Ana içeriğe atla

Münafığın özellikleri**

Bir ilmihal kitabını açıp bakarsanız inanan insan topluluklarını 3'e, hatta 4'e ayırır: mümin, münafık, kafir ve müşrik diye. Bu inanan tiplerin içerisinde en tehlikelisi olarak münafık zikredilir. 

İçi dışına benzemeyen bu kişi, içten inanmadığı halde dıştan inanmış gibi görünür. Medine'de Peygamberimize kök söktüren, kuyusunu kazmaya çalışan, boğmaya çalışan yine bu tiptir. Ömrü ikili oynamakla geçer, Müslüman dairesi içerisinde yer alır. Müslüman görünür, başkasıyla iş tutar. Pirincin içindeki pirince benzeyen beyaz taş gibidir. Dost görünümlü düşman dense yeridir. Asla sırtını dönmeye gelmez bu tiplere. Hadisi şerifte Peygamberimiz münafığın alametlerini üç olarak sayar:
* Konuştuğu zaman yalan konuşur,
* Söz verir, sözünde durmaz,
* Emanete ihanet eder.
Kur'an-ı Kerim'de cehennemin en alt tabakasının münafıklara ayrıldığı zikredilir. 

İçimizde kim münafıktır, kim değildir bilmem. Herhangi bir kesimi, kişiyi "şudur" şeklinde bir tasnife tabi tutmam. Kişi, kendisini ne ifade ediyorsa öyle tanır, içime sinse de sinmese de öyle bilirim. Yaptıkları ve davranışlarıyla bir kanaat sahibi olsak da kimin neye inandığını Allah bilir. Üstelik bu konunun uzmanı değilim. Bu konuda işinin uzmanı Prof. Dr. Mustafa ÇAĞRICI, Karar gazetesindeki köşe yazısında  FETÖ ile ilgili aşağıdaki değerlendirmede bulunur:

"FETÖ’de bu üç alametin de bulunduğunu ayan beyan gördük. 
1- Dünyalarını takiyye, yalan ve aldatma üzerine kurmuşlar. 
2- Devlet ve millete verdikleri bütün sözleri, bütün ahitleri bozdular. 
3-Kendilerine emanet edilen milletin çocuklarına ve onların ailelerine, sivil ve askeri kurumlara, bunların amirlerine, komutanlarına, milletin maddi ve manevi değerlerine, “hizmet” sloganlarına inanarak kendilerine yardım eden sermaye, siyaset, eğitim vs. kurumlarına, velhasıl millete ve devlete ihanet ettiler.

Bir kişide  üç özellik de bulunursa katıksız münafık olur. Fakülteden hocamız: "Bu özelliklerden bir tanesi olursa o kimse % 35, ikisi olursa % 70 münafık olur" derdi... Ya olduğumuz gibi olacağız, ya da göründüğümüz gibi. Allah, içi-dışı bir, samimi kullarından eylesin. 25/11/2016

** 27/11/2016 tarihinde Kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde