14 Nisan 2018 Cumartesi

Esed, Koltuğa Pislemiş Olmalı! ***

Bir ülke düşünün ki bu asırda 48 yıldır aynı hanedan tarafından yönetiliyor. Ülkesini 30 yıl boyunca demir yumrukla yönetti. Baba Esed ölünce bayrağı oğlu devraldı. Ülke yönetimi babadan oğla geçen mirastı ne de olsa. Ülkesinde azınlık olmasına rağmen hep iktidarda kalmayı bildi.  Hangi Ortadoğu ülkesi Suriye’den farklı ki zaten! Al birini, vur ötekine.

Oğul Esed’in 18 yıllık iktidarı, babasının saltanatını aratmadı. Ortadoğu’da Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya, Müslüman kanı akıtmaya devam etti. Normal Müslüman’ın yüzü gülmedi hiç. Çünkü acımasızdı. Oğul Esed’in Suriye hakimiyeti 11.yılından itibaren ülkeyi bir iç savaşa götürdü. Oğul Esed, işbirlikçileri sayesinde hala ülkesinin başında ama ülke, yolgeçen hanı oldu. Rusya, İran, Hizbullah, ABD, PKK, DAEŞ, Fransa, İngiltere…kimi ararsan orada. Yerel güçleri saymaya bile gerek yok. Kim kimi öldürüyor belli değil. Milyonlarca insan ölmüş; ülkesinin insanı, başta Türkiye olmak üzere başka ülkelere sığınarak mülteci olmuş, ülke diğer devletler ve örgütler tarafından işgal edilmiş adamın umurunda değil, hala başta kalacağım diye direniyor. Gerçi direniyor mu? Yoksa Suriye’de güç gösterisi ve Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmak isteyenler onu orada zorla mı tutuyorlar? Sanırım ikincisi. Çünkü ülkesini düşünen hiçbir aklı evvel, başta kalacağım diye ülkesini bu hale getiremez. Bundan sonra Suriye diye bir devlet kalırsa on yıllar boyunca imar etmek için uğraşılacak. Sayesinde dünya iyi bir iş çıkardı. Akılsız evlat böyle hoyratça harcar ülkesinin geleceğini ve servetini. Ancak böyle peşkeş çekilir bir ülke.

Merak ediyorum, ülkesini bu hale getiren bir insan bir kukla gibi hala ülkesinin başında niçin durur? Hiç mi utanmaz, arlanmaz? Hiç mi aynaya bakmaz? Haysiyet ve onur yoksunu mu bu adam? Başta kalmak bu kadar mı tatlı? Kendi geleceği ve saltanatı için bir ülke bu şekil ateşe verilir mi? Milyonlarca insanı mağdur eden ve onların katili olan bir kişi hiç mi vicdan azabı çekmez? Akıttığı kanların üzerine kuracağı iktidardan haz alabilecek mi? Gerçi benimki de laf yani! Saydığım bu özellikler insanda olması gereken özellikler. Olmayınca ne yapsın adam? Ancak içgüdüsüyle hareket edebilir.

Kimyasal silah kullandı iddiasıyla bir deli; modern görünümlü iki sömürgeciyi arkasına alıyor, geceleyin ülkenin stratejik noktalarını yerle bir ediyor; O ise, ben hala yaşıyorum” anlamında görüntüsünü televizyonlara servis ediyor. Ülkeni bu hale getirdikten sonra yaşasan ne olur? İstersen geber! Zaten koltuk değnekleriyle ayakta tutulan bir ölüsün sen. Nefes alsan kaç yazar! Gerçi adam haklı! Zaten bunca kan, bunca gözyaşı, bunca kaos ve savaş bu haysiyet yoksununu ayakta tutmak için yapılmıyor mu?

Gözü kan görmekten, burnu kan koklamaktan başka bir özelliği olmayan haysiyet yoksunu kukla bir insan, bunca mağduriyetten sonra hala ülkesinin koltuğunda niye oturmaya devam eder? Koltuğu hala bırakıp gitmediğine göre koltuğa pislemiş olmalı. Başka türlü niye işgal etsin o koltuğu? Gerçi kan akıtmaktan zevk alan, gözünü kırpmadan kendi insanını öldüren bir insanı, bir aileyi elli yıla yakın başta tutarsan insanoğlu; kendisinde bir keramet görmeye, kendisini bulunmaz Hint kumaşı görmeye, ben gidersem Suriye diye bir devlet kalmaz, demeye başlıyor. Zaten uzun süre bir koltuğu işgal eden kim olursa olsun bir müddet sonra orayı kendi mülkü gibi görmeye başlıyor. Umurunda olmaz insanlarının mağdur olması, yok olması.

Suriye’de bugün olup bitenlerden Esed ailesi ne kadar sorumluysa, bir o kadar, hatta ondan daha fazla Esed’i başta tutmaya çalışanlar ve“Biz Esed ile çalışabiliriz” diyen ABD ve onun ortakları sorumlu. Bakmayın Cuma gecesi stratejik hedefleri vurduğuna. Olan da Suriye halkına ve hiçbir menfaati olmayan Türkiye’ye oldu. Ceremesini yıllar yılı çekecek bu iki ülke. 

*** 20/04/2018 tarihinde Barbaros ULU adıyla Yeni Haber gazetesinde yayımlanmıştır.

13 Nisan 2018 Cuma

Mesaj Gönderenlerden Beklediğim

Haftalık her cuma, mübarek günler ve bayramlar münasebetiyle genelde watsapp aracılığıyla bana hayır dua ve güzel dileklerde bulunan eş-dost, arkadaş ve kardeşlerimden, bu yaptıklarına ilave olarak onlardan bir isteğim daha olacak. Benim gibi bir faniden bu ricamı esirgemeyeceklerini ümit ediyorum. Biliyorum, benim iyiliğimi düşünüyorsunuz. Zaten bu yüzden hayır dileklerinizi sektirmeden gönderiyorsunuz. Allah herkese sizin gibi dostlar versin. 

Malumunuz ben günahkar bir kulum. Dinimi-diyanetimi doğru-dürüst yaşayamıyorum. Buna rağmen nefsim galebe çalarak gaflet ve dalalet üzere hayatımı idame ettiriyorum. Geldim gidiyorum. Bu dünyada yaptıklarıma bakarak beni öbür dünyada iyi bir ortam beklemiyor. Uzatmayayım, hasılı halim harap. Tek tesellim sizin gibi dostların bana bu dünyadayken kol kanat germesi. Yanlış anlamayın, para-pul istemiyorum, size yük de sürmeyeceğim. Sizden tek istediğim cuma, bayram ve mübarek günler dolayısıyla günümü tebrik eden sizlerin bu günleri değerlendirirken benim için gıyabımda dua etmenizdir. Eğer benim için yapacağınız dua, sizin mesaj göndermenizi geciktirecek veya engelleyecek ise eğer tercih hakkım var ise- bana mesaj göndermeyin, sadece dua edin. Ellerinizi açın: "Ya Rabbi! Senin kulun Ramazan, gününü gün ediyor, kulluk görevini tam yerine getiremiyor. Biz onu sever, sayarız.  Senden istediğimiz, bu kulunu affet, onu bağışla, ona sağlık-sıhhat ve huzur ver, ukba alemde onu rezil etme!" diyerek dua etmenizdir. Eğer böyle yaparsanız size minnettar kalırım. Mesaj göndermeyerek bize alınır, iyi dilek ve temennilerimizden mahrum kalır, bize gönül koyar derseniz hem vallahi, hem billahi, hem tallahi alınmam.

Haydi dostlar! Göreyim sizi, açın ellerinizi...Allah dualarınızı kabul etsin şimdiden. 

Deizm ve Yaşantımız **

Son günlerde Suriye savaşı ve ekonomideki dalgalanma kadar olmasa da konuşulan bir başka konumuz daha var: Deizm. Tanrı dışında kitap, peygamber gibi dinin diğer kutsallarını kabul etmeme şeklinde anlayabiliriz. 

Gençlik deizme kayıyor tartışmaları üzerine DİB Başkanı Ali Erbaş, "Konunun abartıldığını, gençliğin böyle sapık görüşlere itibar etmeyeceğini, bir algı oluşturulmaya çalışıldığını, aynı zamanda peygamberi inkar eden bu görüşe milletimizden hiç kimsenin asla prim vermeyeceğini..." açıklamış. Sayın Erbaş'ın deizmle ilgili tartışmalar üzerine açıklama yapması yerinde bir tasarruf. Fakat konuşmasında hamaset kokuyor. Başkandan; gençliğin deizme kayması hususunun incelenmesi için bir araştırma yaptıracağı, boyutunu öğrendikten sonra gençliği bu uçurumdan nasıl kurtaracaklarının çalışmasını yapacağı...şeklinde bir açıklama yapmasını beklerdim. Ama maalesef geçiştirdiğini gördüm.

Gençliğin ne kadarının deizme kaydığını bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var. Deistler gibi yaşıyoruz. Üstelik sadece gençler değil; toplumun her kesiminde, her yaş grubunda deizmin izlerini görebiliyorum. Uygulaması, yaşantısı ve sorumluluğu olmayan bir dini hayatımız var bugün. Belki deistler gibi sadece Allah'a değil; peygamberine, kitabına, meleklerine, ahiret gününe inanıyoruz. Ama sadece inanıyoruz. Ötesi yok çoğumuzda. Uygulamaları askıya alınmış, protestanlaşmış bir din yani. 

Abarttığımı düşünebilirsiniz. Müslümanlık adına hangi yönümüze bakarsak elimizde kalır. Yalan dersen var bizde, sahtekarlığımız diz boyu, adam kayırmacılığın alası var. Rüşvet, adaletsizlik, hırsızlık, çekememezlik, gıybet, adam öldürme, kamusal alanı kirletme, işimizden kaytarma, eşimizi aldatma, taciz, istismar, ensest ilişki, şiddet...neler yok ki! Fazlasıyla hepsi var. Teşbihte hata olmasın, Hıristiyanların, dinlerini sadece pazar ayinlerine hapsettiği gibi biz de cuma ve bayramlara gidiyoruz. Çoğumuz namaz kılmıyor, camiye gitmiyor, oruç tutmuyoruz. Doğruluk, dürüstlük, güvenilirlik gibi ahlaki ilkeler yanımıza yaklaşamaz. 

Gençliğimde izlediğim "Danimarkalı Kadın" filmindeki başrol oyuncusunun yaşantısı gibi bir yaşantımız var. Filmde, Danimarka'da gurbetçi bir erkeğin Danimarkalı bir kadınla evliliği ve yaşantısı konu ediliyor. Erkek, evleneceği Danimarkalı kadına “Müslüman olma” şartını koşuyor. Gelin Müslüman oluyor ve öğrendiği kadarıyla İslam'ı yaşamaya çalışıyor. Kendisine Müslüman olma şartını koşan kocasının yaşantısını görünce, "Senin yaşantın ile Danimarka'da yaşayan Hıristiyanların arasında ben bir fark göremedim." şeklinde bir eleştiri getiriyor filmde kocasına.

İçimizde sayısı az olsa da İslam dinini layıkıyla yaşayanlarımız var, onları tenzih ediyorum. Kimse kusura bakmasın, durumumuz maalesef diğer din müntesiplerinin yaşantılarından farklı değil. Hatta daha kötü durumdayız. İçimizde deist sayısı çok olsa da, az olsa da, ya da hiç deist olmasa da biz yaşantı yönünden deistiz. Bugüne kadar böyle bir tespit yapıldı mı bilmiyorum ama ben hali pürmelâlimizi böyle görüyorum. Allah beterinden saklasın, dini güzel bir şekilde yaşayan kullarından eylesin. 

** 14/10/2018 tarihinde Kahta Söz'de yayımlanmıştır.