30 Nisan 2018 Pazartesi

Merhaba Eski Siyasetimiz!

Bakanlar Kurulu toplantısından sonra toplantıda alınan kararları Başbakan açıkladı. Neler yoktu ki satır aralarında. Kesenin ağzının açıldığını gördüm. Verdikçe vermiş hükümet.  Emekliye senede iki defa biner liralık yardımdan tutun da yaşlı aylığının 266 liradan 500 liraya çıkarılması, vergi ve prim alacaklarının yeniden yapılandırılması, yaş çay alım fiyatlarına verilen fiyat...verdikçe vermiş. Bütçeye 24 milyarlık getirisi olan bir yük açıklanan paket. Ne zaman açıklanıyor bu paket? Seçim kararının alındığı bir dönemde… Yani seçim ekonomisi bunun Türkçesi.  

Ekonomik paketle açıklanan miktarları çok fazla veya yanlış bulduğum anlaşılmasın. Emekliye, yaşlıya versin; çay ve diğer tarım ürünlerine destek versin. Çünkü bu kesimler zor durumda. Ki açıklanan miktarı tarafların yeterli bulacağını da düşünmüyorum. Çünkü adı geçen kesim geçim derdinde. Ne kadar desteklenirse yeridir. Sadece zamanlaması yanlış oldu diye düşünüyorum.

Kesenin ağzını açmada geldiği 2002'den beri hükümeti bu derece bonkör görmedim. Hatta o kadar seçim yaptı. Hiç seçim ekonomisi uygulamadı dense yeridir. Hatta her seçim öncesi seçim ekonomisine karşı olduğunu açıkladı sorumluları. Çünkü her seçim başlı başına bütçeye zaten artı bir yük getirirken bir de seçim ekonomisi uygulamak ekonomiyi felç ediyordu. Eski siyasilerin, eski Türkiye'nin seçimlere giderken başvurdukları bildik yöntemdi bu. Çoğu kimse seçim öncesi kesenin ağzının açılmasını seçmene rüşvet olarak değerlendirir.

15-16 senedir ayakları yere basan bir ekonomik program uygulayan, bütçe disiplininden ödün vermeyen bir hükümet nedense bu seçimde seçim ekonomisinde karar kıldı. Demek ki bu seçim hayat-memat meselesi olarak görüldü hükümet nezdinde. Seçim bıçak sırtında anlaşılan! Gerçi biz de her seçim ölüm-kalım şeklinde olur. Ben hiç normal seçim görmedim bu ülkede.

Kaç dönemdir seçim öncesi seçim ekonomisi uygulamayan ve bize eski Türkiye'yi unutturan bir hükümetin yeniden eski Türkiye'yi hatırlatırcasına eski yöntemlere başvurması şık olmamıştır. Özellikle yeni Türkiye parolasıyla ortaya çıkan bir siyasetin seçmene rüşveti çağrıştıran bir yola tevessül etmesi, siyasete getirdiği skalasını da düşürecektir. Yazık olmuştur ülkeye! Yeniden eski Türkiye siyasetine dönüş sinyalidir bu. Türkiye'yi geriye götüren bir bakış açısıdır. Çekmeseydiniz ölürdünüz değil mi? Keşke hükümet bedeli ne olursa olsun prensiplerinden ödün vermeseydi. Madem seçim ekonomisi uygulamaya karar verdi, keşke bu paketi seçim kararı almadan önce açıklamış olsaydı daha iyi olurdu.

Açıklanan bu ekonomik paketle hükümetin seçmene rüşvet vermeyi düşündüğünü sanmıyorum. Ama birçok kişi nezdinde bu, rüşvet olarak değerlendirilecektir. Geçmişinde lügatinde olmayan bir şeyi seçim öncesi yapmak suretiyle kendisine de bir leke getirecektir. Ayrıca seçim ekonomisi uygulamak suretiyle bir iki puan oy gelecek beklentisi varsa daha fazlasını da götürür. Çünkü vatandaş rüşvete sıcak bakmaz.

Sonuç olarak açıklanan bu paket, iyiye gitmeyen ekonomimize büyük darbe vuracaktır. Çünkü ekonomiye ağır yük getirecektir. Milletçe ceremesini yıllar yılı çekeceğiz. Hükümetin kaşıkla verdiği, izleyen aylarda bizden kepçeyle çıkacaktır. Neyse olan oldu. Bize hayırlı olsun, Allah devlete zeval vermesin demek düşer. Hoş geldin eski Türkiye! Merhaba eski siyasetimiz!

Belki Vekil Olamadım Ama...

Darı ambarında olan ve oradan hiç çıkamayan ben, vekil olmayı çok istedim ama aday adaylığına bile müracaat edemedim. Aslında müracaatı yapıp göle bir maya çalabilseydim belki bahtım açılırdı. Ama cesaret edip başvuru yapamadım. Bunda ayağımın altından kayar gider diye korktuğum kadrolu olmam en büyük handikabımdı. Normalde istifa edenler aday olamazlarsa veya aday olup seçilemezlerse eski görevine dönüyor. Ama devlet bu! Benim istifa ettiğimi gören devlet; “fırsat bu fırsat, bu vesileyle devleti şundan kurtaralım” diyerek beni göreve başlatmayabilirdi. Sonra maaş alamayacağım birkaç ay kim bana bakardı? Kim seçim çalışmamda bana destek olurdu. Çünkü kimse kaybedecek ata oynamazdı.

Geçen geçti. Vekil olamamak dünyanın sonu değil ve ben yaşamaya devam ediyorum. B planını devreye koyuyorum. Ne mi yapacağım? Kadrolu işime devam edeceğim. Bunun yanında siyasilerle özellikle vekillerle iyi geçineceğim. Onlar nerede ben orada olacağım. Onların gölgesi gibi olacağım. Onları sık sık ziyaret edeceğim, "Efendim bir emriniz var mı" diyeceğim. Yani parolam vekil olamadım ama vekile yakın olmak olacaktır. Bunu başarabildiğim takdirde bazı yüksek makamların yolu bana açılacağını düşünüyorum. Çünkü yakın olmak “yakînimdir” gibi bir şey. Ayrıca yakın olmak arada sevgi, muhabbet ortamının doğuracağını düşünüyorum. Bu vesileyle benim gibi bir değeri keşfedeceklerini ve bundan hem ben, hem de ülkemin de kazançlı çıkacağını düşünmeye başladım. Uzak olmak ırak olmak gibi bir şey! Uzakta don yağı gibi durur da beni keşfedemezlerse emaneti ehline veremedikleri için ayrıca vicdan azabı çekmelerini istemiyorum. Daha doğrusu buna hakkımın olmadığını düşünüyorum.

Başıma bir şey gelirse vekil dostlarımı devreye koyacağım. Olur mu olur! Dünya burası. Düşmez kalkmaz bir Allah’tır. Arkamda vekilin olduğunu gören hangi biri benimle uğraşır? Hatta düşman gibi bakanların bana karşı tavır ve bakışlarının değişeceğini, “Biz ettik, sen etme” diyeceklerini adım gibi biliyorum. Açılmayan kapılar açılacak. Bu ne demektir? Dertsiz bir dünya beni bekliyor demektir. Hele vekilimden bana posta koyanlara “Sen ne yaptığının farkında mısın, yerini beğenmedin galiba?” şeklinde bir telefon gelirse bana hayatı zindan eden bakalım ne yapacak?

Hâsılı vekile iltifat etmem, onları arayıp sormam, onların bir dediğini iki etmemem, yani yakın olmam, yani gözlerine girmem vekillik gibi bir şey olacak benim için. Çünkü aradaki dostluk kardeşliğe dönüşecek. Ben onun dediğini yapacağım, ayrıca her platformda onu öveceğim, o da benim istediğimi yapacak. Böylece ne şiş yansın, ne de kebap misali gül gibi geçinip gideceğiz. Zira vekillik imkânlarından yararlanan vekil dostlarım, suyunun suyu da olsa herhalde benim gibi bir dostlarına imkân hatta imkânlar sunmaktan imtina etmeyeceklerdir. Çünkü fazlasıyla hak ettiğime inanıyorum. Sonra benden iyisini mi bulacaklar?

Sonuç olarak ben bu B planımla çok ekmek yerim. Keşke siz de benim gibi bir düşünce yapısına sahip olsaydınız, bugün nerelerde olurdunuz kim bilir? Bu düşüncemi de kimseyle normalde paylaşmam. Ah şu paylaşımcılığım yok mu? Belki de hep kaybetmemin nedeni budur. Size garip gelse de bu yöntemle eninde, sonunda kedi olup bir fare tutacağım. Ben böyle olduktan sonra azmetti ve başardı diyeceksiniz, ama iş işten geçmiş olacak. Aklınız varsa siz de aynısını yapın. Daha ne diyeyim? Elinizden tutup bir vekilin yanına götürecek değilim ya!



29 Nisan 2018 Pazar

Bedelli Askerlik Niçin Şehitlerimize Saygısızlık Olsun? *

Zaman zaman bu ülkenin gündemine bedelli askerlik gelir. Genelde devletin paraya ihtiyacı olduğu zamanlarda dile getirilir. Ne zaman bedelli askerlik gündeme gelse askerliğin bedellisi olur mu? Askerlik vatandaşlık görevidir. Herkes yapmalıdır. Parası olan bastıracak parasını, askerlik yapmayacak. Yine fakir bu ülkede askerlik yapacak" tepkileri dile getirilir. Olaya hamasetle yaklaşılırsa bu tür tepki normaldir, hatta taraftar bile toplar. Ben bedelli askerlik konusuna farklı bakıyorum.

Askerlik bu ülkede vatandaşlık ödevidir, her erkek yapmakla mükelleftir. Ülkenin asker ihtiyacı erkeklerle karşılanamazsa gerekirse kadınlarımız da seve seve askerlik yapar. Devletin askere ihtiyacı varsa kimsenin parası geçmez bu durumda. Yaşı gelen herkes silahaltına alınır. Ya askere gidecek olan ihtiyaçtan fazla ise bu durumda ne yapılmalıdır? Bedelli askerlik sadece ülkenin ekonomik kriz dönemlerinde gündeme gelmesinden ziyade sistematiğe bağlanmalıdır. Zaten günümüzde devlet profesyonel orduya geçmektedir. İhtiyaç  olmadığı halde herkesi askere almak ne derece doğrudur? Bunun devlete ekonomik bir maliyeti olmaz mı? Hem maliyeti azaltmak, hem askerlik yapanların masrafını karşılamak, hem de savunma sanayimizde harcanmak üzere bedelli askerliği iyiden iyiye düşünmek gerekir.

Devlet her yıl ne kadar askere ihtiyacı varsa sayısını belirler, diğer geriye kalanların bedelli askerlikten faydalanabileceğini açıklaması lazım. Bu yöntem devleti ekonomik yönden rahatlatır. Bedelliden gelecek parayla Genel Kurmay Başkanlığı kendi yağıyla kavrulur. Çünkü bu ülkenin fiili görev kadar paraya da ihtiyacı vardır. Kiminin bedeli bedeni, kiminin bedeli parasıdır. Her iki yol da ülkeye hizmettir. Zaten dünyanın doğası, sosyal adalet sistemimiz böyle değil midir? Bedelli yapacağını bilen önünü görür, bedenen yapacağını bilen tedbirini alır. Hatta bedelli askerlik yöntemiyle bedenen görev yapanlara asgari ücretten aşağı olmayacak şekilde maaş bile bağlanabilir.

19 yaşını doldurana tercih hakkı verilmelidir. ASAL, ihtiyacı kadar kişiyi seçer, diğerlerine  bedellilik seçeneği sunar. Çoğunluğun bedelli askerliğe yönelmemesi için bedelli fiyatları yüksek tutulur. Sadece bedelli askerlik değil, kişilere bedenen askerlik yapmanın dışında başka seçenekler de sunulmalıdır. Gerekirse kişi mevcut işinde çalışmak suretiyle askerlik görevini de yapmış sayılmalıdır. Çünkü kamuda görev yapmakta iken askere gidenin yerine ücretli eleman çalıştırılmaktadır veya askerden gelinceye kadar işini ya bir başka çalışan yapmakta veya kimse yapmayıp iş aksamaktadır. Böyle yapmaktansa kişi görevini yaptığı yerde maaşsız askerlik yapabilmelidir veya geçimini sağlayacak kadar maaş almak suretiyle askerlik görevini yapmasına imkan verilmelidir.

Sonuç olarak ben bedelli askerliği asla şehitlerimize saygısızlık olarak görmediğim gibi faydalı görüyorum. Hatta elzemdir, teşvik edilmelidir. Zira ülkenin buna ihtiyacı vardır.

* 02/05/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.