22 Nisan 2018 Pazar

Bir Kilo Yenidünyanın Bana Maliyeti


Bahar meyveleri birkaç haftadır tezgahlardaki yerini almaya başladı. Yenidünya da bunlardan biridir. Alışveriş için pazara gittiğimde bir kilo da yenidünya almak istedim. Kilosunu sordum, 5 lira dedi. Bir kilo verir misin dedim, 20 lira uzattım. Pazarcı, "Eşi ve benzeri yok bu meyvenin, fazla vereyim" dedi. Hayır, bir olsun dedim. Tarttı elime verdi. Poşeti aldım. Ayrılırken para üstü aklıma geldi, 20 verdim, üstünü verir misin dedim. Adam tezgahın ardındaki para kutusunda ne kadar beş liralık varsa avuçladı, bana gösterdi; sen 20 verdim diyorsun ya, bak bende hiç 20'lik yok dercesine. İçime sinmese de tamam diyerek ayrıldım. Çünkü şahidim yoktu. Yanımda olan şahidim de 5 verdin dedi.

Bir iki alışveriş daha yaptım, pazardan çıktım. Pazar alışverişim, alacağım birkaç çeşidi de bırakarak sona erdi. Elime topladığım meyve ve sebzeyi pazara yakın yere park ettiğim aracıma koydum. Pazardan çıktım ama kafam hala pazardaydı. Bedenim arabanın içinde beynim tekrar pazarın içine tekrar girdim. Hafızamı yoklaya yoklaya yol aldım. İlk vardığın esnaftan patlıcan, kabak, domates ve biber aldım. Ederi 19 lira tutan borcumu ödemek için elimi cebime attım. Bozuk 1 liraların dışında cebimde 295 liram olduğunu gördüm. 20'sini uzattım. Para üstü olan 1 lirayı aldım. Karşısındaki pazarcıya yöneldim. Cebimden çıkardığım 5 lira ile 2,5 kilo portakal aldım. Sonra yenidünya almak yanındaki esnafa 20 lira uzattım, bir kilo ver dedim. Tarttı verdi. Para üstünü istediğimde yukarıda bahsettiğim gibi eline aldığı 5'likleri gösterdi bana. Tekrar cebimdeki paraları çıkarıp baktım, bozuk paraların dışında cebimde 250 lira kalmıştı. Bozuk paraların toplamı 5 lira imiş, onunla da 2 kilo elma alıp çıktım.

Uzattım biliyorum ama 1 kg yenidünya bana esnafın 15 liramı iç etmesiyle 20 liraya geldi. Alacağı olsun esnafın! Kasasında hep beş lira olması manidar! Nedense alışveriş yapan herkes hep 5 lira vermiş. Tezgahın arka tarafına geçsem kartondan para kasasının içinde ayrı ayrı istiflenmiş 10'lukları ve benim verdiğim 20'liği de görürdüm. Neyse olan benim 15 liraya oldu. 3 ila 6 lira arasında değişen yenidünyanın bir kilosu bana epey pahalıya geldi. Pazarı dolaşırken yenidünya satan biri "Yenidünya 4 lira, böylesini bulamazsın, vereyim mi" demiş, "Dünyanın kendisinden ne gördük ki yenisinden göreyim, yalan dünya" deyip almamıştım. Demek ki param bir sahtekara nasip olacakmış. Çekmiş beni ona doğru. Nasıl ki akacak kan damarda durmuyorsa çıkacak para da durmuyor.

Aslında en güzeli pazarlardan alışveriş yapmamak, yapılacaksa da alacağın meyve ve sebzeyi eline aldıktan sonra parayı uzatmak. Ama sen gel, bunu bana anlat. Alacağımı almadan parayı uzatma hastalığından önce kurtulmam lazım. Ama çıkacak para rahatsız ediyor beni. Bir an evvel cebimden çıkmalı. Siz siz olun, önce alacağınızı alın, sonra parayı uzatın. Yoksa kaşla göz arasında bir kalpazana paranızı kaptırırsınız.

İyi ki bir kilo yenidünya için cebimdeki 100'lüğün birini uzatmamışım. O zaman bir kilo yenidünya bana 100 liraya mal olacaktı. Buna da şükür! Beterin beteri var...

Beni yıkan tanıdığımın "Sen adama beş lira verdin" demesi. Yolda gelirken beş lirayı portakal aldığıma verdim dediğimde, "Sen portakala 10 lira verdin" demesi. Halbuki portakal aldığım esnaf, elimdeki 5 lirayı görünce 5 liralık mı istiyorsun diye sormuştu. Ne diyeyim? Allah herkesin hayrını versin. Helalinden yemeyi nasip etsin.


20 Nisan 2018 Cuma

Alacak ve Verecekte Alacaklının Hukukunu Korumak

2005 yılında ilk defa başımı sokabileceğim küçük ve eski bir evim oldu. Aldığım evin dörtte üçünü eş-dosttan borç aldım. Borç almamda da bir arkadaşım öncülük yaptı. Ben evi buldum, parayı da o bulup getirdi. 10-12 kişiye birden borçlanmıştım. Kimi döviz, kimi TL cinsinden borç verdi. Borcu ödemede süre sınırı yoktu. Ne zaman ödersem ödeyecektim. Evin bedelini ödedim ve oturdum.

Eve oturduktan sonra ilk işim; hangi ay, kime ödeme yapacağıma dair bir ödeme planı hazırladım. Maaşımdan ne artırırsam onunla ödeme yapacaktım. Aylık ne artırırsam ev almama ve bana borç bulmada öncülük yapan arkadaşım da ödemede bana yardımcı olacaktı. Kira öder gibi borç ödedim. Dört yıla yakın bir zaman diliminde kime ne borcum varsa ödedim. Öderken dikkat ettiğim bir husus vardı. Zamanında bana lira cinsinden kim borç vermişse parasını döviz cinsinden dolar ve avroya çevirmiştim. Kime sıra gelmişse önce aldığım para, döviz cinsinden ne durumda? Para erimiş mi diye hesapladım. Döviz verene aynı cinsten verdim. TL verenin durumuna baktım. Borç veren zarar etmemeliydi. TL lehine ise lira cinsinden, paranın değeri düşmüşse borç alırken çevirdiğim döviz cinsinden ödedim. Olmaz deyip almayan olduğu gibi alan da oldu. Alan da sağ olsun, almayan da. Hepsine minnet borçluyum. Sayelerinde bir ev sahibi oldum. 

Ödemede hedefim borç veren zarar etmemeliydi, onları korumalıydım. Özellikle enflasyonun olduğu, dövizin inişli-çıkışlı bir seyir izlediği ülkemizde, borç vereni pişman etmemek, yine ihtiyacımız olduğunda tekrar kapısını gönül rahatlığı içinde çalabilmek gerekiyor. 

Dinimiz, darda kalan insana borç vermeyi karz-ı hasen yani Allah'a borç verme olarak değerlendirir. Bu duruma güzel borç der. İnsanımıza borç vermek, onu rahatlatmak dinimizin emridir. Fakat borç alan ve borç veren zarar etmemelidir. Alınan borcun süresi belirlenmelidir. Borç alanın önceliği borcunu ödemek olmalıdır. Alınan borç alındığı gün itibariyle altın, dolar ve avro'ya çevrilmeli, öderken alacaklının lehine olanı tercih etme yoluna gidilmelidir. Spekülasyona dayalı dövizde ani ve çok anormal dalgalanma olursa bir orta yol bulunmalıdır.

Alınan borcun ödemesi ihmal edilir, paranın değeri korunmaz ise alacaklı buğzetmeye başlar, yaptığı hayrın bir anlamı kalmaz, verilen borç karz-ı hasen olmaktan çıkar. Sonra tekrar borç istenirse yok demek suretiyle insan yalan söyleme yoluna gidebilir... Tüm bunlara dikkat etmekte fayda var. Ne alacaklı zarar etsin, ne de borçlu. Bu güzel adet, haslet devam etsin istiyorsak alacaklının hukukuna riayet etmemiz gerekir. 

Olur mu öyle şey demeyin. Şimdilerde karşılıklı borçlanma, darda kalana ve ihtiyacı olana pek borç verme âdeti kalmadı. Hoş isteyen de kalmadı. Kimin bir ihtiyacı varsa soluğu bankada alıyor ve kredi çekme yoluna gidiyor. Yani kimsenin kimseye eyvallahı yok. Bu da kredi çekenin yıllar yılı belini büktüğü gibi aynı zamanda bankaya da çalışmak olur.



Yalama Olmak

Allah herkesi farklı farklı imtihan eder. Kimsenin imtihanı diğerine benzemez. Allah kimseye zulmetmediği gibi gücünün üzerinde bir yük de vermez. Kimi imtihanı başarıyla geçer, kimi de debelenir, batar gider. Allah imtihanı geçenlerden eylesin bizi.

İmtihanı geçen bu başarının Allah'ın kendisine bir inayeti olduğunu düşünerek şükretmeli, başarılı olamayan ise hiçbir mazeret ve gerekçenin arkasına sığınmadan başarısızlıkta en büyük payı kendisine vermeli, suçu kabullenmeli. Yani özeleştiri yapmalı. "Ben elimden geleni yapmadım, işime layıkıyla sarılmadım" diyebilmeli. Öz eleştiri yaparsa düştüğü bataklıktan kendisini kurtarabilir. Çünkü Allah insanı bir defa imtihan etmez. Bir spor müsabakasındaki etaplar gibi düşünmek lazım imtihanı. Birini geçersin, karşına öbürü çıkar. İnsan nefes aldığı müddetçe bu böyledir. Her sınavı kaybedişinde "Öldüm, kaldım, battım, bittim, düştüm, düşenin dostu olmaz..." diyerek  karalar giyerek karamsar bir tablo çizmek mücadeleci bir adama yakışmaz. Böyleleri çevresinden bir istemeye başlarsa utanma damarı da bir müddet sonra kaybolur. Alan el olur. Kapısını çaldığı elinden tutarsa peşini bırakıvermez, eşiğini aşındırır durur. "Dost bu vardır" der. Adını ağzından düşünmez, över durur onu. Kendisine yardım etmeyeni/edemeyeni ise "sildim, benim öyle bir dostum yok" der. Kapısını aşındırdığı dost bildiği, bir müddet sonra sırtını dönerse veya "yok" derse bu tip önceki düşüncesini değiştirir: Kimselere değişmediği dostunu düşman beller artık. Çünkü onun parolası "Ben düştüm, herkes bana bakacak, yardım edecektir."

Kim ne verirse versin bozuk ülkenin ekonomisi gibi durmadan açık verir. Hiç istek ve ihtiyacı bitmez. Allah kimseyi düşürmesin, ihtiyacı vardır ama ayağını yorganına göre uzatmaz. Gezip tozmadan, rahatından da ödün vermez. Şu gideceğim yere şu kadar masraf edeceğim, oraya gitmektense ben bu parayla şu zaruri ihtiyacımı gidereyim, demez: Aynı zamanda yaşayacak. Bu nasıl iş, nasıl rahatlık anlayamadım gitti. Böylelerinin durumunu görünce dünkü itibarlı adam gitmiş belki de içine düştüğü aczi yerin bir sonucudur, karşına yalama bir adam çıkıvermiştir.

Allah kimseyi para ile pul ile imtihan etmesin, kimseye muhtaç ve avuç açtırmasın.