19 Temmuz 2016 Salı

Gözü dönmüş bir cani topluluğunun cinnetini izledik milletçe *


15/07/2016 gecesi  canlı yayında aksiyon filmlerini aratmayacak bir korku, bir heyecan, kaos ve macera ortamını yaşadı tüm Türkiye. Gözü dönmüş bir grubun tankla, tüfekle, uçakla Türkiye’nin altını üstüne getirmek için çılgınca hareket ettiğini gördü millet. 16 yaşında 80 ihtilalini, 97 post modern  darbesini yaşadım. Böylesini de ilk defa gördüm.  Hayretle ve ibretle izledim gözümü kırpmadan sabaha kadar.

Savaşlarda dış düşmanlara karşı kullanın diye milletin emanet ettiği  F-16 uçaklarının; tüm stratejik noktaları bombaladığı, kendi  insanımıza bomba yağdırdığı,  sivil vatandaşa rastgele silah çektiği, insanların üzerine tankları sürdüğü, kendi mesai ve meslektaşlarını etkisiz hale getirdiği ve öldürdüğü, milletin meclisini bombaladıkları bir geceyi yaşadık milletçe. Bir olaya, bir fikre katılmasam da kendimi karşı tarafın yerine koyar, anlamaya çalışırım çoğu zaman. Ben bu geceyi anlayamadım, cehaletime verin. Küçük dilimi yuttum desem yeridir. Akıl tutulmasıydı bu görünen. Aklını kiraya veren emir erlerinin intihar eylem planı idi. Kendisi intihar ederken milyonları da peşinden sürüklemeye çalışan bir intihar.

Anlayamadığım sadece kendi vatandaşına silahın çekilmesi, bombaların yağdırılması değildir. Türkiye’ye içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı önlem almak ve deşifre etmek için kurulmuş olan istihbarat teşkilatlarımızın uyumasını da anlayamadım. Gerçekten son ana kadar neredeydi bu birimler? Bu ülke haini bol bir ülke biliyorsunuz. Uyuma ve gaflette bulunma gibi bir lüksleri olabilir mi? Eğer uyuyacaklarsa bırakın bu görevinizi. Bu millet bu görevi layıkıyla yapar. İnanmıyorsanız bakın günlerce millet meydanlarda nöbet tutuyor. Üstelik meccanen… 

Hiç anlayamadığım bir diğer husus, aklını kiraya veren insanların çokluğu. Allah’ın insana verdiği, diğer varlıklardan ayırt eden en önemli özellik olan bu nimeti elinin tersiyle iten, bir başkasının aklına ram olmuş milyonlar var. Bu başarısız darbeyi yapanlar işin nereye varacağını hesaba katmadan; neden, niçin, niye demeden  “Vardır bir hikmeti” diyerek akılsızca hareket eden beyinsizlerdir. Bana en zararlı insan kimdir deseniz; aklını kiraya veren, sorgulamayan insan derim. İçimizdeki bu beyinsizler yüzünden tüm millet helak ediliyor. Bu toprağın insanı olmayan bu hainlerin kökü dışarıda gövdesi bizde maalesef. İlk günün bilançosu: 145’i sivil olmak üzere 208 şehit, 1491 yaralı. Ekonomik ve mal kaybını saymıyorum bile. Değer miydi bir ikbal kazanmak için bu kadar cana kıymaya? Okumuş bir yere gelmişler ama adam olamamışlar insan görünümlü bu heyula yaratıklar. Bu yaptıkları bu millete yapılmış bir ihanettir. Hain insana kucak açanın ihaneti,  bir gün mutlaka kendisini de bulur. Çünkü hain hep ihanet üzere yaşar.

Bu menfur olayda beni derinden memnun eden olaylara da şahit oldum. Son yıllarda bir araya gelemeyen, ortak bildiri hazırlayamayan siyasilerimiz darbeye karşı ortak bildiri yayımladılar. Olayların başladığı ilk andan itibaren  meydanları boş bırakmayan; tankın üzerine çıkan, ölümü göze alan ve  ölen  her düşünceden insanımızın mücadelesi sevindiriciydi gerçekten. Basın bu sefer darbe şakşakçılığı yapmadığı gibi darbeye karşı bir tavır sergiledi, halkı yönlendirdi ve bilgilendirdi. Darbenin içerisinde yer almayan ve darbeye karşı çıkan, ölümüne mücadele eden askeri erkanı ve emniyet güçlerini de  takdir etmek gerek gerçekten. Şapkasını alıp gitmeyen, mücadele için halkı  meydanlara çıkmaya davet edip ölümüne mücadele eden cumhurun başını alkışlamak lazım darbenin önlenmesinde.  

Darbe konusundaki bu birlikteliğimiz devam ettiği müddetçe, başarısız olan bu darbe süreci tam anlamıyla atlatılırsa eğer;  bundan sonra bu ülkede ne  asker içinden bir cunta, ne de  emir-komuta zinciri içerisinden bir asker darbeye teşebbüs edebilir…

Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Allah birliğimizi daim eylesin. Beterinden korusun bu ülkeyi. 19/07/2016

* 20/07/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

15 Temmuz 2016 Cuma

Egosuna teslim olmuş acınası insan tipi

Ne kadar kendimizi anlatmaya çalışsak da, benim egom yok desek de her birimizin içinde kimsenin anlayamadığı, kendimizin de çözemediği, zaman zaman kendimizi sıkıntıya sokan egolarımız vardır.

Bu egonun en büyük destekçisi nefistir. Hani şu kötülüğü emreden var ya. İşte o. Bu nefis destekli enaniyetimiz çoğu zaman eşimizle, dostumuzla, kardeşimizle, çalıştığımız yerdeki diğer insanlarla karşı karşıya getirir. Etrafımızda kimse kalmasa da bu ego hep: "Sen haklısın" dedirtir insana. hatta insanlar bu nefis takviyeli ego ile karşı karşıya gelmemek için çalıyı dolanmaya karar verip yolunu değiştirse yine ego: "Bak, gördün mü, sana bir şey diyemiyor, çünkü utanıyor, demek ki sen doğru yoldasın" dedirtir insana. Hatta had bilmezlik içerisinde sana ulu orta şeyler de söyletir. İnsanlar sustukça bunun egosu tavan yapar. Hep insana, "Bak gördün mü haklısın, doğru yoldasın" dedirtir insana. Hatta etrafında bulunan eş, dost, çalışan uzaklaşsa kimse kalmasa da "Bana ne oluyor, herkesi küstürdüm" bile dedirtmez. İnsanın önünü perdeler. Gerçekleri görmesinin önüne engeller çıkartır. İşleri ters gitse de, yaptığından iç huzuru duymasa da insana kendini dinletmez, kişiyi kendi haline bırakmaz. 

Dediğim dedik, çaldığım düdük misali gerekirse pire için yorgan yakar, etrafına ışık vermez. O değilden kendisiyle konuşan insanlarla tatmin bulmaya çalışır. Asla bir başkasının gönlünü alayım yoluna gitmez. Çünkü kendi haline kaldığı zaman duyduğu aşağılık kompleksini etrafındaki insanlardan çıkartma gibi bir tiğniyete bürünür. Kimsenin yaptığı işi beğenmez. hep "Ben olsam, şöyle yaparım" şeklinde "Ben, ben, ben" der. Gururu öz eleştiri yaptırmaz. Burnunun dikine gitmeye çalışır. battıkça çıkıyorum, çıkacağım sanır. Çünkü gururu ona hep" Aslında sen şurada olmalıydın, insanlar senin hakkını yediler, ben en iyi yerlere layığım, insanlar bir yerlere bir şey bilmeden geliyorlar, bendeki yetenek kimsede yok" havasıyla yoluna devam eder gider. Eğer buna yol denirse.

Bu tipler kendiyle de barışık değildir. Hayattan kolay kolay da zevk almazlar, Gururu esas mesleğini yapmasının da önüne geçer. İnatçıdır, aynı zamanda kincidir. Kendi yaşantısından kendisinin bile memnun olmadığı kritiğini vicdanının yapmasına imkan vermez. 

Kendisine aşık denebilir böylelerine. Hem de gözünün önünü göremeyecek kadar. 15/07/2016

"Bıraktığın zaman evinin yolunu biliyorsa o kimse geri zekalı değildir..."

Teog tercihleri başladı. Lisede iyi bir okulda okuyabilmek için tercih yapmaya gelen veli ve öğrencilere rehberlik yapmaya çalışıyor bir çok okul yönetimi. Konya merkezde en düşük yüzde ile alan okulun geçen yıl ki yüzdelik dilimi 24,21 olarak görünmektedir.

Yüzdelik dilimi 40-60 aralığında olan öğrencilerden büyük bir kısmı genel Anadolu Liselerini tercih etmek istemektedirler. En düşük Anadolu Lisesi yüzdesi % 24 lerde olduğu dikkate alınırsa bu öğrencilerin Konya merkezindeki herhangi bir Anadolu Lisesine yerleşebilmeleri mümkün görünmemektedir. Puan ve yüzde aralığına göre öğrencilerimizin İmam hatip Liselerini tercih etmelerini istediğimizde öğrenci ve veli istememektedir. Ya da veli istese de öğrenci istememektedir. Niçin istemiyorsun dediğimizde: "Ben o okulu yapamam, orada ezberler varmış, benim ezberim iyi değil, o okulda Arapça var. Ben yapamam. Zaten o okulu zor diyorlar. Bu yüzden gitmek istemiyorum" cevapları alıyoruz. Dilimin döndüğü kadarıyla öğrenciye, zor beynimizde oluşturduğumuz algılardan ibaret. Ben de o okullardan mezunum, hiç zorluğu yok. Zaten Kuran okumayı biliyorsun. Senin için o okul daha kolay olacak, üstelik sana da yakışır" dememe rağmen ikna edebildiğim öğrenci ve veli olduğu gibi ikna edemediklerimin sayısı da epey var.

Bugün her bölgede öğrencilerin ulaşım yönünden  gidebileceği evine yakın okullar olmasına rağmen ailesi istese de bu okulları bazı öğrenciler niçin tercih etmeye yanaşmamaktadır? Öyle zannediyorum ki, İmam Hatip Liselerine halihazırda devam eden, dersleri iyi olmayan vasat ya da vasata yakın bazı öğrencilerin yaptıkları kötü propaganda etkili oluyor  diye düşünüyorum. Geçen yıl yapılan bir müdürler kurulu toplantısında İHL müdürlerinin mevcut öğrencilerine bu durumu anlatması ve tedbir alması yönünde bir konuşmam olmuş, yetkililer de notları arasına almışlardı. Anladığım kadarıyla pek etkili olmamış ya da üzerinde durulmadı. İkinci bir neden bu okullarda K. Kerim ve Arapça gibi dersleri veren meslektaşlarımın bu dersleri sevdiremediğidir. Bildiğiniz gibi bir dersi sevmenin birinci yolu kişinin kendisini sevdirmesi ve dersin önemini izah etmesidir. yani iletişi eksik etmemesidir. Öğrencilerin seviyesine inebilmesidir. Öğrenci milleti öğretmenini sevdi mi dersi de sever. Ölümüne o derse çalışır. Dersi başaramasa da öğretmeninin emek sarf ettiğini, kendisinin iyiliği için çaba gösterdiğine inanır, dersi zayıf da olsa öğretmene ve bu okullara karşı tavır almaz. Üçüncü bir neden dersin bazı öğretmenler tarafından zorlaştırılmasıdır. Sınıfın seviyesine göre sınavlarda soru hazırlayabilmek önemlidir. Bir desten sınıfın büyük bir çoğunluğu zayıf almışsa öğrencinin "Zaten bu ders herkesinki zayıf. Kimse iyi not alamıyor" gerekçesini söylemesine imkan verebiliyor.

Bu konunun etkili-yetkili ve işin mutfağında olan kişiler tarafından iyi incelenmesinde fayda vardır. Bu okula geldikten sonra öğrenci bu okullardan ayrılmamalıdır. Ayrılmak isterse de o okullarda görev yapan meslekçilere gönül koymadan ayrılmalıdır. Niçin ayrılıyorsun diyenlere: Ben bu okulu seviyorum, ama derslerini yapamadım, o yüzden ayrılıyorum" diyebilmelidir.

Bu okullarda öğrencilere adam adama markaj diyebileceğimiz şekilde bireysel danışman öğretmenlik sistemi uygulanmalıdır. Herhangi bir derdi olan öğrenci ilk önce danışman öğretmenine derdini anlatabilmelidir. Öğretmen öğrenci ile belirli periyotlarla bir araya gelebilmeli, durum değerlendirmesi yapabilmeli, öğretmen gıyabında öğrencisini izleyebilmelidir. Öğrencisinin velisi ile irtibatı kesinlikle bırakmamalıdır.

Bu okullarda baskı şiddet, hakaret olmadan, öğrencinin öz güveni yok edilmeden  okul ruhu oluşturulmalıdır. Kuru nasihatten öte uygulamalı örneklik ön planda olmalıdır. Giyim-kuşam konusunda  akran eğitimi, zamana bırakma tedriciliği esas alınmalıdır.

Öğrencilerden hiçbir şey olmaz, başarıları düşük, ahlakı iyi değil düşüncesinde olan öğretmenler var ise onları bu düşüncesinden vazgeçirmek gerekmektedir. Öğrencini akademik başarısı iyi olmayabilir, pekala huy güzelliği kazandırılabilir. Bu tür öğrencilere bakış açımız Süleyman Hilmi TUNAHAN'ın "Bıraktığınız zaman evinin yolunu bulabiliyorsa o kişi geri zekalı değildir, bizim öğrencimizdir, alın getirin, eğitelim" bakış açısı hakim olmalıdır. Çocuğun bir alanda başarılı olamaması işe yaramaz düşüncesine sevk etmemelidir. Mutlaka çocuğun başarabileceği alanlar vardır. Öğrenciyi bu alanlara kanalize edebilmek ve bu konuda rehberlik yapabilmek önemlidir.

Bu okullarda çalışanlar öz verili çalışmalı, ibadet niyetiyle çalışan olmalıdır. Çocuklarda görmek istediğimiz başarı ve davranışın hemen olmasını beklememek lazım. Çünkü eğitim uzun soluklu bir süreçtir. Meyveleri çok sonra yenebilir. 15/07/2016