Ana içeriğe atla

Cumhuriyet Bayramı Sadece Öğrenci ve Öğretmenlerin Bayramı mıdır?*


Bayramlar bir milleti ortak değerler etrafında buluşturan kıvanç ve mutluluk günlerimizdir. 29 Ekim, 23 Nisan, 19 Mayıs, 15 Temmuz, 30 Ağustos gibi milli, ramazan ve kurban gibi dini olanları vardır. İster milli ister dini olsun her ikisi de bu milletin bayramlarıdır: Kutlanmalıdır ve kutlanmaktadır.

Gözlemlerime göre dini bayramlara katılım milli bayramlara oranla halk nezdinde daha önemli bir yere sahip. Eskiye oranla dini bayramları kutlamada bir azalma söz konusu olsa da yine de bir bayram havası oluşmaktadır. Milli bayramlara katılım ve kutlama ise sönük geçmektedir. Yeterince halkın katılımı sağlanamamaktadır. Dini bayramlarda yediden yetmişe bir bayram havası oluşurken milli bayramlar merkez ve taşra teşkilatında protokolün katıldığı devlet töreninin ötesine geçememiştir. Sanki halk ile devlet arasında “Dini bayramları kutlamak benim, milli bayramları kutlamak senin görevin” şeklinde adı konmamış bir anlaşma var gibi.

Protokolün yanında milli bayramları kutlayan bir kesim daha var: Öğretmen ve öğrenciler. Yani okullar kutluyor. Salonu olan salonda, salondan mahrum kalanlar ise okul tören yerinde ayakta kutlama yapıyor. Kutlanan bayram ister şehir meydanında, ister okullarda olsun buralarda halk yok denecek kadar azdır.

Bayramlar bizim için bir anlam ifade eden kıvanç günlerimiz olması gerekirken çoğunluk için bayramlar özellikle milli bayramlar “tatil” ifade ediyor. Adana'da lisede çalışırken bir Cumhuriyet Bayramı haftasında konuyu bayrama getirdim. Bayram sizin için ne ifade ediyor dediğimde aldığım cevap “tatil” oldu. Tatil diyenlerin sayısı sınıfın çoğunluğunu oluşturduğunu gördüm.

Cumhuriyetin 95.yılını kutladığımız bu günde bu bayramı kutlayanlar protokol, öğrenci, öğretmen ve kutlama programında görev alan çocuğunu izlemek için gelen az sayıda veli. Bayrama katılanların çoğu da zorunluluktan dolayı katılıyor. Gerisi tatil yapıyor. Merak ettiğim bu bayram, bu Cumhuriyet sadece öğrenci ve öğretmenlerin bayramı mıdır? Halk bu işin neresinde? Bugünlerde tatil keyfi yapan devlet memurları nerede? 

Burada niyetim milli ve dini bayramları karşılaştırmak değil. Zira her ikisinin de yeri ayrıdır. Pekâlâ, bugünde “Cumhuriyetimiz ilan edileli 95 yıl oldu, yüzüncü yılına doğru emin adımlarla doludizgin gidiyor, herkes sevinç ve kıvanç içerisinde, bu bayram başta okullar olmak üzere yurdun değişik yerlerince coşkuyla kutlanıyor” şeklinde hamasi bir yazı da yazabilirdim. Böyle yazmak yerine bir özeleştiri yapmayı tercih ettim. Zira herkesin bildiği ama dillendirmediği bu realiteyi Cumhuriyetin 95.yılını kutladığımız böyle bir günde dile getirmeyi uygun gördüm.

Bir yönetim şekli olan Cumhuriyetin anlamına uygun bir şekilde devlet yönetiminde, TBMM’de içselleştirilmesini ve hayata geçirilmesini arzu ettiğimi ifade etmek istiyorum. Bugün itibariyle 95.yılını kutladığımız Cumhuriyet Bayramının hayırlı olmasını temenni ediyorum.

* 29/10/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde