28 Ekim 2016 Cuma

Helal be sana Diyanet! *

Eskiden hutbeleri devlet başkanı ya da bölgenin en yüksek mülki amiri i'rad ederdi. Hutbelerde siyasi, sosyal, ekonomik, dini vb Müslümanları ilgilendiren her konu  hutbe konusu olurdu. Abbasilerle birlikte hutbeleri i'rad etme görevi kadılara bırakıldı. Kadılarla beraber hutbenin konusu da tamamen dini bir içeriğe büründü.

Türkiye'de bir zamanlar okunan hutbeler etliye, sütlüye dokunmayacak şekilde hazırlanmış, bazı zamanlar hükümet veya devletin resmi politikasının anlatıldığı, belirli gün ve hafta konularının işlendiği  bir durum söz konusu olmuştu.

Son zamanlarda Diyanet İşleri Başkanlığının hazırlatıp yayına verdiği ve okuttuğu hutbeleri daha bir seçici bulmaya başladım. 28/10/2016 günü "Din-i Mübin-i İslam" başlıklı hutbesini daha bir can kulağıyla dinledim. Dinlerken heyecanlandım, duygulandım. Keşke hatip konuyu ve cümleleri bitirmese diye temenni ettim. Cuma namazına gidenler mutlaka dinlemiştir. Gidemeyip konusunu merak edenler de bir zahmet Diyanetin web sayfasına girerek hutbeyi bir okusunlar. Yine de hutbeden biraz alıntı yapmak istiyorum: "Kardeşlerim! İslam kaynaklarında Cibril hadisi diye bilinen bu hadis, bize İslam’ın şartlarını, imanın esaslarını, ahlakın ilkelerini açık bir şekilde göstermiştir. Buna göre İslam, açık, net, sade, arı, duru ve berraktır. Bu kadar açık hükümler varken, elde Kur’an gibi bâkî bir hakikat bulunuyorken, Yüce Dinimiz İslam’ı; sır, gizem, rüya, keşif, kerametler ve gelecek tasavvurları üzerine bina etmeye kalkışmak asla kabul edilemez. En büyük keramet daima sırat-ı müstakim üzere olmaktır. Önümüzde Peygamberimiz (s.a.s) gibi büyük bir rehber varken, kurtarıcı beklentileri içerisinde, kıyamet alametleri üzerinden bir din ihdas etmek asla kabul edilemez...Aziz Kardeşlerim! Cebrail (a.s)’ın kıyamet ne zaman kopacak? sorusuna Peygamberimiz (s.a.s)’in verdiği cevap çok manidardır; “Bu konuda kendisine soru sorulan kimse, soruyu sorandan daha bilgili değildir” buyurmuştur. Buna rağmen gayb âlemine dair, Peygamberimiz (s.a.s)’in bile “ben bilmiyorum” dediği bilgilerle akılları karıştırmak, zihinleri bulandırmak beyhudedir. Bugün birilerinin gayptan verdiği haberler üzerine hayatımızı bina etmemiz anlamsızdır. Gayb ve melekût âlemine dair kıyamet senaryoları üzerinden dini anlamak, dini okumak kabul edilemez. Kardeşlerim! Bize düşen ahirete inanmak ve ona hazırlanmaktır. Bir gün bir sahabi, Allah Resulü’ne “kıyamet ne zaman kopacak?” diye sorduğunda, Peygamberimiz (s.a.s), “O gün için ne hazırladın?” diye cevap verdi.4 Allah Resulü (s.a.s), bu cevabı ile bize kıyametin ne zaman kopacağıyla ilgilenmek yerine, ondan sonrası için ne hazırladığımızı sorgulamamızı öğütlemektedir..." 

25/10/2016 günü yazıp blogspotumda paylaştığım (http://dilinkemigiyok.blogspot.com.tr/2016/10/dinin-muhabbetini-seviyoruz.html) yazımda ben de bu konuyu dert edinmiştim. Derdimiz ortakmış meğer. Bu içerikli bir hutbeyi konu olarak seçen Diyaneti ve başlığa uygun bir şekilde hazırlayan "Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünü" tebrik etmek lazım. Bu demektir ki son zamanlarda kendini hissettirmeye çalışan Diyanet, artık bundan sonra bize ayakları yere basan bir din ve peygamber anlatacaktır. Dinin sahih kaynaklardan doğru anlaşılmasını bu konuda otorite olan bu kurumumuz dert edinerek toplumsal yaralarımıza parmak basacak demektir. 

Böylesi hutbelerin arkası gelir inşallah! Teşekkürler Diyanet İşleri Başkanlığı, teşekkürler Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü!.. 28/10/2016

*29/10/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

"Bu yaptığın vatan hainliğiyle eş değer!.."

-Müdür Bey! Bana sınıf listelerini getirir misin?
-Buyurun müfettişim!
-Hocam senin bir kişilik sınıfın mı var?
-Evet!
-Nasıl açtın bu sınıfı?
-Yabancı dil alanı bir öğrenci seçti, ilçede aynı statüde bir başka okul olmadığı için ilçeye yazı yazdım, ilçeden gelen yazıya binaen yönetmeliğe dayanarak açtım.
-Yönetmelikte bir kişiye ders açılır yazıyor mu?
-Yazıyor.
-Böyle bir yönetmelik olmaz hocam. Bu, vatan hainliğiyle eş değerdir. Getir bakalım, o dediğin yönetmelik neredeymiş, gösterebilir misin?
-2005 yılında yapılan bir değişikliğe göre açmak zorunda kaldım. İşte yönetmelik maddesi.
-Allah Allah! Ben yönetmeliğin bu maddesini nasıl es geçmişim. Müdür bey, sizi tebrik ederim. Açmakla iyi yapmışsınız. Yoksa eğitim ve öğretimi engellemekten hapis cezası bile alabilirdiniz...
***
- Arkadaşlar! Alan seçimi dolayısıyla 10.sınıflarda yabancı dil alanından bir öğrenci ve sosyal ilimler  alanından dolayı üç öğrenci için zorunluluk dolayısıyla sınıf açmış bulunmaktayız. 10.sınıflarımızın toplamı 40 kişi. 20+16+3+1 şeklinde sınıf mevcutlarımız olacak. BCD şubelerinin ortak derslerini aynı saate denk getirerek tek şubede ders işlenmesini düşünüyorum. Siz ne dersiniz?
-Çok iyi olur hocam, tek kişiyle ders işlemek hem öğrenci için hem de bizim için zor olur.(Sadece bir öğretmen ben ayrı işlemek istiyorum dediği için onun şubeleri için ayrı program yapılmıştır. İlk ayın ek dersleri yapılıp banka hesabında ücretini gören bir öğretmen gelerek)
-Hocam benim ek ders ücretim eksik yatırılmış, bir inceler misiniz?
-Hocam size toplamda haftalık 16 saat ücret tahakkuk ettirilmiş ve bu doğru. Yanlışlık yok.
-Nasıl olur? Ben 10.sınıf BCD sınıflarının derslerine de giriyorum.
-Hocam siz bu sınıfların dersini ortak işliyorsunuz. Sene başı toplantısında kabul etmiştiniz.
-Bu sınıflara ayrı ayrı ücret tahakkuk ettirilmemiş. Ben ayrı ayrı üç sınıfın ders defterini imzalıyorum.
-İmzalıyorsunuz ama tek derste işliyorsunuz. Bir ders işleyip de 3 ders işlemiş gibi ücret tahakkuk ettiremem. Eğer defterlere ayrı ayrı yazmayı dert ediniyorsanız isterseniz girdiğiniz diğer iki sınıfın ders defterine konu yazmayın ve imzanızı da atmayın.
-Ama hocam ben mağdur oluyorum bu durumda. Programı değiştirelim dersleri ayrı ayrı işleyeyim o zaman.
-Pekiyi hocam, dediğiniz gibi yapalım.

Yeni bir programda dersini ayrı ve bir işlemek isteyen öğretmenlerin istekleri dikkate alındı. Ertesi yıl müdür yardımcılığı dışında bir göreve talip oldu. Öğretmenimizin derse girme statüsü değişti. Okuldaki ders yükü kadar derse girmesi, geri kalan zamanda da ek görevini yerine getirmesi gerekiyordu. Aynı öğretmen odama geldi:
-Hocam siz geçen yıl bir şey yapmıştınız ya.
-Ne yapmıştım hocam!
-Mevcudu az olan sınıfların dersini diğer şube ile eşleştirip birlikte işletiyordunuz.
-Evet, geçen yıl öyle yapmıştık, ama siz karşı çıkmış ve ayrı ayrı işleyeceğim demiştiniz.
-Hocam bu sene birleştirelim. Ne kadar az derse girsem iyidir. Çünkü ek dersim değişmeyecek.
-Pekiyi hocam! Madem öyle verimli olur diyorsunuz, dediğiniz şekilde yapalım.
***
-Hocam! Bizim sınıfta iki tane geri zekalı var...
-Öbür kim kızım!
***
Uzun süre aynı ilçede çalıştığım biri ile yıllar sonrasında karşılaştım. Yüzünde nokta nokta beyazlaşmalar olduğunu gördüm.
-Hocam hayırdır, bu yüzündekiler ne, rahatsızlığın mı var?
-Hayır, rahatsız falan değilim, eskiden beri var o dediklerin.
-Demek ki ben ayağına bakmaktan hiç yüzüne bakmaya fırsat bulamamışım.
***
Sınavını erken bitiren bir öğrenci kağıdını verdi. Diğer arkadaşlarının kopya çekmesine zemin hazırlamak için beni oyalamak istedi. Çantasında olan kendisine ait fotoğraflarını göstermek istedi:
-Hocam! Fotoğraflarıma bakar mısın, güzel çıkmış mıyım?
-Güzel, güzel..
-Ama bakmadınız ki!
-Gerek yok güzel olduğuna inanıyorum.
-Ama hocam lütfen bakar mısın?
-Hayır bakmam.
-Niye hocam!
-Kızım orijinali varken ben sahtesine bakmam.
***
-Hocam! tebrik ederim, hayırlı olsun. Şube müdür olmuşsunuz.
-Teşekkür ederim.
-Şube müdürü olacağını bilseydim sana daha önce iyi davranırdım. Nereden bilebilirdim ki.
***
-Hocam okulunuzda ikili öğretim mi yapılıyor, yoksa normal öğretim mi?
-İkili öğretim hoca hanım!
-İyi... Normal öğretimden nefret ederim de...
***
-Hocam kaç güne ders veriyorsunuz ders programında.
-Cumartesi-pazar günlerine ders vermiyoruz.
***
Lise öğrencilerine soruyorum:
-Yarın 29 Ekim biliyorsunuz? Sizin için ne ifade ediyor bugün?
-Tatil...Tatil...tatil... 28/10/2016






27 Ekim 2016 Perşembe

Aslanın kediye boğdurulacağı bir sistem geliyor

Meb'de değişim tüm hızıyla devam ediyor. Ne zamandır uygulamak isteyip de uygulayamadığını yürürlüğe koymakla meşgul Bakanlık. Şimdilerde 2004 yılında pilot okullarda denenmiş fakat uygulanamamış bir sistem gündemimizde.

Eğitimimizde sorun var. Anladığım kadarıyla temel sorun olarak öğretmen görünmektedir. Bu yüzden öğretmeni harekete geçireceği düşünülen performans sistemine geçmeyi düşünmektedir Bakanlığımız.

2004 yılında bir MLO okulunda çalışırken okulum pilot okul seçilmişti. Öğretmeni değerlendirme kriterleri, veli ve öğrenci sayısınca çoğaltılmış ve belirlenen sayı kadar öğrencinin notla değerlendirmesi istenmişti:
***
Beni değerlendirmeleri için okul yönetimi okulumuz Coğrafya öğretmenine değerlendirme kağıtlarını verir. Sınıf olarak 10/D veya 10/E seçilir. Öğretmen kağıtları dağıtıp gerekli açıklamaları yapar. Öğrenciler kendi arasında fısır fısır konuşmaya başlar. Öğretmen ne konuştuklarını sorsa da söylemek istemezler. Israr üzerine sınıf: "Hocam bu din hocasına düşük puan verelim diye konuşuyoruz" derler. Coğrafyacı: " Niye, ne yaptı ki size" deyince öğrenciler: "Çünkü dersinde, bizim  başka derse çalışmamıza için vermiyor" açıklamasını yapıyorlar. Bana bu olayı bizzat olayın kahramanı öğretmenimiz anlatmıştı.
***
İsmi 2004 yılındaki değerlendirme sistemiyle aynı olan bu sistemin içeriğinde değişiklikler yapılmış olabilir. Ama bu sistem görüldüğü gibi yeni değil, 2004 yılında pilot olarak uygulanan bir sistemdir. Bugün sanırım ısıtılıp yeniden önümüze konacaktır.

Bu performans sistemi uygulanır mı, uygulanmaz mı, objektif kriterlerle değerlendirme yapılır mı yapılmaz mı bilmem. Ama bildiğim bir şey var: Bizde her şey kağıt üzerinde güzel düşünülür, uygulamada bütün projeler ölü doğar. Çünkü her şeyi, bir müddet sonra biz formaliteye indirgeriz. Genelde objektif olamayız, taraflı değerlendiririz.

Öğretmen, öğrenciyi değerlendiriyor, öğrenci ve veli de öğretmeni değerlendirecek, ne var bunda, diye düşünülebilir. Öğretmenin değerlendirmesinde cevap anahtarı hazırlanmış yazılı sınav sistemi var. Sorulan sorulara verilen puanlarla ölçülür öğrenci. Veli ve öğrenci neye göre puanlayacak. Orta yerde belirlenmiş bir kıstas  mı var? 

Toplum  olarak biz genelde toptancıyız. Biz kişiyi değerlendirmeden önce iyi-kötü karar verir ondan sonra puanlarız. Aynı düşüncedeki kişiyi koruma, zıt düşüncedeki insana had bildirme yoluna gideriz. Orta yerde objektif kriterler belirlenmeden bu şekilde yapılacak değerlendirmeler subjektif olmaktan öteye gidemeyecektir. Bu, öğretmenin öğrenci ve velisine yani aslanın kediye boğdurulması demektir. Eğer Bakanlık, sorunun kaynağında öğretmeni sorumlu görüyorsa -ki görüyor- öğretmenin başarılı-başarısız olduğunu kendi iç kaynakları vasıtasıyla bir değerlendirmeye tabi tutar. Başarılı görmez ise önce hizmet içi eğitime alır, sonra aynı okulunda bir yıl daha çalışır, kendisini geliştirememiş ve başarılı olamamışsa bir başka okula naklini yapar, başarısızlığı devam ederse bürolarda memur olarak çalışmak için planlama yapabilir.

Bakanlık'ın eğitim ve öğretime neşter vurmada samimi olduğuna inanıyorum. Fakat yanlış yerden başlıyor gibi geliyor bana. Yetkililer öğretmenden verim almak istiyorlarsa tıpkı doktorlarda olduğu gibi öğretmenlere "Tam Gün Eğitim Yasası" çıkarmalıdır. Tüm sınavları bakanlık merkezi sistemle yapmalıdır... Öğretmenin aldığı sınıfın net ortalaması her merkezi sınavdan sonra masaya yatırılır, öğretmenin başarılı olup olmadığı  net bir şekilde ortaya konur. Bunun için Amerika'yı yeniden keşfe gerek yok.

Yok, bu sistem olacak deniyorsa... aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıda tüm iç ve dış paydaşlar birbirini puanlasın. Öğrenci öğretmeni, öğretmen müdürü, müdür milli eğitim müdürünü, milli eğitim müdürü bakanlık yetkililerini... şeklinde puanlama yoluna gitsin.

Herkes öğretmeni sorun yumağı olarak görüyor. Bence öğretmen sorunlardan sadece bir tanesidir. Sorunun kaynağı olarak merkeze kendisini koymayanlar genelde suçu başkasında arar. Gelin öğretmeni sorun olarak görenler ne olur kısa süreliğine de olsa sınıflara girin, bir ders işleyin. Ondan sonra konuşalım. Aynı tornadan çıkmış aynı yaştaki öğrencilerin ister hedefi olsun veya olmasın eleme olmadan doldur boşalt yapıldığı bir eğitim sistemimiz var. Öğretmen sınıfa hakim olmak, ders işleyebilmek için dokuz doğuruyor...müşteri olmayınca verdiğinin bir anlamı olmuyor. Çünkü müşterisiz meta zayidir, marifet iltifata tabidir. 

Öğrenci istediği kadar devamsızlık yapacak, derste istediği kadar gürültü yapacak, dersi dinlemeyecek, verdiği ödevi yapmayacak... öğretmenin bu duruma hiç bir yaptırımı olmayacak. Kazara bir kızsa, ya da bu durumu bir notla değerlendirme hesap sormak için veli; sülalesiyle beraber okulu basacak, milli eğitim alo 147'den hesap soracak, Bilgi Edinme bilgi isteyecek, gerekirse öğretmene inceleme başlatılacak. Kusura bakmayın da arkamda bu kadar iyilik meleği, koruyucum olduktan sonra ben de çalışmam. Zaten suçlu belli: öğretmen. O zaman vurun abalıya...  27/10/2016