30 Eylül 2016 Cuma

"Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedirmem kimseye..."

Şehir merkezinde bir okulda bölüm şefi iken vekillik yapan bir akrabasının gücüyle bir ilçeye ilçe milli eğitim müdürü olarak atandı. İlçe şehir merkezine 35-40 km'lik bir mesafede. Çalışan öğretmenlerin ve yöneticilerin % 80'i şehir merkezine gidiş geliş yapıyordu. Kerameti, siyasi akrabasından menkul bölüm şefi de MEM olduktan sonra diğer personel gibi gidiş geliş yapmaya başladı.

Her şubat ve yaz dönemi eş durumundan ya da normal tayinden ataması yapılan öğretmenler yeni görev yerine gitmek için ayrılacakları zaman yolluk talebinde bulunurlar. Gidiş geliş yaparak görev yapanlara "Size yolluk ödemesi olmaz. Çünkü siz ikamet ettiğiniz yere gidiyorsunuz. Eğer isterseniz bir günlük gidiş-geliş ücreti alabilirsiniz" şeklinde cevap verirdi sayın ilçe milli eğitim müdürü.

Personel ayrıldıktan sonra arkasından "Ben burada tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyorum, bu konuda çok hassasım, babamın oğlu gelse ona yolluk ödemem" derdi yanındakilere. Zaman zaman böylesi konuşmasına ben de şahit olur ve şu dünyada ne dürüst insanlar var derdim.

Ben ayrıldıktan nice sonra sayın ilçe milli eğitim müdürünün akrabası vekil listesine giremediği için bizim şef görünümlü müdürün de görevlendirilmesi uzatılmamış. Şu kapı, bu kapı derken daha önce açılan kapılar kendisine bir bir kapanmış. Gelirken ben bu görevi hak ediyor muyum, dayım olmasaydı ben burada olur muydum diye düşünmeyen bizim şef, bu durumu bir türlü hazmedemez. İlçe için neler neler yaptığını anlatır durmadan. Nihayet yerine bir başkası görevlendirme olarak gelir, kendisine de eski asli görevine geri gitme kalır. Doğaldır bu. Biri gelir, öbürü gider. Kişi nasıl geldiyse öyle gider.

Şefimiz ayrıldıktan sonra ilçede çalışan biri ile bir vesileyle karşılaştım. "Ayrılırken ne kadar para aldı biliyor musunuz" dedi bana. Hayır dedim. "16 bin lira aldı" dedi. Bu ne parası deyince "Geçici görevlendirme ile geldiği için çalıştığı her gün için yolluk ve yevmiye almış" dedi. İyi de kardeş, bu adam oraya kendi isteğiyle gelmedi mi, hatta yolluk yevmiye  almayacağına dair yazı da almışlardır kendisinden dedim. "Aynen öyle olmuş, verilen dilekçenin herhangi bir anlamı yokmuş, kişi belediye sınırları dışarısında görevlendirildiği zaman 'Yolluk-yevmiye istemiyorum' dese de alabiliyormuş" dedi. Arkadaş, bu yolluk yevmiye alan kişi o ilçede görev yapmış gidiş geliş yapan hiç kimseye yolluk ödemedi, hatta tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyorum derdi. Kendisi de gidiş geliş yapıyordu. Şimdi ne değişti deyince dostum: "Görevlendirme uzatılmayınca o dediğini yaladı be hocam, tüyü bitmemiş yetimin hakkı kalmadı, anla artık" dedi.

Alınan paranın teyidini bir kaç kişiye daha sordum. Maalesef doğru imiş...

Afiyet olsun müdürüm! 30/09/2016

29 Eylül 2016 Perşembe

Vakit geçiremiyorum, iş arıyorum diyenlere... Alın tam size göre bir iş

Kurban bayramı sonrası ilk iş günü üzerime kayıtlı elektrik aboneliğini sona erdirmek için öğle vakti merkez MEPAŞ'a gittim. İçerisi ve dışarısı insan kaynıyordu ama sıramatik diye bir şey var, gider alır, sıramı beklerim. Sonra bu bekleşenlerin derdi başkadır dedim. Sıramatikteki abone işlemlerine bastım. Sol resimdeki sırayı verdi bana. Rakam yüksek ama o kadar çalışanın olduğu yerde 616.sıra ne olur ki dedim.

Hava almak için bahçede bulduğum küçük bir boşlukta kendime bir yer buldum. Kağıda tekrar baktım. Ne de olsa bekliyorum. Bu bekleme esnasında cebimdeki lüzumsuz kağıtları da atarım, daha başka meşgale de bulabilirim dedim kendi kendime. Evet 616.sıramın altındaki bekleyen  336 kişi sayısını görünce nutkum tutuldu. Bir saat kadar oyalandım. İçerideki sıraya ara ara göz attım. 10-15 kişi ancak ilerleyebilmişti. Böyle olmayacak, hiç olmazsa suyu kapatayım diyerek KOSKİ binasına yürüdüm.
KOSKİ'deki kalabalık da MEPAŞ'ı andırıyordu. Şansımı deneyeyim, buradan da bir sıra alayım. Arası 500 metre kadar. Bir elektriğe, bir suya giderim. Bugün bu ikisini halledersem doğal gaz da bir başka güne kalsın dedim. Sıramatikte daha önce basılmış, ama kağıdı alınmamış bir abonelik işlemleri buldum, onu alıp bulabildiğim bir kenara dineldim.
Beklerken numara sırasına baktım. 409 yazıyordu. Boş diye aldığım kağıdın sırası geçmiş anlaşılan diyerekten sıramatiğe giderek yeniden bir sıra aldım. Bu sefer 108 numarayı verdi. Rakam 400'ün üzerinde. MEPAŞ'taki gibi bekleyen sayısı da yazmıyor. Bu işte bir anormallik var dedim kendi kendime. Bir taraftan da hemen çağırılabilirim düşüncesiyle görevlinin isteyeceği belgeyi doldurmak için bir masa arıyorum. Küçük bir sehpa buldum. Onu aldım. Hemen doldurdum. Ara ara da hem ekrandaki sıramatiğe bakıyorum, hem de elimdeki sıra kağıdına. Yanımdaki ihtiyar amca, sen daha benden sonrasın. Sana sıra çok dedi. Amcanın sırası da 80.sıralarda. Bu rakamlar hiç yazmıyor, sıra geçmiş olmalı dedim. Yanlışlık yok, ekran her 500'de sıfırlıyor, sonra yeniden birden başlıyor, sana daha iki yüz kişiden fazla sıra var dedi. İkinci kez nutkum tutuldu yine. Ne diyeceğimi şaşırdım. Ne yapayım diye düşünürken amca, Avrupa'da böyle değil, orada sıra bekleyenler olunca  müdürüne varıncaya kadar tüm görevliler gelir, iş yapar, sırayı hemen eritirler dedi. Ardından da nerelisin diye sordu. Memleketimi söyledim. Asker arkadaşı varmış bizim oradan amcanın. Tanır mısın derken amca sordukça sormaya, anlattıkça anlatmaya başladı. Garibim ne kadar süredir bekliyor kim bilir. Sıkılmış vakit geçirecek birini arıyor. Zaten nerelisin dendi mi bil ki arkası gelecek demektir. Amca ben sana bir çay getireyim deyip kalktım. Ona bir çay getirdim. Amca benim elektrikte de bir sıram var ona bir bakayım diye müsaade aldım. MEPAŞ'a geldim. Saat 16.00'yı geçmiş olmasına rağmen ekrandaki sıra hala 400'lere varmamıştı.

Ne elektriği ne de suyu kapatabilirim, doğal gaza gitsem aynı durumla karşılaşırım diye düşünürken saat 16.30 oldu. Ayaklarım geri geri giderek Enerya'ya vardım. 2200'lerde bir sıra aldım. Buırası diğerlerine rahmet okutacak diye içimden geçirirken ekrandaki sıranın çok hızlı hareket ettiğini gördüm. Çalışan sayısı diğerlerine göre daha fazla idi. 10 dakika içerisinde sıram geldi. Hele şükür! Doğal gazı kapatma işini bari becerebilmiştim akşama kadar. Yarım günde bir iş yapabilmenin sevinci ve mutluluğu içerisinde evimin yolunu tuttum, elektrik ve su abone işlemlerini bir başka gün yaptırırım diye.

9 günlük bayram tatili herkesi ilk iş gününe toplamıştı anlaşılan. Ben de abone işlemlerini yapacak bir başka gün bulamamışım gibi tatil sonrasına denk getirmişim nedense. Siz siz olun. Abonelik işlemleriniz olursa sakın ola ki tatil sonrası ilk iş günü halletmeye kalkmayın. Yok benim işim yok, beklerim, bu iş tam bana göre, zaten vakit geçirecek yer arıyorum, hem bekleşen insanlarla tanışırım diyorsanız  Amerika'yı yeniden keşfe gerek yok, arife tarif gerekmez. Lütfen MEPAŞ'a, KOSKİ'ye uğrayın.

KOSKİ'deki kalabalığı anlarım devlettir, hantaldır, doğasında vardır derim de. Özelleşen MEPAŞ'taki kalabalığı hiç anlayamam. Yoksa özelleştirme dedikleri bu mu?

Arkadaş! Nereden aklına geldi bu sıramatik numaralarını fotoğraflamak derseniz, benim gibi sıra beklerseniz avarelikten siz de çekersiniz...

Size iyi hoşça vakit geçirmeler!... 29/09/2016

Milli meselemiz: Eğitim ve öğretim (1) *


Yeni eğitim ve öğretim yılının başlaması sebebiyle eğitim ve öğretimdeki eksikliklere dikkat çekmek; öğrenci, veli ve öğretmenin birbirlerine karşı  beklentilerine işaret etmek için gazetemizde “Eğitim ve öğretimde nakısalar meydana gelmesin,” “Bugün okullu oldum,” “Çocuğumu çocuğunuz bilin,” ve  “Emanetiniz emanetimdir” başlıklı peşi sıra dört yazı kaleme aldım. Aynı konuda arka arkaya yazılan yazılar belki biraz sıkıcı gelebilir  ama eğitim ve öğretim bizim milli meselemiz ne de olsa.

Ülkemizde her konu uzmanına bırakılırken tıp, eğitim-öğretim ve din alanında herkesin konuştuğunu görmekteyiz. Hele bir hasta olmaya gör: Şu doktor iyi, şu kötü, ameliyat ol veya olma, şu şu otu şöyle kaynatacaksın...gibi tavsiyelere muhatap olursun. Hem de ücretsiz muayene... Eğitim ve öğretim alanında: Eğitim şöyle olmalı, öğretmenler iyi değil, şu kadar tatil yapılıyor, durmadan para istiyorlar, okullar temiz değil, zaten müdür de iyi değil, ben öğretmen olsam bundan daha iyi yaparım... gibi nutuk ve serzenişlerin sayısı belli değil. Hepimiz eğitimin uzmanıyız görünürde. Din alanında örnek vermeye gerek yok, bu konuda da hepimiz allame-i cihanız  zaten...

Devlet-millet, anne-babalar, eğitimciler geçmişte olmadığı kadar öğretime önem verdiğimiz bir süreci yaşıyoruz. Hepimizin ortak görüşü eğitimde sıkıntıların olduğudur. Bunun farkında olan devlet okulları fiziki olarak iyileştirmek, derslik ihtiyacını gidermek ayrıca okulların temizlik, kırtasiye, yakıt, su ve hizmetli sorununu çözmek için kesenin ağzını açtı nice zamandır. Teknik alt yapıda gözle görülür iyileştirmeler yaptı. Sistem değişikliğine giderek haftalık ders saatlerini artırdı. Derslerin öğretim programlarını ve sınav sistemini değiştirdi. Atamalarla yöneticilerini yeniledi. Vatandaş da çocuğunun iyi bir eğitim ve öğretim alabilmesi için saçını süpürge etmektedir. Eğitimin içinde olan-olmayan herkesteki ortak kanaat eğitim ve öğretim iyi değil, iyileştirilmesi lazım. Gördüğüm kadarıyla herkesin güzel temennileri ve beklentileri var. Fakat nedense bu kadar bileşenlerin önem verdiği  bir eğitim ve öğretimden maalesef istenildiği kadar verim  alınamamaktadır.

Toplumda yine bir furyadır gidiyor. Herkes bulunduğu yerde kendisini bulunmaz Hint kumaşı sanıyor. Kendisini vazgeçilmez görüyor. Söze “Ne iş yapıyor ki” diye başlayarak hep başka meslek erbabını kötülüyor.  Ne devlet adına iş yapan yetkililer kendini sorguluyor, ne vatandaş kendisini hesaba çekiyor, ne de öğretmen ve okul yöneticisi nerede eksiklik yapıyoruz şeklinde bir öz eleştiri yapıyor. Hep kendimizi temize çıkarıp başkasını suçlamaya çalışıyoruz. Hiç birimiz burnundan kıl aldırmıyor. Halbuki bir yerde başarı-başarısızlık varsa suçu tek tarafa yıkmaktan ziyade eğitim ve öğretimin içinde ve dışında tüm paydaşların az veya çok olumlu-olumsuz bir etkisi/katkısı vardır. Başarının sahibi çoktur. Fakat başarısızlığın sahipleneni maalesef yoktur. Toplum olarak başarısızlığa kılıf bulmada, gerekçe hazırlamada ve suçlu bulmada yine üstümüze yoktur. Mazeret bulma sadece o an için egomuzu tatmin eder. Başkasını ikna ettik derken aslında kendimizi kandırıp topu taca atıyoruz. Yukarıdan aşağıya bir suçlama, aşağıdan yukarıya bir suçlamadır gidiyor hep. Keşke suçlama ve eleştiriyle birlikte başarı gelseydi gam yemezdim gerçekten. Suçladığımız insanların onurlarıyla oynarız. Onuru incinen insandan hiçbir zaman verim beklenemez. Suçlanan insan hata üstüne hata yapmaya devam eder.

Devlet, vatandaş, öğretmen, yönetici, öğrenci kim olursak olalım, iyi bir eğitim ve öğretim bekleyen hepimiz ilk önce  taşın altına elimizi koyarak bulunduğumuz mevkideki sorumluluğumuzu vicdani sorumluluk çerçevesinde  en iyi şekilde ifa edelim. Kendimiz yaptığımız işi düzgün yapalım, birbirimize güvenelim, gizli ajanda taşımayalım, öğretim için gösterdiğimiz gayretin birazını da hep ihmal ettiğimiz eğitime verelim.  Eğitim sistemi üzerinde sonuç almadan sık sık değişiklik yapmayalım.  İyi arayan, iyinin peşinde olan herkes aynaya bakarak ilk önce kendimiz iyi olalım. (Bir sonraki yazımda -fırsat bulursam- eğitim ve öğretimde çözüm önerilerine değinmek istiyorum.)

* 01/10/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.