26 Kasım 2016 Cumartesi

Boşluk

Evrene baktığımız zaman her şeyin yerli yerine oturtulduğunu görürüz. Çünkü Allah evreni yaratırken başıboş yaratmamış. Yeter ki bakacak gözümüz, işitecek kulağımız, hissedecek kalbimiz olsun.

Yeryüzü Allah'ın 'Sünnetullah' dediğimiz kanunlarıyla bezenmiş, her biri ölçülüp tartılarak yaratıldıktan sonra yerli yerinde kullanabilmesi için emanet olarak insanın hizmetine verilmiştir. Yaratılan canlı ve cansız her şeyin bir görev ve sorumluluğu vardır.

Yaratılan her şeyin bir sorumluluğu varsa insanın sorumluluğu yok mu? Var elbette. İnsanın da bu dünyada yapacağı, yapması gereken sorumlulukları vardır. Çünkü insanoğlu da başıboş yaratılmamıştır. Başıboş olduğu zaman ne olur? Başıboş insan şeytanın oyuncağı olur. Oyuncak olan insan şeytanın ve nefsinin elinde madara olur. Toplum olarak adına muhabbet, sohbet dediğimiz dedikodu ve gıybet yine başıboş olmanın bir sonucudur.

Nasıl ki Allah kainatı yaratırken lüzumsuz, başıboş bir şey bırakmadı. İnsanoğlu da yeryüzünde sorumluluğunu yerine getirirken hiç bir şeyi eksik ve başıboş bırakmaması lazımdır. Eğer ihmal ederse ne olur? Neler olmaz ki... Bir defa tabiatta boşluklar meydana gelir. Bu yüzden ihmale gelmez. İnsanoğlunun başına gelen her türlü felaket ve musibetin arkasında mutlaka görevini yapmama ve ihmal vardır. İhmal başıboşluğa sebebiyet verir.

Bir okulda sorun ve problemler ardı arkasına geliyorsa orada bir defa idari boşluk ve yönetim zafiyeti olur. İnsanların bir organizesi olan devlet görevini tam iyi yapmazsa boşluklar meydana gelir. İhmal sonucu meydana gelen bu boşluklar boş olarak kalmaz. Mutlaka birileri tarafından doldurulur. Boşluğu dolduranlar iyi niyetli ise pek sorun ortaya çıkmaz. Bu boşlukları doldurup mevzi kazananlar ya kötü niyetlilerse işte o zaman devlet bu ihmalin cezasını yıllar yılı çeker. Kendisi çekerken de onunla beraber halkı da çeker. Biraz somutlaştırırsak, devletin uzun yıllardır eğitim ve din alanında bıraktığı boşluk bugün adına FETÖ dediğimiz sinsi bir yapı tarafından yıllar yılı dolduruldu. Bunlar doldururken devleti yönetenler de bilerek veya bilmeyerek seyretti. Bu seyir bize pahalıya patladı. 2016 yılında bir nevi harakiri yapan bu örgüt bu topluma kapanmaz yaralar açtı. Bu yaralar maalesef zamanında bırakılan boşluklardan kaynaklanmaktadır. Şimdi millet olarak ölen insanlarımıza mı yanalım? Birbirimize güvensizliğimize mi yanalım? Ekonominin felç olmaya doğru gitmesine mi yanalım? Devletin hem içeride, hem de dışarıda yedi düvele karşı mücadele etmesine mi yanalım? Yoksa okumuşlarımızın kullanılıp intihar etmesine mi yanalım? Yanacak olan yönümüz çok. Say say bitmez. Bu gidişle biz yanmaya devam edeceğiz. Fakat ağlayanımız yok.

O zaman daha fazla ağlamamak ve bu ülkenin geleceğini kurtarmak ve korumak için devleti yeniden yapılandırırken yönetimde hiç boşluk bırakmayacak şekilde hesap ve kitap yapmamız gerekir. Hareket etmeden önce bin düşünüp bir yapmamızda fayda vardır. Acele edilen iş ve eylemlerde yine boşluklar oluşabilir. Ömrümüz hep bıraktığımız boşlukları doldurarak geçmesin. Yoksa daha çok canımız yanar. Çünkü akbabalar yemek için sıra bekliyor. 26/11/2016

Cami-okul yararına ortaklık

İçinizde farklı ortaklıklar yapanlar vardır mutlaka. Cami-okul işbirliği yapan var mı bilmiyorum. Eğer böyle bir ortaklık yapanınız yoksa o zaman ilk olma bakımından bu şeref bana ait.

2014 yılında kısa süreliğine görev yaptığım okuluma 100 m. mesafedeki caminin görevlisi yanıma geldi: "Hocam pazar günü seçim var biliyorsun. Gelene gidene okul yararına çay satalım, kazancı paylaşalım. Çay seti ve çay malzemesini ben temin ederim. Okulun önüne kurarız. Okuldan sadece elektrik kullanırız" dedi. Yapabilir miyiz dedim. "Hocam hepsini ben hallederim, ben uzun yıllar market işlettim. Ticaretten anlarım, sen merak etme, sadece çay ve suyun fiyatını gösteren yazı çıkartıver"  dedi. Tamam hocam olur dedim.

Pazar günü okula geldiğimde imam arkadaşımızın çay tesisatını kurduğunu gördüm. Kazanın başında eşi çay dolduruyor, 14-15 yaşlarındaki iki çocuğu da sandıkların kurulduğu sınıflara çay getirip götürüyorlar. Kendisi de tesisatın yanında altına çektiği bir sandalyeye oturarak işleyişi takip ediyor.  Öğleye doğru "Hocam çayı 50 kuruşa indirelim, daha fazla satalım" dedi, sen bilirsin dedim.
*
Akşam 17.00'de sandıklar kapanıp sayılar başlayınca ortağım beni çağırdı hesap görelim diye. Geldim yanına. 260 lira uzattı elime. "Hocam akşama kadar bu kadar birikti. Burada eşim ve iki çocuğum çalıştı. Sen bunlara bir yevmiye tespit et, aldığım malzemeyi de düşelim, gerisini paylaşalım" dedi. Hocam, kendin takdir et; çay, şeker ve ped bardak masrafını da düş, okuluma ne düşüyorsa bana onu ver dedim. Aile bireylerine 30'ar lira uzattı. 50 lirasını da masrafa çıktı. Geriye 120 lira kaldı. "Hocam bu paranın 100 lirasını da iktidar partisi yetkililerinden istedim" dedi. Paranın 60 lirasını bana uzattı. Ortağımın  ticari zekasına hayran kaldım. Onun yaptığı jeste karşılık okulumun payına düşen paradan 10 lirasını uzattım kendisine. 70'e, 50 paylaşmış olalım dedim. Teşekkür ederek ayrıldım yanından.

Hasılat beklediğim gibi olmadı ama ortağıma ne kadar teşekkür etsem azdır. En azından masrafları karşılamadı, zarardayız diye benden para istemedi. Yüzsüzlük yapıp siyasilerden para istemese masraflar cepten çıkacaktı. Okuldan giden elektrik sarfiyatını hesaba katmadık tabii. O da devletten oldu artık. Bereket ortağımızın aile fertleri" Biz 50 liradan aşağıya çalışmayız, 30'u kabul etmeyiz" demedi. Bir de öyle deselerdi pamuk elim cebime gidecekti ve havayı alıp ava giderken avlanacaktık.

Kar edemedik etmesine ama en azından 3 kişiye yani cami ortağımızın ailesine bir günlük iş vermiş olduk. Para, imamın bir cebinden çıktı, diğer cebine girdi yani.

Burada imamın ticari zekasına da hayran kaldığımı ifade etmeden geçemeyeceğim. Aldığı çay masrafını belirlemek için: "Pet bardak şu kadar almıştım, yarısının kullanıldığını kabul edelim, çayın yarısı kullanılmıştır...vs. diyelim. Kalan malzeme de caminin..." demesi yok mu? Hayran olmamak elde değil gerçekten.

Beğendiniz mi benim ortaklığımı?.. Eğer beğendi iseniz, biz de yapalım derseniz bu şanslı ortağıma ulaşmak isterseniz bir telefon kadar yakın olduğumu bilesiniz.   26.11.2016

25 Kasım 2016 Cuma

Münafığın Özellikleri**

Bir ilmihal kitabını açıp bakarsanız inanan insan topluluklarını 3'e, hatta 4'e ayırır: mümin, münafık, kafir ve müşrik diye. Bu inanan tiplerin içerisinde en tehlikelisi olarak münafık zikredilir. 

İçi dışına benzemeyen bu kişi, içten inanmadığı halde dıştan inanmış gibi görünür. Medine'de Peygamberimize kök söktüren, kuyusunu kazmaya çalışan, boğmaya çalışan yine bu tiptir. Ömrü ikili oynamakla geçer, Müslüman dairesi içerisinde yer alır. Müslüman görünür, başkasıyla iş tutar. Pirincin içindeki pirince benzeyen beyaz taş gibidir. Dost görünümlü düşman dense yeridir. Asla sırtını dönmeye gelmez bu tiplere. Hadisi şerifte Peygamberimiz münafığın alametlerini üç olarak sayar:
* Konuştuğu zaman yalan konuşur,
* Söz verir, sözünde durmaz,
* Emanete ihanet eder.
Kur'an-ı Kerim'de cehennemin en alt tabakasının münafıklara ayrıldığı zikredilir. 

İçimizde kim münafıktır, kim değildir bilmem. Herhangi bir kesimi, kişiyi "şudur" şeklinde bir tasnife tabi tutmam. Kişi, kendisini ne ifade ediyorsa öyle tanır, içime sinse de sinmese de öyle bilirim. Yaptıkları ve davranışlarıyla bir kanaat sahibi olsak da kimin neye inandığını Allah bilir. Üstelik bu konunun uzmanı değilim. Bu konuda işinin uzmanı Prof. Dr. Mustafa ÇAĞRICI, Karar gazetesindeki köşe yazısında  FETÖ ile ilgili aşağıdaki değerlendirmede bulunur:

"FETÖ’de bu üç alametin de bulunduğunu ayan beyan gördük. 
1- Dünyalarını takiyye, yalan ve aldatma üzerine kurmuşlar. 
2- Devlet ve millete verdikleri bütün sözleri, bütün ahitleri bozdular. 
3-Kendilerine emanet edilen milletin çocuklarına ve onların ailelerine, sivil ve askeri kurumlara, bunların amirlerine, komutanlarına, milletin maddi ve manevi değerlerine, “hizmet” sloganlarına inanarak kendilerine yardım eden sermaye, siyaset, eğitim vs. kurumlarına, velhasıl millete ve devlete ihanet ettiler.

Bir kişide  üç özellik de bulunursa katıksız münafık olur. Fakülteden hocamız: "Bu özelliklerden bir tanesi olursa o kimse % 35, ikisi olursa % 70 münafık olur" derdi... Ya olduğumuz gibi olacağız, ya da göründüğümüz gibi. Allah, içi-dışı bir, samimi kullarından eylesin. 25/11/2016

** 27/11/2016 tarihinde Kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.