24 Mart 2018 Cumartesi

Bu Ülkede Eğitim ve Öğretim Kötü de...

İster içinde olsun, ister hiç alakası olmasın bu ülkede herkesin ağzında eğitim ve öğretim var. Bilsin, bilmesin herkes konuşuyor ve eleştiriyor. “Ne olacak bu Milli Eğitimin hali?” diye söze başlıyor. “Ben devletin yerinde olsam, ah bir Milli Eğitim Bakanı olsam! Bak Milli Eğitimi nasıl yola getiririm…” diye devam ettiriyor. Eğitim ve öğretime eleştiri getiren, öneri sunan, eğitimi beğenmeyen kim varsa hepsi haklı. Gerçekten eğitim ve öğretimimiz adına yetkililer ne yaparsa yapsın, mevcut maarifimiz beklentilere cevap vermiyor. Tarafların beklentisi gerçekleşmeyince herkes hıncını ya sistemden, ya yöneticilerden ya da öğretmenlerden alıyor. Vurun abalıya diyerek yerden yere vuruyor. Sorumlulara yüklenelim yüklenmesine. Ama biraz da olaya başka açıdan bakalım.

Bu ülkede eğitim ve öğretim kötü de başka kurumlar çok mu iyi? Eğer çok iyi diye düşünüyorsanız baştan söyleyeyim, kendimizi kandırıyoruz. Niçin mi? Eğer bir toplumda bir kurumda çürümüşlük varsa diğer kurumların bundan azade olması mümkün değildir. Kokuşmuşluk tüm kurumlarımızda vardır. Bakmayın siz tüm kurumlarımızın uzaktan görkemli göründüğüne. Mangalda kül bırakmadığına, kendisine toz kondurmadığına. Bu ülkede hangi kurumun iç işleyişini bilirseniz o kuruma olan kanaatiniz değişir. Çünkü hiçbir kurum dıştan göründüğü gibi değildir.

Kamu adına iş yapan kurumların çoğu ya çok şeffaf değildir, ya da vatandaşın çoğunu ilgilendirmeyen, sadece ilgilisinin irtibat kurduğu kurumlardır. Halkın göz önünde olan iki kurumumuz vardır. Bunlardan biri sağlık alanı, diğeri de eğitim ve öğretim alanıdır. Halka açık olan bu kesimler dışındaki birçok kurum, kuruluş, işletme, müessese müşterisi her zaman aynı kişiler değildir ve kendilerine işi düşen kesimin sayısı azdır. Buralara işi düşenin işi olmasa da memnuniyetsizliğini tüm toplum kesimine duyurma imkanı yoktur. Okul  ve hastane dışındaki diğer alanları kapalı alan olarak değerlendirebiliriz. Özellikle okullar açık alandır. Okulda olan bir olay öğrenci vasıtasıyla tüm evlere gitmektedir. Bir kesimi eleştirirken, kötülerken işin bu yönünün de dikkate alınmasında fayda vardır.

Yukarıda sorduğumuz soruyu burada tekrar soralım: Bu ülkede eğitim ve öğretim kötü de diğer alanlarımız çok mu iyi? Eğer iyi diyorsanız sadece kendinizi kandırmış olursunuz. Adaletimiz, askeriyemiz, emniyetimiz, esnafımız... hangisi düzgün ya da bir numara? Deve gibi tüm kurum, kuruluş, STK'larımız. Hasılı yok aslında birbirimizden farkımız. Eğitim ve Öğretimi eleştirelim ama biraz da kendimize bakalım. 24.03.2018, Ramazan Yüce, Konya 

23 Mart 2018 Cuma

Yola çıktıklarımızı bir bir kaybetmek

Bir dava, bir fikir, bir hareket yola çıktığı kişilerle anlamlıdır. Çünkü neredeyse sıfırdan doğan hareketlerde dava arkadaşları omuz omuza verirler. Hareket yoluna devam ederken davaya güç katacak ve yeni bir vizyon getirecek kişilerle takviye yapılır. 

Harekette zaman zaman yol kazası diyebileceğimiz ayrılıklar olur. Çoğunluğun içinde bu ayrılıkların fazla esamesi okunmaz. Zira suç, ayrılan kişide görülür. Ama bir hareket düşünün ki doğduğu andan bugüne ölüm, hastalık vb. nedenler dışında anlaşmazlıklar nedeniyle yüzde yüze yakın değişmişse işte burada oturup düşünmek gerekir. Hata ya da suç kimde? Suçu tamamen bir tarafa atmak haksızlık olur. Taraflar arasında suçun oranı olur, az veya çok muhatapların sorumluluğu vardır. Önemli-önemsiz bir mesele veya meselelerde ortaya çıkan kırgınlıklar, küskünlükler bir araya gelip giderilmezse orta yerdeki küçücük problem dağ gibi olur, birbirinden uzaklaştıkça uzaklaşılır. 

Kırgınlıklar bazen dava arkadaşlarını bir araya getirmez. Böyle durumlarda kırgın olanların savunucuları "Efendim, siz haklısınız, siz olmasaydınız o bir hiç idi, nankörlük yapıyor" tarafgirliği yapar. İşte bu, dava arkadaşlarını iyice uçurumun kenarına iter. Aralarındaki kırgınlığı bir araya gelerek gideremeyenler meydanlarda birbirlerine laf sokuşturmaya başlarsa artık iyice yol ayrımına gelirler. Bu işin sonu, birbirlerine rakip olmaya kadar gider. Bu durum, rakiplerin istediği şeydi. Zil takıp oynasalar yeridir. Allah'tan istedikleri bir gözdü, Allah onlara verdi iki göz. 

Bu durum rakiplerin değil, aynı hareketin içindeki insanların, özellikle ağır toplarının başarısıdır. Bu konuda kimse bunların eline su dökemez. Bu kişiler elde ettikleri bu başarılarla ne kadar gurur duyarlarsa azdır. Hal böyle iken hiç başkasına kızmaya, sağda-solda suçlu aramaya, suçu birbirine atmaya hiç gerek yok. Buna başkasındaki merteği görme, fakat kendi gözündeki çöpü görmeme denir. Kendisini süt-beyaz görmedir bunun adı. İş o noktaya varır ki bir araya gelmez olurlar, ne senden uzağım, ne de bana yakınsın tavrıdır bu. Yanıma da yaklaşma, başka yere de gitme der gibi bir şey. Çok mu zor, bir araya gelip kozlarını paylaşmak, anlaşamıyoruz artık, sen yoluna, ben yoluma demek. "Bundan sonra dostluğumuz baki, fakat farklı kulvarlardayız, sana bundan sonraki hayatında başarılar dilerim" deyip kucaklaşarak vedalaşmak. Aracıları önlerinden çekseler veya enaniyetlerini bir kenara bıraksalar bu işin olmaması için hiçbir sebep yok. 22.03.2018, Ramazan Yüce, Konya 

22 Mart 2018 Perşembe

Kan Bağışı, Vücudumuzun Sadakasıdır/Zekatıdır *


Zaman zaman televizyonlarda kan vermenin önemine işaret eden kamu spotları görürüz. Yine Konya’nın değişik bölgelerinde gezici kan ekipleri tarafından gönüllülük esasına dayalı olarak halkımızdan kan alındığına şahit oluyoruz. Ayrıca TV ve sosyal medyada, “Tıp Fakültesinde yatmakta olan bir hastamız için acil …Rh (+), (-) kana ihtiyaç vardır.” duyurularını sık sık duyarız. Cep telefonumuza “Acil kana ihtiyaç var” mesajları alırız.  Bu alanda ihtiyaç olmalı ki her sıkıntılı anımızda imdadımıza koşan Kızılay; yaz-kış, soğuk-sıcak demeden vatandaşlarımızdan kan toplamaya devam etmektedir.


Değişik yollarla kan bağışı teşvikinin yapılmasından ve kan aranmasından, yeterince kan bağışı yapılmadığını anlıyorum. Başımıza gelmeyince ihtiyaç olarak mı görmüyoruz? Vücudumuzda yeterince kan yok diye mi düşünüyoruz, yoksa benim bilmediğim başka bir sebep mi var? Kanımız eksilirse masadan kalkamayız diye mi düşünüyoruz? Herhalde kimse, kan vermenin faydasını bilmiyor değildir. Kan vermenin faydalarını okumaya kalksak say say bitiremeyiz. Buna rağmen kan bağışlamada niçin duyarsızız? Eğer "Vücudum zayıf, zaten benim kanım az" diye düşünülüyorsa şunu bilelim ki insan vücudunda kilosuna oranla kan mevcuttur. Her insanda vücudun 1/13 oranında kan var. Vereceğimiz kan yarım litreye bile varmıyor. İçtiğimiz teneke kola kadar bir kan veriyoruz. Üstelik verdiğimiz kanı kısa zamanda yeniden elde ediyoruz.


Kime "Kan ver" desen; bir dokunur, bin ah işitirsin: "Efendim! İyi olurdu, vermek isterdim. Ama bende kansızlık var, ben sürekli ilaç kullanıyorum, kan görmeye dayanamıyorum, içim götürmüyor..." benzeri serzenişlerle karşılaşıyorsunuz. Elbette böyle diyenlerin içinde gerçekten mazereti olanlar vardır. Ama anlamadığım bu milletin hepsinin mi mazereti var, hepimiz mi hastayız? Düşünmeden edemiyor insan.  Gelişmiş ülkelerde gönüllü kan bağışında bulunanların oranı yüzde 5 iken, bu oran ülkemizde yüzde 2,5 dolaylarında. Yakışıyor mu bu ülkeye?

Yardımlaşma ve dayanışmada bu milletin eline kimse su dökemez. Varını yoğunu bu millet ortaya koyar. Yeter ki birinin ihtiyaç sahibi olduğuna inansın. Yardımlaşmada gösterdiğimiz bu duyarlılığı nedense kan vermede göstermiyoruz. Kan vermek de bir nevi yardımlaşma ve paylaşma değil mi? Maddi ve manevi olarak ihtiyaç sahiplerinin imdadına koşan bu millet niçin iş kan vermeye gelince kan verenlerin oranı bir elin parmaklarını geçmiyor?  Hiç mi veren yok? Bir hakkı teslim edelim, damlaya damlaya da olsa kan vermeyi rutin hale getirip veren duyarlı insanlarımız var. Bugün ülke, kan ihtiyacını bu gönüllüler sayesinde gidermektedir. Onlara minnet borçluyuz, iyi ki varlar!

Kan vermeyi insani, vicdani, dini bir görev olarak değerlendiriyorum. Hatta vatandaşlık ödevidir. Nasıl ki malın, paranın zekatı varsa vücudun zekatı ve sadakası da kan vermedir diye düşünüyorum. 18-65 yaş arasında kendini dinç ve sağlıklı hisseden erkekler yılda 4, bayanlar da 3 defa kan verebiliyor. Parolamız, “Bugün bana, yarın sana ve herkesin kana ihtiyacı olacağı bir günün geleceği” düşüncesiyle düzenli kan vermeyi alışkanlık haline getirmemiz lazım. Göreceğimiz tek kan, birinin hayrına verdiğimiz kan olsun!

Not: Kızılay Gezici Kan Ekibi, 5 Nisan 2018 Perşembe günü Meram Mehmet Beğen Ortaokulunda olacaktır. Kendini dinç hissedenler, vücudunun zekatını vermek isteyenler okula gelip kan bağışında bulunabilir. Unutmayalım ki ne verirsek elimizle, o gider bizimle. 22.03.2018, Ramazan Yüce, Konya

* 04/04/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.