7 Nisan 2018 Cumartesi

Çok mu Zor Kavli Leyyin Olmak? *

Bazı insanlar vardır; gözünü budaktan esirgemez, asla kimseye boyun eğmez, diklenmeden dik durmayı bilir. Tırnaklarıyla kazıyarak geldiği kurtlar sofrasında ne yapar, ne eder tutunur. Bulunduğu yer neresi olursa olsun yapabileceğinin en iyisini yapmaya çalışır, hata yaparsa hatasıyla yüzleşir, özür dilemekten kaçınmaz. Doğru bildiğini ölümüne savunur. Kınayanın kınamasına aldırmaz. Söyleyeceğini açık ve net olarak söyler. Lafı eğip bükmez. İşini ibadet aşkı içerisinde yerine getirir. Mazlum ve mağdurun yanında yer alırken mağrur ve zalimin karşısına dikilmeyi bilir. Tam bir mücadele adamı! Mükemmellik için didinir durur. Yorulma nedir bilmez, durmadan koşturur. İhanete asla tahammülü yoktur.


Hatası yok mu böylelerinin? İnsan olup da hata yapmayan olmaz mı? Zaten hatasız kul olmaz.  Her insan gibi bu tiplerin de kusurları vardır. “Yapacak çok iş var, zaman dinlenme zamanı değil” diyerek koşturuyor. Ama aslında yorgundur. Çünkü insan olup da yorulmamak mümkün mü? Fakat yorulduğunun farkında değil. Belki yorgunluğundan, belki uğradığı ihanetlerden, belki hep kazandığından, belki kendine olan özgüveninden midir, kızgındır. Dilinin de kemiği yoktur. Muhatap kırılır mı demez, yerin dibine geçirir. Bu adam başka bir ülkenin devlet başkanıdır, buna karşı diplomatik bir dil kullanayım demez, içinden geldiği gibi paylar. Bu adam kaymakammış, din görevlisiymiş, gazeteciymiş, esnafmış, fabrikatörmüş, valiymiş, polismiş, komisermiş, bunun sosyal statüsü yerle bir olacakmış, bu adam benim dengim mi/değil mi? Ben şuna cevap vereyim, ekibimden falan kimse de ona cevap versin demez, herkese cevap verir. Bu tavrı zaman zaman taşı gediğine koyarcasına tam otururken, bazen kendisini sevip destekleyenlere verdiği cevaplar ise üzmektedir. Rakipleri ve kendisine muhalif olanlara cevap verince  “Oh! Bizi muhatap aldı” diyerek sevindirmektedir.

Had bildirircesine sert konuşması dostlarının içinde bir ukde olarak kalmaktadır. Sonucunda gönül kırgınlığına sebebiyet vermekte, uzaklaşmak suretiyle içine kapanmaktadır. Sorumlu insan, elbette uyarıp ikaz edecektir. Çünkü gördüğü kötülük veya eksikliği “ya eliyle düzeltecek, ya diliyle düzeltecek veya hiçbir şey yapamıyorsa kalbiyle buğz edecektir.” Ama bu işi yaparken kırmadan dökmeden yapması gerekir. Kavli leyyin olmalıdır, yumuşak bir üslup kullanmalıdır, kelamı kibar olmalıdır. Mesafesini korumalıdır, sevgi ve nefrette aşırıya kaçmamalıdır. Çünkü nefret ettiğimizle bir gün dost, dost olduğumuzla bir gün düşman olabiliriz. Öyle söz söylenmeli ki, yeri geldiği zaman yılanı deliğinden çıkarmalıdır. Bir davaya gönül veren, bir misyon ifa eden insanlar her şeyden önce kucaklayıcı olmalı. Kızsa bile nezaketi ve tatlı sözü elden bırakmamalıdır. Tıpkı Firavun’a giden Musa ile Harun gibi yani. Allah, o günün bir numaralı zalimine Musa ve Harun’u gönderirken “Ona yumuşak söz söyleyin. Belki aklını başına alır veya korkar.” buyurmuştur. Atalarımız, “Söz vardır iş bitirir söz vardır baş yitirir” diyerek sözün insanlar üzerindeki etkisine değinmiştir. Yine Nahl 125’te Allah, “Rabbinin yoluna hikmetle ve meviza-i hasene ile çağır. Onlara da en güzel yolla karşılık ver...” buyurmak suretiyle yapacağımız işlerde nasıl bir yol ve yordam takip etmemiz gerektiğine işaret etmektedir.

Sonuç olarak Musa ve Harun’un, konuşmada Firavun’a gösterdiği müsamahayı özellikle kendi insanımızdan esirgemeyelim. Söylediğimiz doğru bile olsa insanların onuru ile oynamamak gerekir. Yoksa kıra kıra kıracak adam bulamayız ve herkesin bir gün yanımızdan uzaklaştığını görürüz ama iş işten geçmiş olur. Önemli olan etrafımızdaki yağcı ve yardakçı kesimin ötesine göz atıp kendimizle ilgili bir öz eleştiri yapmak gerekir diye düşünüyorum. Ne diyor Yunus? “Derviş Yunus der hoca istersen var bin hacca/Hepsinden iyice bir gönle girmektir.” 07/04/2018, Ramazan Yüce, Konya

* 09/04/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

6 Nisan 2018 Cuma

Korkaklar Kalabalık Yerde Horozlanır

Siz hiç kimsenin olmadığı tenha bir yerde iki kişinin birbiriyle itiş-kakış olduğunu, birbirine bağırdığını, birbirinin üzerine yürüdüğünü, birbirine küfrettiğini gördünüz mü? Görmemişsinizdir. Gördüyseniz de çok nadirdir. Çok tenha yerde kavga eden, bir başkasının haberi olmasın, sorunumuzu kimsenin olmadığı yerde halledelim, başkasını rahatsız etmeyelim, daha fazla rezil olmayayım şeklinde düşünür.

Topluluk içerisinde kavga etmeyi, bağırıp çağırmayı, küfürlü konuşmayı ancak korkaklar yapar. Niçin böyle bir yol izlerler? Çünkü aralayacak  veya araya girecek olur diye hümerir, birbirlerinin üzerine yürürler. Hele bir de araya girip sakinleştirmeye çalışan olursa el-kol, ayak sallamalar, gün görmedik laf ve hakaretler ardı ardına sıralanır. Ozanların atışması gibi küfürler havada uçuşur. Sen araya girdikçe, elinle tuttukça yumruk sallamaya çalışır. Sanırsın ki bu adamı yiyecek? Aracılar, "Öyle mi? Buyrun kozunuzu paylaşın" deyip aradan çekilse ses tonları düşer, alttan almaya başlarlar. Çünkü pabuç pahalıdır. 

Böylesi korkak kişileri insan yoğunluğunun olduğu çarşı-pazarlarda, eğlence yerlerinde, okul bahçesi ve sınıflarda çokça görürsünüz. İnsanlık bende kalsın deyip araya giren oldukça hümerir de hümerir. Bunlar korkaktır ama çok akıllıdır, canları da çok kıymetlidir. Nerede kavga edeceğini bilir. Nasılsa birileri araya girer, eşek değiller ya! 

Bugün gördüm böylesi atışmayı. Biri, diğerine kızıp bağırırken ve küfrederken gördüm. Birinin sesi yüksek çıkarken diğeri sessiz bir şekilde çekip gidiyordu. Onun sessizliğinden diğeri cesaret alarak daha fazla bağırmaya başladı. Oradan geçenler, "durun" demeye kalmadı. Sessiz olan hümermeye, o da diğeri gibi bağırmaya başladı. Orta yerde aralamak için aracılar çoğalınca atışanlar yerinde tutulma, ele avuca sığmaz birer cengaver olup çıkıverdiler. Kenarda biraz seyrettim bunları. Sonra çekip gittim. Maalesef ramak kalan bir kavgayı görmemi bir aracı ekibi daha engellemiş oldu.  06.04.2018

4 Nisan 2018 Çarşamba

Bu Kadar İnsan Aynı Hatayı Yapar mı?


Resimde gördüğünüz kalabalık, ağır kusurdan dolayı araç muayenesinden geçemeyenlerin Şoförler ve Nakliyeciler Odasında oluşturduğu kuyruktan bir enstantane. Azalmış hali. Sağda gördüğünüz ise ağır kusur damgası yemiş suç aleti eski plakalar. Daha doğrusu düşmesin diye plakanın üzerine yapılan vidalar araç sahiplerinin başına bela olmuş durumda. Çalışanların sağı-solu ve yerler üst üste istiflenmiş eski plakalarla dolu. 


Eski plakasını getirmediği için geri dönenler, araç muayenesine gitmeden önce vidalı plakasını değiştirmek isteyenlerden trafik tescilden yazı getirmesi için geri gönderilenler, TÜVTÜRK'ün verdiği ağır kusurlu evrakının fotokopisini çektirmeden gelenler ise bekleşenler arasında hareketli olanlar. Anlaşılan araç sahiplerinin ekseriyetinin yolu, ya aracı muayeneden geçemeyince ya da muayeneye gitmeden önce Şoförler Odasına düşecek ve böylece bu odanın ne iş yaptığını bizzat iş üzerinde görecek. Bedeli de sudan ucuz dense yeridir. Beheri 17 lira. Anlayacağınız iş o kadar ciddi. Plakanın maliyeti kuruşu kuruşuna hesaplanmış, düz hesap 20 olsun denmemiş. Buna dense dense devlet ciddiyeti denir. Devlet dediğin vatandaşına, çalışanına aynı zamanda iş bulan demektir. Zaten Anayasamızda da yeri var bunun. Bu, sosyal devletin bir gereği aynı zamanda. Düşünün ki devlet, yeni bir yönetmelikle plakalarda vida olmayacak kuralı koymasaydı bu oda sinek avlayacak, çalışanına iş veremeyecek, işgörenin maaşını karşılamayacak duruma düşecekti. Devlet dediğin aynı zamanda katma değer üretendir. Dünya döndüğüne göre insanların da sabit kalmaması gerekiyor. Madem ki araba gibi bir nimetten faydalanıyorlar, bunun külfetini de çekmeliler. Bir an için düşünelim...Devlet çıkardığı yönetmeliği ara ara değiştirmese odalar ne iş yapacak? Araç muayene istasyonları mevzuat gereği aracı geri göndermese sanayilerimiz ne yiyip ne içecekti? Daha kimler ekmek yemiyor ki! Say say bitmez. Sonra her muayeneye gelen ilk muayenede işini halletse istasyon ne iş yapacak? Yine devlet , vatandaşını oyalayan kimse olmalıdır. Şimdi vatandaş gittiği her yerde işini birden bitirse gidip ne iş yapacak? Ya birinin dedikodusunu yapıp günaha girecek, ya da boş durmaktan kavga edecek. vatandaşın bir yerlerde beklemesini de hayra yormak lazım. Yine devlet vatandaşını düşünüyor. Ya yönetmeliği ilk çıkardığı zaman muayene tarihi gelmese bile her araç sahibi plakasını hemen değiştirecek deseydi... Ama demedi, demez. Çünkü günübirlik devlet yönetilmez. Sonra bu kadar kusur da arabalarda olsun. Yoksa nazar değeriz.


İçinizden bu da kusur mu? Yaptırmam diyen olursa ya da plakasının üzerinde değişiklik yapan olursa, ya da eski vidalı plakasını değiştirmemek üzere inatlaşan varsa devlet bunu da düşünmüş: 412 lira ceza verecek. Meblağa dikkat ederseniz 415 demiyor, 412 lira diyor. Yine burada düz hesap 415 yapalım demiyor. İşte buna devlet ciddiyeti diyoruz biz. Devlet dediğin vatandaşına iş bulacak, iş çıkaracak. Beni de diğer vatandaşlarından ayırmadı. Zira bana da iş buldu. Yoksa bu bahar günü ben ne iş yapacaktım? İki defa araç muayenesine gideceğim, Şoförler Odasını ziyaret edeceğim, diğer başka ağır kusurlar varsa sanayi esnafına uğrayacağım. Herkesi karınca kararınca gönülleyeceğim. Yok ben bu kadarına katlanamam diyorsanız sizi tutan mı var? Çekin gidin başka memlekete demek düşer bana.