Eskiden hutbeleri devlet başkanı ya da bölgenin en yüksek
mülki amiri i'rad ederdi. Hutbelerde siyasi, sosyal, ekonomik, dini vb
Müslümanları ilgilendiren her konu hutbe konusu olurdu. Abbasilerle
birlikte hutbeleri i'rad etme görevi kadılara bırakıldı. Kadılarla beraber
hutbenin konusu da tamamen dini bir içeriğe büründü.
Türkiye'de bir zamanlar okunan hutbeler etliye, sütlüye
dokunmayacak şekilde hazırlanmış, bazı zamanlar hükümet veya devletin resmi
politikasının anlatıldığı, belirli gün ve hafta konularının işlendiği bir
durum söz konusu olmuştu.
Son zamanlarda Diyanet İşleri Başkanlığının hazırlatıp
yayına verdiği ve okuttuğu hutbeleri daha bir seçici bulmaya başladım.
28/10/2016 günü "Din-i Mübin-i İslam" başlıklı hutbesini daha bir can
kulağıyla dinledim. Dinlerken heyecanlandım, duygulandım. Keşke hatip konuyu ve
cümleleri bitirmese diye temenni ettim. Cuma namazına gidenler mutlaka
dinlemiştir. Gidemeyip konusunu merak edenler de bir zahmet Diyanetin web
sayfasına girerek hutbeyi bir okusunlar. Yine de hutbeden biraz alıntı yapmak
istiyorum: "Kardeşlerim! İslam
kaynaklarında Cibril hadisi diye bilinen bu hadis, bize İslam’ın şartlarını,
imanın esaslarını, ahlakın ilkelerini açık bir şekilde göstermiştir. Buna göre
İslam, açık, net, sade, arı, duru ve berraktır. Bu kadar açık hükümler varken,
elde Kur’an gibi bâkî bir hakikat bulunuyorken, Yüce Dinimiz İslam’ı; sır,
gizem, rüya, keşif, kerametler ve gelecek tasavvurları üzerine bina etmeye
kalkışmak asla kabul edilemez. En büyük keramet daima sırat-ı müstakim üzere
olmaktır. Önümüzde Peygamberimiz (s.a.s) gibi büyük bir rehber varken,
kurtarıcı beklentileri içerisinde, kıyamet alametleri üzerinden bir din ihdas
etmek asla kabul edilemez...Aziz Kardeşlerim! Cebrail (a.s)’ın kıyamet ne zaman
kopacak? sorusuna Peygamberimiz (s.a.s)’in verdiği cevap çok manidardır; “Bu
konuda kendisine soru sorulan kimse, soruyu sorandan daha bilgili değildir”
buyurmuştur. Buna rağmen gayb âlemine dair, Peygamberimiz (s.a.s)’in bile “ben
bilmiyorum” dediği bilgilerle akılları karıştırmak, zihinleri bulandırmak
beyhudedir. Bugün birilerinin gayptan verdiği haberler üzerine hayatımızı bina
etmemiz anlamsızdır. Gayb ve melekût âlemine dair kıyamet senaryoları üzerinden
dini anlamak, dini okumak kabul edilemez. Kardeşlerim! Bize düşen ahirete
inanmak ve ona hazırlanmaktır. Bir gün bir sahabi, Allah Resulü’ne “kıyamet ne
zaman kopacak?” diye sorduğunda, Peygamberimiz (s.a.s), “O gün için ne
hazırladın?” diye cevap verdi.4 Allah Resulü (s.a.s), bu cevabı ile bize
kıyametin ne zaman kopacağıyla ilgilenmek yerine, ondan sonrası için ne
hazırladığımızı sorgulamamızı öğütlemektedir..."
25/10/2016 günü yazıp blogspotumda paylaştığım
(http://dilinkemigiyok.blogspot.com.tr/2016/10/dinin-muhabbetini-seviyoruz.html)
yazımda ben de bu konuyu dert edinmiştim. Derdimiz ortakmış meğer. Bu içerikli
bir hutbeyi konu olarak seçen Diyaneti ve başlığa uygun bir şekilde hazırlayan
"Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünü" tebrik etmek lazım. Bu demektir ki
son zamanlarda kendini hissettirmeye çalışan Diyanet, artık bundan sonra bize
ayakları yere basan bir din ve peygamber anlatacaktır. Dinin sahih kaynaklardan
doğru anlaşılmasını bu konuda otorite olan bu kurumumuz dert edinerek toplumsal
yaralarımıza parmak basacak demektir.
Böylesi hutbelerin arkası gelir inşallah! Teşekkürler
Diyanet İşleri Başkanlığı, teşekkürler Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü!.. 28/10/2016
*29/10/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
*29/10/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder