29 Ekim 2017 Pazar

İşinin Zırcahili Bir Adam

2014 yılında bir ilimizde okul yöneticiliğinden elendikten sonra okulunda öğretmen olarak görevlendirilen bir eski müdür, hiç de uygun olmayan bir zamanda (eğitim ve öğretimin açık olduğu bir dönemde) iki aylık yıllık iznini kullanır. İzni bitmeden bir başka okula öğretmen olarak verilmesi için il milli eğitim müdürlüğüne dilekçe verir. Dilekçesine bir türlü cevap verilmez, herhangi bir yere de ataması yapılmaz.

Atama durumunun akıbetini öğrenmek ve durumunu anlatmak il milli eğitim müdürlüğünde atama işlerine bakan şube müdürü/müdür yardımcısının kapısını çalar. Kendisini tanıtır, ardından bir yere öğretmen olarak verilmesini ister. Yetkili kişi: “Hocam okullarda boş yer yok.” cevabı verir. Sabık müdür: “Hocam falan okulun ... derslerine ücretliler giriyor, nasıl boş yer olmaz” der. Yetkili, “Senin dediğin okul, Anadolu Lisesi mi?  diye sorar.

Sabık müdür kendisiyle ilgilenildiğini ve işinin olacağını düşünerek sevinir ve cevap verir:
-Evet hocam Anadolu Lisesi.
Yetkili: -Hocam sen Anadolu Lisesi Öğretmeni misin?” deyince bu nizami, nezih ve enfes cevap karşısında cehaletinin yüzüne vurulmasından dolayı sabık müdürün nutku tutulur, cevap veremez ve arkasına bakmadan çıkar gider ve içinden "Keşke bir Anadolu Lisesi öğretmeni olsaydım" diye hayıflanır kendi kendine.


Not: 1. Bu olayın geçtiği yıldan çok önce tüm okullar Anadolu Lisesine dönüşmüş, orta yerde düz lise kalmamıştı. Liselerde görev yapan her öğretmen istediği liselere atanabilitor ve çalışabiliyordu. İlde görev yapan bu şube müdürü/müdür yardımcısı kendisini bu şekil nasıl yetiştirdi? Meraklanmamak elde değil. Ya da böylesi bir cahilin idareci veya öğretmen atamada ne işi var? Düşünmeden edemiyor insan. Yıl 2017 olmuş, ilgili yönetici hala ilde müdür yardımcılığına devam ediyor. İşinin zırcahili yani. Hem cahil, hem de aynı işinde. Çalışana da, çalıştırana da helal olsun!
2. 29/10/2014 tarihinde yazılarak sosyal medyada paylaşılan bu yazıya not eklenmiştir.  29/10/2017


28 Ekim 2017 Cumartesi

Ben Ettim, Sen Etme Öğrencim!

Sevgili öğrencim!

Dersi dinlemediğin zaman uyardım, geç geldiğin zaman hesap sordum, veli toplantılarında “Ders çalışmıyor” diye seni ailene şikayet ettim. Sana not verirken cevap anahtarına göre okudum. Performansını değerlendirirken derse katılımını ve sınıf içi davranışını göz önünde bulundurdum. Tüm öğretmenlerin verdiği notlarla senin karnen ortaya çıktı.

Alışmıştım böylesi duruma. Ne bilirdim işlerin tersine dönüp rüzgarın ters edeceğini. Görüyorum ki sen de bana not vereceksin bundan sonra. Yani benim performansımı bundan sonra sen değerlendireceksin. Bakanlık zaman zaman diyordu böyle bir sistemi getireceğini. Ama şaka yapıyor sandım. Gördüm ki Bakanlık ciddi mi ciddi! Hasılı ocağına düştüm. Ben seni terbiye etmek için uğraşırken Bakanlık beni seninle terbiye edecek. Yılsonunda senin verdiğin notla boyumun ölçüsünü alacağım. Bu işler parayla değil, sırayla imiş meğer. İpim senin elinde anlayacağın. Bileydim sana gramla puan verir miydim? Bol kepçe dağıtırdım.

Sana bundan önce verdiğim puanları ne yazık ki değiştiremem. Çünkü geçti artık. Sana getirdiğim eleştiriler de geçti gitti. Çünkü yaşandı bir kere. Geriye dönüş yok, zamanı döndüremeyiz. İş, işten geçti mi bilmem ama bundan sonra geçmişte yaptığım hataları bundan sonra telafi etmek için uğraşacağım, bir defa notun sınırı yok. Hiçbir şeyine karışmayacağım. İster benden sonra gel, ister sınavlarda boş kağıt ver, ister ders çalış, ister çalışma. Ödevini yapsan da olur, yapmasan da. Her ne yaparsan yap, istersen başıma çık, sınıfın altını üstüne getir...sana bundan sonra gözünün üstünde kaşın var demeyeceğim. Sana 'yaramaz' diyen dilimi eşek arıları sokaydı, sana 'Hakkın bu kadar' diyerek düşük not veren klavyem ve elim kırılaydı. Hiç bu kadar düşeceğimi düşünememiştim. Ne edersin ki öngörüm bu kadarmış.

Hasılı ocağına düştüm öğrencim! Ben zaten düşmüşüm. Düşene bir tekme de sen vurma. Velinle bir araya gelip ardımdan iş çevirme. Ben yaptım bir hata, sen benim gibi davranarak ikinci bir hata yapma. Bak, ben pişmanlık duyuyorum sana yaptığıma. Sen not verme konusunda benim gibi cimri olma, tıpkı baba parasıyla kantinden alışveriş yaptığın gibi bana not verirken bonkör ol. Ben eşekten düştüm bir kere. Bu işin ne olduğunu en iyi ben bilirim. Bundan sonra ben sana, sen bana iyice kenetlenelim. Bir araya gelip iyi bir sinerji meydana getirelim. Ne şiş yansın, ne de kebap. Her ikimizin de performansı hiç olmadığı kadar tavan yapsın.

Bizim kültürümüzde aman dileyene kılıç kalkmaz. Şu ana kadar benim kılıcım kalemdi, bundan sonra bir kalem de senin eline verildi. Biliyorum, bundan önce benim dediklerimi yapmadığın gibi bu son söylediklerimi de yapmayacaksın. Belki de budayacaksın. Yine de ben söylemiş olayım. Ben ettim, sen etme! Ne olur? Fırsat elime geçti, ben bu fırsatı bir daha elime geçiremem diyerek bu işi ganimete çevireceksin belki de. Bana acımayacaksın biliyorum, bari çocuklarımı düşün.

Ömrün uzun, notun bol olsun. Seni hiç olmadığı kadar seven öğretmenin! 28/10/2017

Elime Düştün Öğretmenim! *

Öğretmenim!

Duydum ki bundan sonra sana ben not verecekmişim. Hiç beklemiyordum böylesini. Ama sevinmedim değil. Hayat böyle bir şey olsa gerek. Nihayet ocağıma düştün…

Derse geç geldim, sorguladın. Derste konuştum, hemen uyardın. Uyudum; hemen başımda ekşidin. Kitabım yoktu, ödev yapmadım; hesap sordun. Veli toplantılarına katılan velime; çalışmıyor, dersi dinlemiyor, derse katılmıyor dedin. Sınav tarihi belirledin; önceden soru vermedin, beylik sorular sorma yerine ayrıntı sorular sordun. Gramla puan verdin. Performansımı değerlendirirken yazılı notumu, sınıf içi davranışımı dikkate alarak not verdin. Not verirken cebinden verir gibi değerlendirdin. Teşekkür ve takdir almam için puan istedim; burun kıvırdın, yüzüme bakmadın, hiç oralı olmadın. Hâsılı benim performansımı hiç beğenmedin.

Şimdi keser döndü, sap döndü, hesap zamanı. Bundan sonra senin beni değerlendirdiğin gibi seni de ben değerlendireceğim. Sakın ola ki vereceğin puan ne kadar diye düşünme! Evet, benim puan değerimin etkisi fazla olmayabilir. Ama benim özgül ağırlığımı göz önünde bulundurursan iyi edersin. Çünkü benimle birlikte velim de sana puan verecek. Velim, ben ne dersem öyle not verir: “Öğretmenim iyi dersem ona göre puan alırsın, kötü dersem ona göre puan alırsın.” Çünkü bana saçlarını süpürge eden ailem çok güvenir, bir dediğimi hiç iki etmez. Haline şükret, kantinci sana puan vermeyecek, çünkü devamlı müşterisiyim ben onun. Bakan amca ardımda, Cumhurbaşkanı zaten çocuk dendi mi yağları eriyor. Esnaf puan verse gram puan alamazsın. İl ve ilçe yöneticileri öğrenci dendi mi hazır ola geçiyor. Bak, hepsi ilmin başı soğandan acı; sonu baldan tatlı sözünü tersine çevirmek için uğraşıyor, bizi memnun etmek için durmadan sınav sistemini değiştiriyorlar. Öyle bir sistem düşünüyorlar ki bizi yormadan, yarıştırmadan, fazla çalışmadan üniversiteyi bitirmemiz için çaba sarf ediyorlar. Tam baba adamlar anlayacağın. Tabi bunların hiçbiri sende yok. Çünkü anlamak istemedin, anlayış göstermedin.

Dua et, ipliğini pazara çıkarmak için daha uğraşmadım. Çünkü seni yerinden divelendirmeyecek, nefes aldırmayacak bütün kozlar elimde benim. Oturduğum yerden tüm basını ve devlet erkânını başına ekşitirim. Bilgi Edinme, Alo 147, dilekçe gibi vs yolların hepsi bana çalışıyor. Üstelik herkes eğitimin en büyük sorumlusu olarak seni görüyor. Bak, kimse bize toz kondurmuyor. İşte bu anlayış, tam da benim istediğim gibi. Ülke tümüyle benim ardımda iken sen neyine güvenerek bana gözümün üstünde kaşım var dedin? Okumuşsun ama cehaletin hala gözüküyor. Bu işleri zamanında düşünseydin de birlikte gül gibi geçinip gitseydik olmaz mıydı? Notu silah olarak kullanmasaydın, ben ne yaparsam uyarma yoluna gitmeseydin, en ufak bir hatamda eksi verme yoluna gitmeseydin, ailemi okula çağırmakla tehdit etmeseydin, notumu bol bol verseydin, ben dersi kaynatsaydım, zaman zaman bizi serbest bıraksaydın, benden ödev istemeseydin…olmaz mıydı? Ama hiçbirini yapmadın.

Şimdi elime düştün öğretmen! Gözünü aç, etrafına bir bak! Ülkenin kaçta kaçı senin ardında? Elimi sallasam ellisi birden benim peşime düşer. Bu sistemde kim sana destek çıkar? Sen sadece 24 Kasımlarda bir günlük zorunlu övgüyü hak ediyorsun. Geriye kalan 364 gün herkesin elinde şamar oğlanısın. Aklını başına al bundan sonra. Beni gerçeklerle yüzleşmem için uğraşma, kendi okumandan örnekler verme. Not konusunda da biraz değil, hep cömert ol. Sen böyle yap ki ben de ailemle birlikte kesenin ağzını açayım; al gülüm, ver gülüm ikimizin de parolası olsun. Böylece ne şiş yansın, ne de kebap. İlerisi kötü olurmuş, olursa olsun. Ülkeyi ikimiz mi kurtaracağız? İkimiz de su akarken testimizi dolduralım.

Sanırım anladın beni! İyi anladığını biliyorum. Aslında sen bana nasihat verirken ben de durumumu biliyordum, ama gerçeklerle yüzleşmek istemedim. İnadı bırak, birlikte körler ve sağırlara oynayalım. Devlet ve büyükler problem istemiyor. En iyisi ne sen bana problem ol, ne de ben sana. Birlikte gül gibi geçinip gidelim. Vereceğin not aynı zamanda senin performansın olacaktır. Zira ne verirsen elinde, o gider seninle. Yazımı okurken sınavda yaptığın gibi imla hatalarını bulmaya kalkma, hiç sevmem böylesini. Verdiğim mesajdan alacağını al, gerisini merak etme sen! Notun bol olsun ki bu notlar yol, su, elektrik ve asfalt olarak sana geri dönsün.

Unutma! Sen bana, ben sana… Anlaştık mı? Anlamadıysan yazıyı tekrar oku. Anlamak istemiyorsan sana birileri anlatır ama benim gibi anlatmaz, bunu da böyle bilesin.

Yine de insanlık ben de kalsın öğretmenim! Gününse eğer 24 Kasım öğretmenler günün şimdiden kutlu olsun. 28/10/2017

* 02/04/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.