2 Aralık 2016 Cuma

Engelli dili

Son yıllarda empati kelimesini ağzımızdan düşürmüyoruz. Güzel bir şey. Bu demektir ki başkasını kendimizin yerine koyabileceğiz. Fakat öyle olmuyor. Çünkü biz empatiyi sadece kendimize bekliyoruz. Bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da maalesef benciliz.

Haydi birbirimize yapamıyoruz bu empatiyi. İçimizde epey bir yekûn oluşturan engellilere yapabiliyor muyuz? Onlara gereken ilgi, alaka ve saygıyı gösterebiliyor muyuz? Onlar için ayrılan pozitif imkanları kendi menfaatimize kullanmıyor muyuz? Benim verebileceğim cevap maalesef engellilere tahsis edilen yerleri hor kullanıyoruz. Kaldırımlara engelliler için yapılmış sarı renkli yürüyüş bantlarının üzerine aracımızı park ediyoruz. Yol benim diye ama biri gelip çarpıp yere düşse ne olur? Bir düşünmek lazım. Park yerlerinde engelliler için uyarı levhası olmasına rağmen boş yer yok diye aracımızı park ediyoruz. Bu konuda verilebilecek örnekleri çoğaltabiliriz.

Bugün mevcut engellilerin bir kısmının engeli doğuştan değildir. Yarın bizim de engelli olmayacağımıza dair bir garantimiz var mı? O zaman bu meseleyi ciddiye almak lazım. Engellilere ilgi, alaka ve hatırlamayı sadece 3 Aralık'a indirgememek lazım. Onlar bizim velinimetimizdir. Onları gördükçe kendi sağlığımızın kıymetini bilir, şükretme aklımıza gelir.

Engellilere karşı devlet son yıllarda daha bir duyarlı hale geldi. Onlar için hayatı kolaylaştıracak imkanlar sağlamakta ve faaliyetler yapmakta ve teşvik etmektedir. Kaldırımlar onlara göre düzenlenmekte, toplu taşıma araçlarını onların bineceği şekilde değiştirme yoluna gitmektedir.

İçimizdeki engelliler her şeye rağmen hayata tutunmuşlar, içimizde kimseye yük olmadan yaşamaya çalışıyorlar, kendilerindeki engele aldırmadan, isyan etmeden hayat mücadelesi veriyorlar, mevcudu kabullenmişler. Burada sorun biz sağlamlarda. Bizim onları anlamamız ve yardımcı olmamızda. İçimizdeki engelleri atamıyoruz.

Dünya Engelliler Günü münasebetiyle dünyalılar olarak ortak bir engelli dili oluşturabiliriz. Böylece ister engelli ister engelsiz olalım, dünyanın neresine gidersek gidelim, dilini bilmediğimiz insanlarla daha kolay anlaşabiliriz. Yabancı dil öğrenmeye vereceğimiz önemi ortak işaret diline versek daha hayırlı bir iş yapmış oluruz, çok da faydalı olur kanaatindeyim. Yabancı bir ülkeye gittiğimiz zaman olaya fransız kalmayız. Hemen B planımızı devreye koyarız: Ortak engelli dili. 02.12.2016

10.cu köy


1.köy    Karatay Kemerli kolca ilkokulu                  1991
2.köy    Nizip İmam Hatip Lisesi                              1992
3.köy    Kahta İmam Hatip Lisesi                             1994
4.köy    Kahta Anadolu Lisesi                                  2000
5.köy    Seyhan İsmail Safa Özler Anadolu Lisesi  2001
6.köy    Sarayönü Anadolu Lisesi                            2005
7.köy    Meram Çomaklı Talip Kahraman İÖO          2010
8.köy    Karatay Mehmet Hanife Yapıcı And.Lisesi 2013
9.köy    Selçuklu Şemsi Tebrizi Anadolu İHL           2014
10.köy  Meram Kaşınhanı İmam Hatip Ortaokulu   2014
01.12.2016

"Büyüyünce ne kadar da acı oluyorsun!"*

Babası Küçük Nasreddin'e şehirden incir getirir. İlk defa yediği inciri çok sever. Büyüyüp şehre gidince ilk işinin incir alıp yemek olacağını aklının bir köşesine yazar.

Gel zaman git zaman Küçük Nasrettin büyür ve şehrin yolunu tutar. İlk iş olarak manavın önüne gelir, adını hatırlayamadığı meyveyi bulmak için meyve kasalarını tek tek gözünün önünden geçirir ama istediğini göremez ve bu esnada manav, hocaya ne istediğini sorar. Hoca, adını unuttuğunu söyler. Manav:
-Sen bana istediğini tarif et, der. Hoca:
-Dışı yeşil, içi çekirdekli, deyince manav hemen teşhisi koyar: Kardeş, sen patlıcan istiyorsun diyerek bir kilo patlıcan verir.

Küçüklüğünden beri hayalini kurduğu yiyeceğe kavuşmanın sevinci ile hoca, hemen poşetten bir patlıcan çıkararak ısırır. Bir de ne görsün, acı mı acı! Ağzının tadı kaçan hoca:
-Ulan büyüyünce ne kada da acı oluyorsunuz, der.

Not:1- Küçüklük fotoğrafı olmadığı  için hocanın resmi bu sayfaya konmamıştır. Resim özlemim maalesef giderilemedi.
2.Hocanın bu fıkrasından anladığım incir büyüyünce patlıcana dönüşüyor.
3.Acaba, büyüyen ve gelişen her şey acı mı oluyor? (Küçüklükteki saflık, ideallik büyüyünce yok mu oluyor? Partiler, şirketler, STK'lar kuruldukları samimiyeti büyüyüp geliştikçe kayıp mı ediyorlar? Anlayamadım vesselam. Yardım sevaptır biliyorsun, haydi göreyim seni kardeş)

*01/12/2014 tarihinde Facebook'ta yazılarak paylaşılmış yazı.