13 Mayıs 2017 Cumartesi

Öğrencilerin dolduruşuna gelmeyin öğretmenim! **

2016-2017 öğretim yılı ikinci kanaat döneminin bitmesine bir ay kadar bir zaman var. Gözlemlerime göre okullar tatil havasına girmiş bile. Artık uzatmalara oynanıyor. Öğrencide bir boş vermişlik var. Devamsızlıklar arttı. Okula gelen öğrenciler ise ders işletmemek üzere organize olmuş vaziyette.

Öğretmen dersine girmeden önce yolda birkaç öğrenci öğretmeni yakalıyor: "Öğretmenim film izleyelim" diyor. Öğretmen sınıfa giriyor. Sınıfın gerisi hep bir ağızdan, "Ders mi işlenir, film izleyelim" temposu tutuyor. Bu durumda öğretmen ne yapsın. Karşısında dersi işletmemek üzere kavilleşmiş bir ordu var. "Çocuklar, ders işliyoruz, açın kitapları!" dese karşısında müşteri yok. Müşteri varsa da alıcısı yok. Çünkü sınıf almamaya, dinlememeye ant içmiş durumda. Zoraki işlenen dersi dinlemek istemeyen ya derse ilgisiz kalıyor, ya yanındaki ile konuşuyor, ya da dersi kaynatmanın yoluna gidiyor. Bu durumda öğretmen çaresiz öğrencilerin dümen suyuna giriyor ve filmler flash belleklerden bir bir çıkarılıp tahtaya takılıyor. "Yok şuna bakalım...hayır, buna…" şeklinde eskimiş ve bayatlamış filmlerin biri takılıp diğeri çıkarılır artık. Ders boyunca öğrencilerden bir kısmı bakar, çoğunluğu ise konuşmaya başlar kendi arasında. 

Sabahın ilk saatinden son saatine kadar öğrenciler  aynı yol ve yöntemi izleyerek neredeyse tüm öğretmenleri ikna ederek film seyretme yoluna gidiyor. Boş boş durmaktan aynı filmi defalarca izlemekten sıkılan öğrenci ara saatlerde okuldan kaçma yoluna gidiyor. Veli bu işin farkına vardığı zaman "Zaten ders işlenmiyor ki" deniyor bu sefer. Öğretmeni suça iten öğrenci böylece suçu öğretmene atarak kendini temizliyor. Bu sefer veli, "Bu öğretmenler yok mu bu öğretmenler, daha okulun kapanmasına bir ay var, ders işlemeyi bıraktılar. Aldıkları zehir zıkkım olsun" demeye başlıyor.
***
Öğretmenim! Yoruldunuz biliyorum. Hele karşınızda dersi kaynatmak için organize olmuş bir öğrenci ordusuna ders anlatmak zor mu zor. Bunu da biliyorum. Hiç kimse sizden sene içerisindeki ders işleme ortamını beklemiyor. Öğrencinin dümen suyuna girmeyelim. Öğrenci oyun ve oynaşta, macera peşinde. Sınıfı Hababam'a çevirme derdinde. Seni öbür öğretmenle, öbür öğretmeni de seninle kıyaslayarak ders işlemenizi engellemeye çalışıyor. Öğrenci işin farkında değil, hatta gırgırında. Onlara kızmıyorum. Çünkü daha tam sorumluluklarını, hayatı bilmiyorlar. Size düşen ağır aksak da olsa okullar kapanıncaya kadar bir ders saati de olsa dersi boş geçirmemektir. Dersi film vb nedenlerle boş geçirerek yıpranan sen ve camian olmaktadır. Kimse film izlettiniz diye size madalya takmaz. Hoş, ders işledin diye de takmaz. Ama ders işlemek bir defa senin görevin. Varsın öğrencilerde heves kalmasın. Kafanı kumdan kaldır, etrafına bir bak. Eğitimin geri kalmasında herkes öğretmeni suçluyor. 

Öğretmen itibar kaybediyor. Temel felsefen ilk dersten son derse kadar  ders işlemek olsun. Ayrıca öğrenci film izlerken aynı zamanda öğretmeni de izliyor. Ardından ders defterine yazdığına da bakıyor. Ders defterine "Film izlendi" desen dürüstlükte bir sıkıntı yok. Ama oraya konu yazıp da film izlenirse çocuk size bakarak kendini hayata hazırlıyor. Yarın büyüyünce "Öğretmenlerimiz son haftalarda ders işlemezdi, ben de işlemeyeyim" yargısı belleğine işliyor. Öğrenci hoşlansa da hoşlanmasa da  seni kınasa da kınamasa da sen dersini işlemeye bak. Şu anda dersinde film izletmedin diye sana kızan öğrencin yarın sana dua edecek, haberin olsun. Bu dersler, bu öğrenciler bize bir emanettir. Hiçbirimiz emanete ihanet etmeyelim. Kimse bize itibar elbisesi giydirmeyecek. Biz kendi itibarımızı kendimiz kazanmak zorundayız. 13/05/2017

** 22/05/2017 günü Kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.

"Boş musun? Boşum!"

Eskiden inşaat yaptıran evinin inşaat işlerinde çalıştırmak için işçi arardı. Evine kadar gelir: "Arkadaş, boş musun? Birkaç günlük bir işimiz var, çalışır mısın? derdi. Bu tür işlerde çalışan kişilere amele denirdi. Öğrenciliğimde çalışırdım bu tip işlerde.

Boş musun sözünü nice zamandır duymuyordum. Unutmuştum üstelik. Çünkü ben inşaatlarda çalışmayı bırakalı 25 yılı geçti. Ama söz bir yere gitmemiş, aynı yerinde duruyormuş. Üstelik başka alanlarda da kullanılmaya başlanmış.

Milli Eğitim Bakanlığına bağlı resmi okullarda çalışanlar bilir. Okulda herhangi bir nedenle dersine gelemeyen öğretmenin dersini doldurması için okul yönetimi nöbetçi öğretmenler arasında bir planlama yapar. Boş geçen ders bu şekilde doldurulmuş olur. Bundan dolayı nöbetçi öğretmene nöbetçi olduğu gün fazla ders verilmez. Verilirse de aralarda mutlaka boş pencere bırakılır, gelemeyen öğretmenin dersini doldursun diye.

Okulda nöbetçi olduğum zamanlarda bu kelimeyi sık sık duymaya başladım. Müdür yardımcısı gelerek soruyor bunu. "Boşum" deyince, "O zaman hocam falan sınıfın dersi boş" denerek dersi doldurmamız isteniyor. Gidip dersi dolduruyorum. Dersi dondurmamda sıkıntı yok. Bu, nöbetçi öğretmenin asli görevlerinden biridir. Burada garibime giden boş geçen dersin doldurulması için sabahtan nöbetçi müdür yardımcısı tarafından nöbetçi öğretmenler arasında bir planlamanın yapılmamış olması. İkincisi de "Boş musun?" şeklindeki söyleyiş tarzı. Demek ki Allah'ın sevgili kuluymuşum ki bugünleri de görecekmişim. Sağ olsunlar 25 yıl öncesi inşaatlarda amele olarak çalıştığım günlerdeki "Boş musun?" sözünü yeniden hatırlatmaları.

Haksızlık yapmayayım, bazı günlerde nöbetçi öğretmenler arasında boş geçen dersleri pay ediyor görevli yardımcılar. Bunu yaparken de öğretmenler odasına monte edilmiş küçük yazı tahtasında görevlendirme yazıyorlar. Kimin dersini dolduruyorsun? Öğretmen raporlu, izinli, sevkli, görevli izinli mi belli değil. Tahtada yazılan bu şekildeki görevlendirme bir resmiyet ifade eder mi? Bunu da bilmiyorum. Yine de bu şekil görevlendirme "boş musun?" şeklindeki görevlendirmeye göre daha iyi.
***
2013-2014 öğretim yılında birlikte çalışma şerefine nail olduğum, işinin ehli  bir müdür yardımcım vardı. Plan, program, kabiliyet, fedakarlık, cömertlik, işine sadakat, okula bağlılığı...her yönüyle mükemmel biriydi. Odası öğrenci, öğretmen, mezun, misafirle dolar taşardı. Buna rağmen işini aksatmazdı. Gelmeyen öğretmen varsa sabahtan nöbetçi öğretmenler arasında adaletli bir görev taksimi yapar, yazıya döker, hangi nöbetçi öğretmenin kaçıncı saat hangi sınıfı dolduracağını belirten bir yazıyı ilgililere imzalatırdı. İlk defa onda görmüştüm bu uygulamayı. Çok da hoşuma gitti. Okulda hiçbir aksama meydana gelmezdi. Nöbetçi öğretmen sayısından fazla boş geçen sınıf varsa boşluğu kendi kapatırdı. O kadar iş yükünün arasında girmekle yükümlü olduğu altı saat dersini de "İşim var, işler yoğun" diyerek aksatma yoluna gitmezdi. Normalde idarecilerin girdiği dersten hayır gelmez. Fakat o, girdiği dersin hakkını tam verirdi. Yine planlama yaparak sorumluluğunda olan sınıflara rehberlik yapardı. Allah ondan razı olsun.

İşini düzgün ve mükemmel yapan biriyle çalıştıktan sonra tahtada nöbetçi öğretmen görevlendirmesi yapmak veya "boş musun" demek benim için garip olmaya garip. İçinizden "Aynı kapıya çıkar, sonuçta ders doldurulmuş oluyor" diyebilirsiniz. Evet, sonuçta ders doldurulmuş olur. Fakat adaletlice bir doldurma olmaz ve "Nasılsa boş geçen ders yok, bu boş saatimde şu işi yapayım" planın da havada kalmış oluyor.

Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var demek ki... Mühim olan dersi doldurmak. Bu durumu bilen arazi olabiliyor. Bilmeyen ise "Alavere dalavere, Kürt Memet nöbete" misali ders doldurmaya gidiyor. Neyse bütün derdimiz bu olsun!

Çok beğendiyseniz bu hamarat, iş bitiren arkadaşları, yanınıza yardımcı olarak alabilirsiniz. 13.05.2017

Bu kişi aklı sıra beni yola getirecek

Birileri kapmış bir koltuk, eline almış bir oyuncak, hele bir de günlerden cuma ise oynuyor da oynuyor. Oturduğu yerden sosyal medyadan beğendiklerini gönderiyor whatsapp aracılığıyla, telefonunda kayıtlı olan numaralara. 

Ne var bunda? Adam size değer vermiş, gününüzü kutluyor. Sana da iyilik yaramıyor, diyebilirsiniz. El hak doğru derim bu eleştirinize. Ya bu adam bir defa ile yetinmeyip birer dakika arayla  aynı anda 7 farklı mesaj gönderiyorsa buna ne dersiniz. Eğer bunda da bir sakınca yok, keşke bizim de böyle bir dostumuz olsa diyorsanız, lütfen haber verin, sizin telefonunuzu bu arkadaşıma kaydettireyim, size günde göndersin dursun. Nasılsa tıpkı benim o arkadaşım gibi anlaşılan siz de boşsunuz, başka yapacak bir işiniz yok. Hatta bir süre bu şekilde sizi mesaj bombardımanına tuttuktan sonra sanal dostluğunuzu hakikiye dönüştürmek için gerekirse yılın belirli günlerinde bir araya gelerek ölümsüzleştirebilirsiniz. 

Şaka yaptığımı falan sanmayın. Hiç sizin bu dostluğunuza haset veya gıpta edeceğimi de düşünmeyin. Hatta dostluğunuzu o kadar ilerletin ki yılın belirli günlerinde buluşmakla yetinmeyin aynı evde kalın ki sizin bu hasretiniz daha fazla içinizi yakmasın. Aynı evde kalarak daha fazla konuşma imkanınız olur. Birinizin evini de kiraya verirsiniz. Hem bu şekilde gelir de elde etmiş olursunuz. Bu durumda bana, "Allah muhabbetinizi artırsın" demek düşer. Hem böylece birbirinizle muhabbete dalarak beni unutur, mesaj göndermemiş olur, körler ve sağırlar birbirinizi ağırlar durursunuz. 

El insaf diyorum böyle insanlara. Gerçekten ne yapmak istiyorlar? Gayeleri mesaj göndermek suretiyle başkasını özellikle beni düzelteceklerini sanıyorlarsa boşa kürek çekmesinler ben bir defa 40'ını geçip yarım asrı devirdim. Ne çabuk unuttunuz, "Kırk yıllık fani, olur mu kani" sözünü. Benden bir cacık olmaz. Olacağımı olmuşum. Lütfen başka kapıya. Anlaşılan bu tipler kendilerini düzelttiler, aklı sıra beni düzeltecekler. Ben kendim bir şey olmasam da kendimi düzeltemesem de bu düzgün arkadaşları yine takdir ederim, ne kadar düzgün insanlar diye. Yok, biz bu işi Allah rızası için yapıyoruz, hem bu vesileyle sevap kazanıyoruz diyorlarsa bildiğim kadarıyla bunun sevapla bir alakası yok. İyilik yapacak bir başka yol bulsunlar. Sonra gerçekten iyilik yapmak istiyorlarsa bu arkadaşlar, bildiğim kadarıyla resmi bir kurumda idareci pozisyonundalar. Deruhte ettikleri görevlerini adam akıllı yapsınlar. En azından mesai saatleri içinde devlete yapacakları mesaiden çalmasınlar. Hiç işleri yoksa odalarında kendilerine tahsis edilen koltukta otursunlar dursunlar. Eğer boşa vakit geçirmek gönül eğlendirmek için bu mesaj işini yapıyorlarsa eğlenecekleri başka bir adam bulsunlar. "Elim aniden gidiveriyor; bu mesaj, whatsapp bizde bir bağımlılık yaptı" deniliyorsa ne yapalım bu durumda? Yoksa okullarda öğrencilerin telefonlarını açmaları nasıl ki yasaklanıyorsa, hatta bazı okullarda sabahleyin tüm öğrencilerin telefonları toplanıyorsa yoksa sizin de elinizden bu telefonları sabahleyin kurumunuza gelince  almak mı gerekiyor?

Atın o elinizdeki oyuncağı...işinize gücünüze kendinizi verin. "Benim işimi aksatmıyor, hem onu hem de bunu yapıyorum diyorsanız..." on parmağında on marifet olan sizlere o kurumlar dar gelir. Lütfen kalite ve kapasitenizi gösterecek bir başka kuruma geçin. Yazık oluyor size bu şekilde o kurumda kalmak. Birileri sizi tespit edememiş olabilir. Lütfen biraz daha sabredin. Mutlaka yetkililerimiz sizin bu kapasitenizi görecek, iyi bir yerde değerlendirecektir. Çünkü Güneş, balçıkla sıvanmaz. Yok hünerinizi yeterli  görmüyor, ya da sizi tespit edemiyorlarsa o kurumda da yapacak işiniz yoksa hiçbir şey aklınıza gelmiyorsa o koltuktan ayrılmakta mı gelmiyor içinizden? İsterseniz bir düşünün, o kurumda siz yoksanız işler aksayacak mı? Eğer aksayacaksa lütfen işinize yönelin, ha varlığınız ha yokluğunuz ise lütfen varlığınızı hissettirebileceğiniz bir yere doğru adım atın.

Ne yaparsanız yapın. Ama bir şeyler yapın. Belki kendinizi işe verirseniz en azından beni unutur, yakamı bırakmış olursunuz. Biliyorum sen bu yazımı da okumazsın. Çünkü okuma özürlüsün. Durmadan paylaşım yaptığına göre sende görsel zeka var. Keşke görselliğin yanında biraz da başkasını rahatsız ediyor muyum şeklinde düşünecek biraz iz'anın olsaydı be kardeşim, ne diyeyim. Allah senin ve senin gibilerinin müstehakını versin. 

Dikkat et, telefonunun başına bir şey gelmesin. Maazallah elinde oynaya oynaya başına bir şey gelir de tamir ettirinceye kadar ne yaparsın sonra? Çatlar ölürsün. Sen bize lazımsın. başımızın belasısın.  Sen bizim imtihanımızsın.  13/05/2017