun siyasetçinin ihya olmayanı yoktur. Kendi köşe olduğu gibi çoluğu-çocuğu ve akrabaları da ihya olur...

Gördüğünüz gibi ülkemizde izlenen siyasetin kendisi başlı başına bir problem olsa da bu tür siyasetin başarılı olduğu alanlar da epey varmış. Bu kadar başarı beklemiyordum. Bizdeki bu siyasetin istisnası yok mu? Var diyorsan vardır, yok diyorsan yoktur. Nereden, nasıl baktığına ve kimi tuttuğuna bağlı.

*01/11/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

26 Ekim 2018 Cuma

Beddualar değişiyor artık!

Suudi Konsolosluğu aranmasına rağmen Cemal Kaşıkçı olayı hala gizemini koruyor.  Resmi bir açıklama olmayınca Kaşıkçı hakkında “öldürüldü, cesedi parçalandı, cesedi Suud’dan getirilen özel bir makine vasıtasıyla içine asit dökmek suretiyle ceset yok edildi, Konsolosluğun içinde bir kuyu bulundu; Kaşıkçı’nın önce parmakları koparıldı, ardından kafası kesildi, cesedi parçalara ayrıldıktan sonra getirilen uçakla kaçırıldı…” iddiaları yazılıp çiziliyor günlerce. Garibimin başına geleni ancak Konsolosluğun içindekiler biliyor. Konuşurlarsa ne ala. Konuşmazlarsa kayıp ceset olarak tarihe geçer. Eğer Kaşıkçı öldürülmüşse Konsolosluktan birileri bunu üstlenebilir ve konu bu şekilde kapatılabilir. Bunu da zaman gösterecek. Bekleyip göreceğiz.

Kaşıkçı olayı gizemini korurken net olan durum Kaçıkçı’nın Konsolosluğa girdikten sonra bir daha çıkmadığıdır. Savcılarımız istihbaratımız feci olayı araştıra dursun ben bu olaydan zamanla yeni beddualar ortaya çıkabilir diye düşünüyorum. Ben bunun üzerinde duracağım. Çünkü bu olay dünyada eşi ve benzeri görülmemiş bir olay olarak tarihe geçecek. Kişiler nefret ettiği, görmek istemediği kişileri Konsoloslukla ilişkilendirebilir. 

Şimdi günümüzde hala kullanılmakta olan beddualar şu şekilde değişebilir:
●Gidişin olsun da dönüşün olmasın→ Suud Konsolosluğuna gidesin.
●Burası Kadıköy! Buradan çıkış yok→ Burası Suud Konsolosluğu!
●Eceli gelen cami duvarına işer→ Eceli gelenin yolu Suud Konsolosluğuna düşer.
●Canına susadın galiba!→ Seni Suud Konsolosluğuna gönderelim.
●Cesedin kurtlara ve kuşlara yem olsun!→ Suud Konsolosluğunun eline düşesin.
●Cesedin kim vurduya gitsin→ Suudluların eline geçsin!
●Allah belanı verecek senin→ Son durağın Suud Konsolosluğu olsun!
●Bir mezarın bile olmasın!→ Suud Konsolosluğuna teslim edilsin.
●Kimsenin başına gelmeyen senin başına gelsin!→ Suud Konsolosluğunun eline düşesin.

Uyarı amaçlı da kullanılabilir:
Dikkat, içeri girmek tehlikeli ve yasaktır!→ Dikkat, Suud Konsolosluğu!