24 Mart 2017 Cuma

Bir labirent mi arıyorsun? Meram Tıp Fakültesine git

Hayatımda hiç labirent görmedim, nasıl bir şey acaba diye merak eden olursa ona Meram Tıp Fakültesine gidip görmesini isterim. Labirentin tüm özelliklerini fazlasıyla bünyesinde barındıran bir eğitim ve araştırma hastanesidir.

"Çıkış yeri çok zor bulunabilecek biçimde karışık geçenekleri olan yapı...İçinden çıkılması çok güç ya da olanaksız durum, çözümü zor sorun" anlamına geliyormuş labirent. Daha önce bildiğim bu kurumu bir vesileyle geçen gün yeniden görmüş oldum. Normalde isim vermede zorlanırım. Birkaç bloğuna girip çıktım. Ağzımdan gayri ihtiyari olarak hastane değil, bir labirent dedim. Tanımına baktığım labirent kelimesine "Çıkış yeri zor bulunabilecek...yapı" denmektedir. Labirent kelimesi MTF’yi anlatmada kifayetsiz kalır. Çünkü bu hastanenin sadece çıkışı değil, girişi de zor. Önce aradığın bloğu bulacaksın, sonra kapısını. Çünkü bloklara verilen harflerde de bir sıra, düzen ve insicam yok. Zamanında "Göğüs hastanesi” olarak tek binada hizmet veren bu kurum şimdilerde birbirine biçimsiz bir şekilde ulanmış bir vaziyette Tıp Fakültesi olarak işlev görüyor. Kimi binalara birbirinden geçiş var, kiminde yok. Ben en son 'S' bloku gördüm. Sanırım hedef alfabenin tüm harflerinin olduğu bir binalar topluluğu.

Yamacın sırtında yürümek zaten bir dert, binalardan geçiş ise ayrı bir dert. Uzun ince dehlizlerden geçmek ve aradığın yeri kimseye sormadan bulmak her kişinin marifeti değildir. Kaybolsan kimse bulamaz. Burada çalışan olsan arazi olmaya tam müsait. Saklambaç oynasan ebe daima ebe olarak kalır. Toplam kaç kapısı olduğunu yetkililerin de bildiğini sanmıyorum. Savaş olsa düşmandan saklanmak için birebir. Eşsiz labirent örneğinin yanında aynı zamanda iç işlerinde serbest, dış işlerinde bağımlı eyalet sistemine de bir örnektir. Konya, gezip görülmesi gereken yerler arasına mutlaka burayı da almalıdır. Her Konya'ya gelen 'Celalettin Rumi Türbesi'nden sonra mutlaka burayı da ziyaret etmelidir. Geceleri uyuyamıyorum, çünkü uyku tutmuyor diyenleri buraya getirip aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya dolaştırmak suretiyle mışıl mışıl uyku çekmesinin önü açılabilir. Çünkü yürümek, dolaşmak ve aramaktan ayaklarına kara sular iner, evine kendini gücün atar. Hem adamın hayır duası da alınmış olur böylece. "Yıllar sonra ilk defa bu şekil bir deliksiz uyku uyudum. Yoruldum ama yorulduğuma değdi. Sebep olanlardan Allah razı olsun," diyecektir. Aynı zamanda hastaların da hayır duasını alır. Muayene, tahlil ve tetkikle uğraşıp ayaklarına kara sular inen hastamız bir daha hasta olmamak için daha bir özen gösterecektir. Bu da aynı zamanda bir koruyucu hekimliktir. Bu binanın ısınmasını sağlayan firma hep bu kuruma minnettar kalacaktır. Çünkü bu birbirine eklemeli, birbirinden bağımsız devasa binaları ısıtmak kolay değildir. Tüm Konya doğalgaz yakmasa, sadece bu kurumun sarfiyatı, firmayı ihya eder.

Niyetim binayı birbirine gelişi güzel ekleyenleri eleştirmek değil. İhtiyaçtan dolayı şartlar zorlamıştır. Zamanında köklü çözüm bulamayan siyasilerin pansuman tedbirinden başka bir şey değildir bu şekil bir yapı yığını.

Ne eksik etsin Rabbim, ne de muhtaç... 24.03.2017

23 Mart 2017 Perşembe

Bir İngiliz oyunu -olmasın- *

Çarşamba günü İngiltere’nin başkenti Londra’da parlamento binasının önünde -adına terör saldırısı dedikleri-  bir saldırı oldu. Olayın ilk anında sıcağı sıcağına ölen, yaralanan, saldırgan hakkında net bilgi verilmedi. Sadece yorumları dinledik ajanslardan.

İngiltere‘nin başkenti Londra‘da bugün bir terör saldırısı gerçekleşti. Bir saldırgan önce Westminster Köprüsü’nde insanları aracıyla ezdi. Parlamento binası duvarına çarparak duran saldırgan, bir polisi bıçakla yaraladıktan sonra parlamento bahçesinde vurularak etkisiz hale getirildi.

Olayın üzerinden 24 saat geçtikten sonra nihayet saldırganın kimliği, ölü ve yaralı sayısı açıklandı İngiliz  polisi tarafından. Yaşanan saldırıda saldırganın kendisi dahil toplan 4 kişi hayatını kaybetti. 40 kişi de yaralandı. Saldırgan 52 yaşında İngiltere doğumlu biri. Saldırıda kullanılan suç aleti ise bir araç ve bir bıçak. Saldırıyı malumunuz günümüzün marka(!) örgütü DAEŞ üstlendi. Ertesi günü Belçika’da yine aracıyla alışveriş merkezine dalmak isteyen bir kişi yakalandı. Anlaşılan DAEŞ Türkiye’de başka Avrupa’da başka türlü bir eyleme imza atıyor. Bu da, DAEŞ’in Avrupa’ya karşı merhametini gösteriyor. Yani gerçek dostlarına gül atmış durumda. Bize top-tüfek, bomba, canlı bomba ile gelen DAEŞ nedense efendilerine karşı sadece bıçak ile gidiyor.  

İngiltere’de meydana gelen terör saldırısı bizde olsa yapan kimse cinnet geçirmiş, akli melekesini kaybetmiş biri olarak açıklanır ve kapatılır. Olayın ardından yetkililerin birden açıklama yapmaması da soğukkanlı olduklarına  yormak gerek. Bizde olsa “Olaydan kaç saat geçti hala kaç kişi öldü bilemiyoruz. Hemen yasak konuyor, haber alma özgürlüğü kısıtlanıyor, olay yerine yetkililer kaç saat sonra intikal etti vs.  açıklamaları yapılır.

Olayla birlikte parlamenterlerin binadan çıkartılmaması, başbakanın güvenli bir yere götürülmesi, her yerin didik didik aranıp incelenmesi ya işi ciddiye aldıklarının ya da çok korktuklarının işareti olsa gerek. Ölen dört kişiyi küçümsemiyorum. Can candır. Bir kişi bile olsa önemlidir. Fakat yıllar sonra İngiltere’de meydana gelen bu terör saldırısında ölen insanların sayısı bizde aşağı yukarı günlük olur. Kanıksadık. Vakayı adiyeden oldu artık. Eğer bu olay kamuoyu oluşturmak, yapacağı yeni şeylere gerekçe olsun diye kendi icat ettikleri bir terör değilse İngiltere ve Avrupa ülkelerinin korkmalarında fayda vardır. Çünkü yıllardır kendi elleriyle kurdurup büyüttükleri, üzerimize saldıkları terör örgütleri silahı kendilerine doğrultmuş olabilir. Bu durumda korkmakta haklılar. Çünkü yaptıkları bir bumerang gibi er veya geç kendilerini mutlaka bulacaktır.

Bu küçük terör saldırısının dünyanın en güvenilir ülkesi olarak bilinen İngiltere’de yapılmış olması bana düzmece gibi geldi. Çünkü iş sanki bir İngiliz işine benziyor. Sanırım bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Bu işte bir hin oğlu hinlik var. Sanki bir İngiliz oyunu var gibi geliyor bana. İngiliz oyunu deyince basite indirgemeyelim. Sözlüklere bakıyorum, İngiliz oyunu demek: "Çok karmaşık hile, düzen" anlamına geliyor. Tarihte İngiliz oyunu, İngiliz siyaseti deyimleri meşhurdur. Yetmişine gelmiş İngiltere'nin, bu dünya yedisini de bilir. Yedisi ne ise bir ülkenin, yetmişi de aynı olur. Değişmez yani. Tüm oyunları tereyağından kıl çeker gibi yapar. Kimseyi kendine düşman etmeden dünyayı sömürmeyi iyi becerir. Hiç ön plana çıkmaz ama her taşın altında mutlaka İngiltere vardır.

Hiç olmadığı kadar dar ve zorda İngiltere. Bir çıkış noktası arıyor. AB'den çıkmasında da bir bit yeniği aramak lazım. Dünyayı dizayn edecekse, bir yere girecekse, bir yerden tavizler koparacaksa, kaymak yiyecekse İngiltere mutlaka bunun hesabını yapar. Yaptığı plan da tıkır tıkır işler. Bugüne kadar yaptığı planlarda hiç kaybetmemiş dense yeridir. Yapacağı işlere kılıf bulmak için önce kendi canı yanmalıdır. Bunun için de birkaç insanını heba etmiştir. Az sayıda da yaralı oldu mu al sana bir terör. Yakın zamanda göreceğiz verdiği bu canlara karşılık kaç can alacak? Hangi ülkelere girecek? Hep beraber göreceğiz. Kaz gelecek yerden tavuğu esirgememiştir. Şu anda İngiltere kamuoyu oluşturuyor, yapacağı saldırılar için bahane ve gerekçe buluyor. Hem öyle bir oyun ve tuzak kurar ki olayların arkasında olduğu bile anlaşılmaz.

AB Komisyonu’nu Türkiye’nin AB daimi temsilcisinden Cumhurbaşkanı’nın: “…Siz böyle davranmaya devam ederseniz, yarın dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Avrupalı, Batılı, güvenle, huzurla sokağa adım atamaz. Bu tehlikeli yolu açarsanız en büyük zararı siz görürsünüz şeklindeki sözlerine açıklık getirmesini istemiş. Avrupa oldu  olacak bu terörün arkasında Türkiye var, şeklinde bir yargıya da varırsa hiç şaşırmayalım. Zaten tüm Avrupa Türkiye’ye karşı bir ve beraber olmuş durumda. Darbeye katılan tüm FETÖ’cü darbecilere kucak açan Almanya şimdi de Türkiye’nin istediği ‘Tank savunma sisteminin satışına’ izin vermedi. Norveç ise kendilerine iltica eden dört subay ve bir askeri ataşenin sığınma talebini kabul etti.

Her biri Türkiye’ye karşı yıllardır geri planda çevirdikleri dolapları bir tarafa bırakarak içlerinde tuttukları  kin ve intikam duygusunu açık etmeye başladılar. Maliyetten kaçınmasalar inanın utanmayıp yeni bir ‘Haçlı Seferi’ başlatacaklar. Nede olsa ‘Onlar tek millettir.’ Gözünü sevdiğimin 15 Temmuz’u Batı’nın dengesini bozdu. Kin, intikam ve gayzları yüzlerinden okunuyor. 23/03/2017

* 25/03/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.






22 Mart 2017 Çarşamba

Pet şişelerin çilesi



Size bir soru sormak istiyorum ama soruyu duyar duymaz aklından zorun mu var be adam! Böyle soru mu olur diyeceksiniz? Olsun! Ne derseniz deyin. Ben yine de soracağım:

Günlük hayatımızda kullandığımız yan tarafta görünen 0,5 ml'lik pet şişeler ne işe yarar? Sorum bu. Hemen ne için olacak? Su içmek için kullanılır, bir defa içilir, bitince çöpe atılır diyeceksiniz. Doğrudur. Aklın yolu birdir. Ben de aynı şekilde kullanılır cevabı verirdim.

Susadığımız zaman hemen sağımıza solumuza bakarız. Gıda ürünleri satılan herhangi bir yere girer, soğuğundan bir tane alır, ağzını açar, ağzımıza dayarız. Çoğu zaman da bir dikişte bitirir, susuzluğumuzu giderir, sonra çöpe atarız pet şişeyi. Ya da elimizde tutar, herhangi bir yerde çeşme görürsek yeniden doldururuz susadığımız zaman içmek için. Bu şekil su şişesini ÖSYM'nin yaptığı merkezi sınavlarda öğrencilerin elinde, üzerinde firma adı yazılı ambalajı yırtılmış bir şekilde görürüz. Zaten üzerinde başka bir şey ile girmeleri de mümkün değildir. Bir içimlik pet şişelerin böyle bir amaç için kullanıldığını biliyordum. Ama bu konudaki bilgim, fikrim ve görgüm son 6 ay öncesinde değişti.

Benim için pet şişeler 10-15 yaş arası çocukların oyuncağı. Çocuk elindeki  suyun yarısına kadarını içiyor. Geriye kalan suyu ise sıra, masa...nerede bir düz ve yüksek yer bulmuşsa şişeyi havaya atıp düz durdurmaya çalışıyor. Düz durduruncaya kadar uğraşıyor. Çoğu öğrencinin elinde bu şekil  şişe. Birbirleriyle yarış yapıyor. Şişenin ne kafası, ne gözü kalıyor. Durmadan atılıyor. Şişe dile gelip, başına geleni bir anlatsa, şişenin çektiği işkenceyi duyunca kendi derdinizi unutur, şişeye ağlar, kendi halinize şükredersiniz.

Teneffüs saatini bu şekil bitiren öğrenci hızını alamayıp derste de denemek ister şişeyi düz durdurma işini. Öğretmenin derse başlamasıyla birlikte nihayet şişeler sıralardaki yerini alır. Fakat şişe yine dinlenemez. Çünkü derste gözü olmayan öğrenci yine şişe ile uğraşır. Ya yere düşürür, ya sıkıştırır. Ortalığı kulakları rahatsız eden bir ses kaplar. Ya da üzerindeki ambalajı soyacağım diye çabalar. Ardından kağıdını çöpe atmak için kalkar. Hiçbir şey yapamazsa can sıkıntısından suyu içmeye çalışır. Ağzını havaya doğru kaldırır, şişenin kapağını açar. Ağzı ile şişenin arasında üç-beş cm mesafe bırakır, lıkır lıkır içmeye çalışır. Üzerine dökünce de ayağa kalkar: "Selpak mendili olan var mı" diye seslenir. Öğretmen de bu arada ders işlemeye çalışır, eğer becerebilirse.

Bir kişinin susadığı zaman içmesi için üretilen ve satışa sürülen pet şişenin bu şekil amacı dışında kullanıldığını sanırım bir çoğunuz görmemişti. Çocukların elinde oyuncak olan bu şişelerin durumunu görünce onlar adına üzüldüm. Onların başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Allah kimseyi şişeler gibi yapmasın,  çocukların maskarası kılmasın, amacı dışında ayak altına düşürmesin. İyi ki pet şişe olmamışız. 22.03.2017