4 Kasım 2017 Cumartesi

Takım Elbise Alırken Telefon Hafızamla İmtihanım

Evlenecek çocuğumun mürüvveti öncesi hanım tutturdu, kendine bir takım elbise al diye. Kaç defa 'Hanım, evlenecek olan ben değilim, oğlun evlenecek; takımı o alsın, ben eski takımlarla idare ederim' dedimse de huzurum için istemeyerek de olsa bir mağazaya yolum düştü.

Moda, renk, desen takip eden biri değilim, seçmeyi de bilmem. Çünkü bulduğumu giyen birisiyim. İster yakışsın, ister yakışmasın. Yine de 'Şu sana daha iyi gider' diyen bir rehbere ihtiyaç duyarım. Yanımda kimse olmasa genelde renk seçimim mavi yönünde olur. Nedendir bilmem maviye karşı bir zaafım var. Tıpkı Kürtler için 'Kırmızı olsun, beş fazla olsun' söylendiği gibi.

Evden çıkarken rengi mavi olsun dedi hanım. Halbuki önceleri “Hep mavi giyiyorsun, biraz farklı renklere yönel” diyen hanım, nedense bu sefer “mavi al istersen” dedi. Ardından “Giyince watsaptan fotoğrafını gönder, ben bir bakayım” dedi. Ev ödevimi iyice öğrendim, zira sıkı sıkıya tembih edildim. Kendime takım değil, hanımı memnun edecek bir takıma bakmalıydım. İstersen yapma. Çünkü huzurun kaynağının ne olduğunu biliyorum artık.

Bana destek olsun diye yanıma bir arkadaşı alarak mağazaya girdim, yanımda da onun bir tanıdığı olduğu halde. Mağazadaki elemana, 'Kardeş, düğünde giyeceğim. Bana öyle bir takım elbise ver ki misafirler damada değil; bana, yani takımıma baksınlar' dedim. Eleman bir bana baktı, bir de takımlara. Bu mümkün değil dedi. Halbuki köre kör değmeyeceğini bilmeliydi eleman. Demek ki bana şöyle bir baktı, ahı gitmiş, vahı kalmış bu adamın. Hiçbir takım bunu paklamaz, daha modacılar böylesini piyasaya sürmedi diye düşündü sanırım. Yanımdakiler yeterince olmasa da sağ olsun biraz destek oldular. Onlar bana yol gösterse de içişleri bakanının da görüşünü almam lazımdı. Bunun için denemek için giydiğim takım elbisenin fotoğrafını çekip hanımdan onay alayım istedim. Bir takımın fotoğrafını çekip gönderdim, sonrasında ne mümkün efendim! Telefonuma yeni fotoğraf ekleyemedim. Çünkü her çekişimde “Telefonunuzun belleğini kontrol edin” uyarısıyla karşılaştım. Takım üzerimde, telefon elimde. Hemen birkaç resim silip yeniden çekip göndermek istedim. Yine bellek uyarısı. Tekrar biraz daha sildim, yine olmadı. Firmadaki görevli, yanımdaki arkadaş ve ben ayakta işi gücü bıraktık, fotoğraf çekmeye uğraşıyoruz. Biraz daha sildim yine olmadı. Sonunda arkadaşın telefonu ile çekip içişleri bakanına görücüye çıkmak istedim. Arkadaşın şarjı imkan vermedi. Sonunda gözüm ve gönlüm siyah takımda kalsa da hanımın istediği mavi takımı beğendim, ödemesini yapıp mağazadan ayrıldım.

Alışverişi yapmanın hazzını yaşamaya başladım. Şükür bir dertten kurtulmuştum. Dinlenmek için bir çay ocağına oturduk. Ama derdim bitmemişti. Şimdi de telefonun hafıza işi vardı. Silmek için telefonu yeniden elime aldım. Silmekle baş edemediğim, sildikçe hafızası bir türlü boşalmayan watsaptan gelen Cuma mesajlarını silmeye başladım yeniden. Zaten hafızamı dolduran da hep Cuma mesajlarıydı. Sağ olsunlar bana Cuma mesajı gönderenler, cumanın dışındaki diğer günlerde de yanımdaydı hep. Dost dediğin de böyle olur, iyi ve kötü gününde hep yanında olur, varlığını hissettirir. Üstelik takım elbise alırken, düğün yaparken hiç peşimi bırakmadılar. Onları hayırla yâd ettim. İçimden homurdana homurdana tüm resimli mesajları işaretleyerek kalıcı olarak silinsin diye tuşa bastım. Dostlarım kusuruma bakmasınlar, başka da çarem yoktu.

Dostlarım ne istiyorlar ki benden? Anlayamadım gitti. Ne olur, göndermeyin bana herhangi bir kutlama mesajı dedimse de bir türlü derdimi anlatamadım. Amaçları beni cumaya göndermekse yeminle söylüyorum, gençliğimde cumasız takıldığım birkaç hafta hariç hiç Cuma kaçırmadım. Üstelik seferi olduğum zamanlarda bile Cuma namazına gidiyorum. Nedense kaç defa yazıp sosyal medyadan paylaştım bu serzenişimi. Bir türlü derdimi anlatamadım. Anlayıp göndermeyen oluyor, ama bu sefer yerine bayrağı bir başkası alıyor. Teşbihte hata olmasın. Sanki Mute Savaşı gibi. Hani Mute Savaşında peygamberin üç tane komutan görevlendirmesi var. Birinin başına bir şey gelirse bayrağı, öbürü. Onun başına bir şey gelirse bayrağı diğeri alsın buyurduğu gibi benim dostlarım da iyilikte yarışıyor nedense. Biri bırakıyor, diğeri devreye giriyor. Sanki bu adamı boş bırakmaya gelmez, olur ya! Ya cumaya gitmeyi falan bırakır, biz durmadan buna mesaj gönderelim diye anlaşmışlar gibi.

Gördüğünüz gibi acele zamanımda telefonum işlev görmedi. Ne olur, beni anlayın. Bu konuda samimi olduğumu size nasıl anlatacağım? Ne isterseniz, onu söyleyin, inan yapacağım. Yok, sen şaka yapıyorsun bu konuda samimi değilsin diyorsanız, size bunu ispatlamak ne yapmam lazım, bari onu söyleyin. Yahu beni çok düşünüyorsanız ne olur bana birileri tarafından hazırlanıp resim formatına getirilen resimli mesajları yollayacağınıza benim için o Cuma günü dua edin, olur ya icabet saatine denk gelir. Ben de bu vesileyle yıllardır ters giden bahtımı düze çıkarmış olurum sayenizde.

Düğün öncesi tek derdim bu idi, haberiniz olsun. Bereket hanım takım elbiseyi beğendi. Ya beğenmeseydi farkında olmadan bir aile faciasına sebebiyet verecektiniz. Ama bu sizin için önemli değil sanırım. Tek yaptığınız bana cuma günleri perşembe akşamından başlayacak şekilde cuma mesajı göndermek. bari resimli göndermeyin, yazarak gönderin. 04/11/2017
Ramazan YÜCE


3 Kasım 2017 Cuma

Ali Ağabey, Namı Diğer Mahkum Ali

Okul ailesi olarak acımız büyük! Ali ağabeyi, namı diğer mahkum Ali, bugün itibariyle aramızdan ayrıldı. Çünkü sayılı gündü emektar Ali Ağabeyin bizdeki misafirliği. Karayollarından erken emekli olanlardan. Emekli olsa da rızkını temin için define macerasına atılmış. Hiç kazandı mı bilmem ama yakalanıp soluğu cezaevinde almış. Cezasını biraz çektikten sonra şartlı salıvermeden faydalanmış. Günlük 3 saat resmi kurumlarda çalışma görevi verilmiş kendisine. Daha önce hizmetli ihtiyacım var diyen nüfus müdürü, ihtiyacım yok diyerek fikir değiştirmiş. Bu her yeri altın olan cevherden biraz da başka kurum faydalansın istemiş sanırım. Seç-Beğen derken talih kuşu okulumuza güldü. Ne edersin ki sayılı gün geçti gitti.

Ne de çabuk kaynaşmıştı bizimle 1,5 aylık zaman diliminde. Sanki 40 yıllık dost gibiydik. Bizden biri oldu kısa zamanda. Okulun dış temizliğinden sorumluydu. 09.00-12.00 arası bahçe temizliği ondan sorulurdu. Teneffüs ziliyle beraber o da teneffüs yaptı. Zira kolay değildi koca bahçenin kağıtlarını toplaması. Öğretmediği kalmadı bize 10 dakikalık teneffüste. Bahçe dışındaki tatlı su çeşmesi şahit buna. Define nasıl aranır? Nerelerde vardır? Emrinde kaç kişiyi çalıştırdığını, nasıl yakalandığını, şartlı salıverme cezası bittikten sonra tekrar gideceğini anlattı durdu bize. Poşete doldurduğu altınları hangi ağacın altına koyduğunu bile söyledi. Biz kaçtık o geldi. Bulduğu bir ton altını duyunca bir an için öğretmenliği bırakıp peşi sıra takılmayı düşünmedim değil. Ama bende maharet yok ki! Cesaret de edemedim. Halbuki düğünler öncesi ne de çok işime yarayacaktı, onun peşine takılıp gitmek. Kaderde gömü bulup köşeyi dönmek de vardı, kodesi boylamak da. İkinci seçenek garantiydi benim için. Ama  Allah, “yürü ya kulum!” derse...neyse geçti artık. Ama kendisine az bir kırgınlığım var. Onu söylemeden geçemeyeceğim. Bana bir ton altın buldum dedi, müdür beye iki ton buldum demiş. Benden gizledi biraz kendisini. Demek ki güvenmedi bana. İşin garibi hep altın konuştu, muhabbetinden başka altının yüzünü de görmedik. İstedim bir tane ver diye. Vermem dedi. Sadece çölde serap misali sarı sarı altınları gözümün önüne geldi geldi, gitti.

On dakikalık teneffüste içtiğimizi burnumuzdan getirse de, anamızdan doğduğumuza pişman etse de, aramızda hep o konuşsa da -biz sabahçı içici grup- gıdamızı fazlasıyla aldık. Okulumuzda az daha kalsaydı bana içmeyi bıraktırmaması hiçten değildi. Dışarı korka korka çıktım, göremeyince hele şükür der demez, hemen çıktı piyasaya. Teneffüste o kafamızı doldurdu, biz gidip  derste boşalttık. Çünkü ders bize teneffüs gibi geldi. Zaman zaman devlet buna mı ceza verdi, yoksa bize mi diye düşünmedim değil.

Bir gün öğretmenlere ait çay ocağında sigara içmeyi takmış kafasına. Gidip yakmış. Kendisini çay işlerine bakan Ahmet Bey müdahale etmiş. İçersin-içemezsin atışmasının galibi Ahmet Bey oldu. Oldu olmasına ama o melek gibi Ahmet’i zıvanadan çıkaracaktı neredeyse. Sayesinde dinlemeyi, sabrın en güzel örneklerini uyguladık mecburiyet karşısında. "Sen kim oluyorsun da bana sigara içtirmiyorsun, benim dokuz yıl yöneticiliğim var" dedi. Bir gün yanıma bir iki arkadaşı alarak hışımla müdür beyin odasına vardım. Kendisine, “Hocam ben bu okula geleli bir yılı geçti, sizden bugüne kadar hiç talepte bulunmadım. Bugün buraya bir istekte bulunmak için geldim. Biz sabahçı grup,  Ali Ağabey’den çok memnunuz, fakat öğlenci grup bu cevherden faydalanamıyor. Bizim faydalandığımız yeter. Biraz da öğlenci grup faydalansa olmaz mı?” dedim. Müdür bey, bizden de dertliymiş. Ama isteğimizi yerine getiremedi maalesef. Çünkü Ali Ağabey’in çalışma saatleri savcılıkça ayarlanmış, 09.00-12.00 arası çalışması gerekiyormuş.

Hasılı erken kalkan erken yol alır misali biz Ali Ağabey’den çok şey öğrendik, aynı zamanda çok estağfurullah çektik, ya sabır dedik. Dini ritüellerin en güzel örneklerini verdik teneffüs aralarında. Ama geç kalkıp okula gelen öğlenci grup maalesef bu imkandan faydalanamadı. Okul yöneticilerine “Ali Ağabey, bu Cuma ayrılıyor, onun için herhangi bir program veya yemek düşünüyor musunuz” dedim. Olmadığını söylediler maalesef. Kendi imkanlarımla bari ardından bir helva dağıtayım dedim, düğünler öncesi tasarruf tedbirlerine takıldı. Hoş düğünler olmasa da cebimde akrep var, kolay kolay elim cebime gitmez ya neyse. En iyisi iki rekat şükrü namazı kılayım bari. Biz kurtulduk kurtulmaya. Bundan sonra okul, bahçe temizliğini kime yaptıracağım diye düşündün dursun.

İçinizde olur ya şaşar-düşer, yazıyı okumaya kalkanınız olursa, “Yazı amma da uzun olmuş” derseniz…doğrudur. Yazım uzun olmuştur. Ama Ali Ağabey’i anlatmak sayfalara sığmaz. Onun bize anlattıklarının yanında bu yazı ne ki? Biliyorum bu yazı Ali Ağabey’i anlatmak için yeterli değil. Zira Ali Ağabey anlatılmaz, ancak yaşanır. 

Okulumuza çok geçmiş olsun! Çok da sevinmeyelim, beterin beteri var, bakarsınız yarın bir başka şartlı salıverme daha geliverir başımıza. 03/11/2017

Ramazan YÜCE

2 Kasım 2017 Perşembe

Kendisini Dünyanın Merkezine Alan Tipler!

Hayatımızın vazgeçilmezlerindendir fıkralar. Hazır cevabın en güzel örneklerini görmek mümkün fıkralarımızda. İçinde zeka kokusu vardır. Kimsenin düşünemediği cevapları barındırır. Güldürürken düşündürür. Kıvamında anlatıldığında 'cuk' oturur. Dinleyen herkese kıssadan hisse verir.

Şimdi size -fıkra gibi- yaşanmış bir olaydan bahsedeceğim. Ardından da içimizde yaşayan dediğim dedikçiler için birkaç kelam etmek isterim. Güneysınır yöresinde yaşanmış bir olaydır. İsmi Hasan Hüseyin olsa gerek, Camgöz Hasan Hüseyin Lakaplı yaşlı  amcanın hindisini bir kamyoncu çiğner. Kamyoncu birçok kamyoncu gibi değildir. Hemen aracından iner, hindi can çekişirken murdar olmadan boynunu keser. Hindinin sahibini sorar, soruşturur. Sahibinin Camgöz Amca olduğunu tespit eder. Anlaşmak için amcayı yanına çağırır.
"Amca! Oldu bir kere, senin hindiyi çiğnedim, parasını vereyim," der. Amca:
"Olmaz" cevabı verir. Kamyoncu,
"Yeni bir hindi alayım sana" der. Amca yine,
"Cık olmaz" der. Kamyoncu,
"İyi amca, parasını kabul etmiyorsun. Yenisini alayım diyorum, onu da kabul etmiyorsun. Ne yapacağız ya?" der. Amca,
"Ben hindimi isterim" diye tutturur. Kamyoncu,
"Amca, biliyorsun hindi öldü, gerisin geriye gelmez. Şu inadı bırak da dediğimi kabul et, ben de yoluma gideyim," der. Camgöz amca,
"Ben onu, bunu bilmem; ne paranı, ne de yenisini kabul ederim. Benim hindinin boynunu ulayacaksın, hindi dirilecek, ben camiye giderken ardımdan gulu, gulu diye ötecek" demiş.

Fıkralara taş çıkartan ve inadın en güzel örneği bir olay diye düşünüyorum. Olayın bu kadarını biliyorum. Kamyoncu ile Camgöz amca anlaştı mı, nasıl bir yol buldular bilmiyorum. Zaten gerisi de önemli değil. Camgöz amcaya Allah rahmet eylesin, mekanı Cennet olsun. Fakat günümüzde Camgöz amcaya rahmet okutacak "dediğim dedik, astığım astık, benim sözüm doğru, en iyisini ben düşünürüm, mutlaka benim dediğim olacak..." kişiler vardır. Asla konuşamaz, kazara konuşmayı denesen de bir orta yol bulmazsın. Böyleleri dünyanın merkezine kendisini alır, dünyanın ve çevresindekilerin kendi etrafında dönmesi gerektiğine inanır. Mutlaka bu tiplerin dediği olacak. Acaba karşı tarafın söylediklerinde haklılık payı olabilir mi diye asla düşünmezler. Çünkü başka düşüncelerin doğru olmasına düşmandır. Fazla da düşünmezler, empati yapmazlar, yaptıkları empati tek taraflıdır. Sadece kendisine yontar. Bu; alınma hakkına sahip, başkasına söz söyleme yetkisine sahiptir. Ömrü başkasını eleştirmekle geçer. Kendisine hayatta yaptığın hiç hata var mı desen, tevazusundan vardır dese de örnek veremez. Kendisine karşı yapılan hata ve yanlışa asla tahammülleri yoktur. Ne zaman, neye alınacağını, neden hoşlandığını sen kestireceksin. Tabii kolay değil, kişinin kendisini dünyanın merkezinde görmesi.

Memnun edebilir misin böylelerini? Ne mümkün... Dünyayı altına sunsan, sırtında taşısan Nuh der, peygamber demez. Çünkü bu tipler yeniliğe, yeniye, farklı bakış açısına kapalıdır. Geçmişte yaşamaya devam eder. Rumi'nin dediği gibi "Dün dünde kaldı cancağızım, bugün artık yeni şeyler söylemek lazım" demez. Geçmişi bir tarafa bırakmadığı, zihninde taşıdığı müddetçe hem kendine yazık eder, hem de etrafında iletişim halinde olduğu kişilere. Kendi hatasını söylesen asla kabul etmez, ardı arkasına mazeret, gerekçe ve bahane üretir. İyi bir niyet okuyucusudur aynı zamanda.

İnsanları olduğu gibi kabul etmek isterim ama insanlar tek başına kaldıkları zaman acaba bende de hata var mı diye sorgulamasını isterim. Kendisine ışık vermeyen bu tipler etrafına da ışık vermezler/veremezler. Unutmayalım ki öz eleştiri yapmak Ademi bir yöntemdir, saldırmak, kırmak, dökmek, savunmak, gerekçe üretmek, bahane üretmek ise şeytani bir yoldur. Allah bilerek veya bilmeyerek şeytanın adımlarını takip ettirmesin. Atamız Adem’in yolunu seçmek en güzeli bence.

Allah kendisini sorgulayan iyilerle karşılaştırsın. Hep geçmişte yaşayan bu tiplere de yardım etsin. Ramazan YÜCE 02/11/2017