Asalım mı keselim mi ya da kaynatıp suyunu mu içelim? Kimdir, necidir, bunlar? Biz bunlardan nasıl kurtulacağız? Vatandaşlık verilsin mi verilmesin mi? Vatandaşlık verilirse bunlar oylarını kime verirler? 7'den 70'e oturup kalkıp içimizdeki sayıları 3 milyonla ifade edilen mültecilerden dem vuruyoruz. Neler demiyoruz neler!
Bu ülke insanının hakkını teslim etmek lazım. Yine her konuda olduğu gibi ikiye bölündük: vatandaşlık verilsin. Yok verilmesin şeklinde. İkiye bölünme konusundaki istikrarımız takdire şayan. Tek Allah'ın birliği konusunda halihazırda ittifak halindeyiz. Eğer bir siyasi bu konuda bir tartışma başlatırsa birliği konusunu da gerekirse tartışma konusu yaparız. Çünkü damarlarımızda kan, yüzümüzde bet beniz kalmaz eğer aynı görüşte olursak.
Mültecilik konusu savaşan devletlerin komşu devletlere zorunlu bir hediyesidir. Süper güçler ülkeleri kan gölü haline dönüştürür dünyalık menfaatleri için. Ceremesini de sivil halk çeker. Kimi göç eder, kimi de bir kör kurşuna duçar olur. Mezarı bile bulunamamasına dünyaya veda eder. Suriye'deki savaş, birbirlerini öldürme savaşıdır. Kimse düşmanını öldürmüyor, birbirini öldürüyor. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Adamlar memleketlerinde kalsa sakal, başka bir ülkeye terki diyar eylese bıyık. Çoğumuz oturup kalkıp Suriyeliler'e kızıyoruz, savaştan kaçtılar diye. Adamlar kiminle savaşacak belli değil. Sonra yapacakları savaş, galibi olmayan bir savaş olacaktır. Geçen gün Milli Eğitim Bakanı açıkladı: Güneydoğu'ya ilk defa atanan öğretmenlerin % 90'ı bir yıl içerisinde eş durumundan Batı'ya geliyor diye. Çocuğumuzun tayini, askerliği Doğu'ya çıksa hop oturup hop kalkıyoruz. Gerekirse naylon evlilik yapıp eş durumundan dolayı oradan kaçmaya çalışıyoruz. İşte Doğu da bizim memleketimiz. Niçin durmuyoruz orada... durmadığın, emek sarf etmediğin memleket senin değildir. Ben durmayayım orada bir başkası dursun dersen daha çok beklersin.
Anadolu tarih boyunca göçler ülkesi olmuştur. Her millete kucağını açmıştır. lanetlenmiş kavim olarak bilinen Yahudilere bile sınırları açmıştır Osmanlı döneminde. Nazilerden kaçanlara da kol kanat germiştir Türkiye Cumhuriyeti. Eskiden bu milletin özelliklerini sayarken bir tanesi de misafirperverlikti. Ne oldu bize. Adamlara bir ekmek veriyoruz dokuz tokmak vuruyoruz. Ekonomisi kendi kendine bile yetmeyen, cari açık veren bir ülke aynı anda 3 milyon savaş mağduruna misafirperverlik yapıyor, kimseye el avuç açmadan. Tarih bu ülkenin bu mültecilere yaptığını sitayişle yazacaktır. Zaman zaman Avrupa'da, şimdilerde ABD'de ortaya çıkan ırkçı yaklaşımlardan kaçınmada fayda vardır. Almanya'da Dazlakların bizim gurbetçilerimize yaptıklarını nasıl ki kabullenemiyor isek bizim de empati yaparak ülkemizdeki mültecilere aynı muameleyi yapmamamız gerekir.
Şunu açıkça söyleyelim ki, Türkiye'nin Suriye politikası iflas etmiştir. Suriye'de kim galip gelirse gelsin ABD ve batılı devletler galip gelmiş olacaklardır. Çünkü bu savaşta Türkiye tek ata oynarken bizimle beraber yola çıkan süper devletler 10 ata oynamıştır. Savaşı 10 attan biri kazanacaktır.
Devlet Suriyeli mültecileri vatandaş olarak alacak görünüyor. Hükümet doğru yapar ya da yanlış. Meclisteki çoğunluğuna güvenerek bu mültecilere vatandaşlık verebilir. Vatandaşlık verildikten sonra olması muhtemel risklerin olmaması için ne gibi tedbirler ve yaptırımlar alınmalıdır önerileriyle çıkmak lazım kamuoyunun önüne. Mülteci sorunu dolayısıyla Pakistan'ın içine düştüğü durum iyi irdelenip aynı duruma düşmememiz için uygulanabilir kurallar ortaya koymak gerekir.
Ülkemizdeki mültecilere vatandaşlık verilecekse;
Kimin, nerede kaldığı belli olmalıdır. Hepsinin parmak izi alınmalıdır. Suça karıştığı tespit edilenler sınır dışı edilmelidir. Dilencilik yapmaları yasaklanmalıdır. Çocuklarını okula gönderme zorunluluğu getirilmelidir. Türkiye'deki zenginlerin ikinci hanım olarak Suriyeliler ile evlenmesi yasaklanmalıdır. Belli bir yıl bu ülkede kalıp suça karışmayanlar vatandaşlığa alınmalıdır. Devlet yardımı var ise vatandaşlığa geçtikten sonra yardım kesilmelidir. Suriyeliler'den ucuz işçilik olarak faydalanmanın önüne geçilmelidir. İmkanı olmayan mülteci ve kendi insanımıza belli bir süre yardım yapılmalıdır. Devlet başta Suriye olmak üzere Irak gibi yerlerde savaşın sona ermesi için diplomasi yürütmelidir. Savaş bittikten sonra mültecilerin ülkelerine dönmeleri için devlet teşvik yapmalıdır. Vatandaşlar vatandaşlık meselesi gündeme gelmesiyle birlikte ülkenin değişik yerlerinde meydana gelen provokatif olaylara karşı uyanık olmalıdır. Bu ülkenin insanı mültecilere karşı düşmanca tavır içerisinde olmamalıdır. Yardım yapıyorsa başa kakmasın. Yapmıyorsa zaten hiç konuşmasın. Devlet Suriyeliler'den önce bana fazla verip onlar geldikten sonra paramı azaltmadı. Gelip evime oturmadılar, beni evimden çıkarmadılar. Onların durumuna bakıp kendi halimize şükredelim. Bu memleketin kıymetini bilelim. Birbirimize düşmeyelim. Bu ülkenin tüm etnik grupları bu ülkede bir ve beraber yaşamanın üzerinde duralım.
Allah kimseyi vatanından etmesin. 13/07/2016
13 Temmuz 2016 Çarşamba
12 Temmuz 2016 Salı
Kimler din eğitimi vermelidir?
Vatandaşımız yeme içme gibi ihtiyaç duyar din eğitimini öğrenmeye. Çocuğuna karşı görevlerinden biri olarak görür bu işi. Belki arkamdan bir Fatiha okur muradındadır. Hayırlı evlat olsun derdindedir. 7'den 70'e diz çökeriz hocaların önünde. Rahmetli babam o yaşında namaz sürelerini unutmuş muyum der, önümde diz çökerdi. Saygısı bana değil, okuduğu sürelere idi. Doğru dediğimde çocuklar gibi sevinirdi. Milletimiz dinini öğrenmeye aşıktır desem mesele daha iyi anlaşılır.
Geçen bir yazımda "Din eğitimi anlayışımız çocuklarımızı dinden soğutmasın" başlıklı bir yazı kaleme almış, din eğitimi verilirken iyi niyetle öğrensinler diye yaptığımız bazı tasarrufların çocuklarımızı dinden soğutmaya sebebiyet verdiğini/verebileceğini, bu yüzden çocukların seviyesine inmek başarıyı getiren en önemli faktör olabileceğini, sevdirmek en önemli olabileceğini izah etmeye çalışmıştım.
Malumunuz olduğu üzere okullarda bir dersi sevmenin yolu öğrencinin öğretmenini sevmesinden geçmektedir. Din eğitimi ve öğretiminde de ders veren hoca mutlaka önemlidir. Bir şeyi öğretene biz hoca ya da öğretmen deriz. Din eğitimini veren öğreticilerde hangi özellikler olmalıdır?
Din eğitimini veren kişi her şeyden önce:
* Çocuğun seviyesine inebilen olmalıdır.
* Dersi öğretmekten önce kendisini sevdirmelidir.
* Yaşantısıyla örnek olmalıdır.
* Vatandaştan, veliden ve öğrenciden herhangi bir ücret almamalıdır.
* Dayak ve hakarete başvurmamalıdır.
* Dersini vermeyen öğrenciye öncelikle tatlı ve nazik bir dil kullanmalıdır.
* Namaz kılma, başını örtme vb sorumluluklarını yerine getirmede öğrenciye baskı yapmamalıdır.
* Kur'andan önce sevgiyi, saygıyı, doğruluk, güvenilirlik, temizlik, yardımseverlik, başkasını rahatsız etmeme gibi iyi hasletleri örneklendirerek öğrenciyi işlemelidir.
* Veren el olmalıdır.
* Namaz kılmanın, Kur'an öğrenmenin önemi öğrenciye kavratılmalıdır.
* Ödül ve cezada anlatılabilir ölçüler koymalıdır.
* Yaptıklarında öğrenciyi ve veliyi ikna edebilmelidir.
* En az İlahiyat fakültesi ve dengi bir okuldan mezun olmalıdır.
* Belli yaş grubunu okutan öğreticiler olmalıdır. İlkokul seviyesindeki öğrencileri okutan ayrı, ortaokul ayrı, lise ayrı, genç ve yaşlıları okutanlar ayrı olmalıdır. Çünkü aynı kişi her yaş grubundaki kişilerin seviyesine inemeyebilir.
* Yeterli donanım ve birikime sahip olmayan, ehliyetsiz kişilere görev verilmemelidir.
* Sosyal aktivitelerden anlamalıdır. Zaman zaman öğrencilerin faaliyetlerine katılmalıdır.
* Her şeyi yasaklayan yasakçı bir zihniyete sahip olmamalıdır.
* Öğrenciye sağlam bir din anlatmalıdır. Kendini ait hissettiği grubun üyesi yapmak için bir yol izlememelidir.
* Gezi, piknik gibi aktiviteler düzenlemelidir.
* Önüne gelen her bir çocuğu kendisine emanet kabul etmelidir, kendi çocuğu bilmelidir.
* Samimi olmalıdır.
* Sabırlı olmalıdır. 12/07/2016
Siyasetçi mi ihraç etsek acaba?
Otururken düşündüm taşındım, bu ülkenin ihraç edilecek neyi var diye. Çünkü cari açık hep açık veriyor. Bir türlü ithalat ve ihracat dengesi sağlanamıyor. İthalatımız hep ihracatımızdan fazla nedense. Düşünüyorum, çünkü bu ülkenin ekmeğini yedim. İstedim ki biraz katkım olsun.
Tahıl ihraç etsek, bizden daha ucuza mal eden ülkeler var. Rekabet edemeyiz. Teknoloji ihraç etsek, bizden daha iyi yapanlar var. Bir şey bulmalıyım ki diğer ülkelerde az, bizde fazla olsun. Sattıkça ardından yeniden bitsin. Böylece cari açıktan kurtuluruz. Hay aklımla bin yaşayayım. Bizde kum gibi diğer ülkelerde mumla aranan bir değeri buldum sonunda. Siyasetçi ihraç edeceğiz, etmeliyiz. İnanın bu işte bu ülke çok para kazanır. Kısa zamanda bu ülke ekonomik yönünden düze çıkar. Gayri safi hasılamız dünyada rekor üstüne rekor kırar. Bizde siyasetçi bu kadar çok mu diye düşünebilirsiniz bir an için. Şöyle etrafınıza bir bakın, medyayı, sanal alemi takip edin, yığınla bu ülkede siyaset yapan insanlar görürsünüz. Her birimizin bir işi olsa da asla siyasetten uzak tutamayız kendimizi. Nerede birden fazla insan varsa, okuması, ilgi alanı ne olursa olsun hiçbir anımız siyasetsiz geçmez. Hep devlete nizamat vermeye çalışırız. Aslında şöyle olacak demeye başlarız. Siyaset yapmak için illaki aktif siyasette olmak gerekmiyor. Bizde mecliste grubu olan siyasi partilere ait 550 vekil bulunur. Bunlar hem siyaset yapar hem de paralarını alır. Partiler hazineden yardım da alırlar. Geriye kalan kısım meccanen siyaset yapar. İktidar ülkeyi yönetmek için karar almaya çalışır, muhalefet eleştirir. Karşılığında da en yüksek dereceden maaşlarını alırlar. Bu milletin kahir ekseriyeti bu işi amatörce yapar. Karşılığında da bir kuruş almaz. Kimi iktidarı tutar, iktidarı tutanlara göre iktidarın hep yaptığı doğrudur. Kimi de muhalefeti destekler, iktidarın her yaptığını kötüler. Partiler de bu fanatikleri sayesinde ayakta durur, siyasette varlıklarını onlara borçludur. Arada kim yaparsa yapsın; iyiye iyi, kötüye kötü diyen az sayıda bir tampon bölge insanı vardır ki bunlar ne İsa'ya yaranır, ne de Musa'ya. Aktif siyasilerin en sevmediği tiptir bunlar.
Demem odur ki bizde seçim zamanı olsun ya da olmasın her evde, her iş yerinde, her muhabbet ortamında insanımız yaşına başına bakmadan siyaset konuşur. Oturur kalkar; hükümet kurar, hükümet yıkarız. Kendimizin düşüncesinden başka doğru bir düşüncemiz de yoktur. Ben bir başbakan olsam der konuşmamızı devam ettiririz. Neredeyse siyaset yapmaktan işimizi yapmaya zaman kalmaz.
Bu kadar siyasetten anlayan kalifiye elemanın olduğu bir başka ülke bilmem ben. Bir ülkede birden fazla başbakan, 550 den fazla vekil, 25-26 kişiden fazla bakan olamayacağına göre o zaman biz bu kalifiye elemanlarımızı başka ülkelere ihraç etsek hem biraz da o ülkeler faydalanır, biz de ekonomiyi düze çıkarırız. 12/07/2016
Tahıl ihraç etsek, bizden daha ucuza mal eden ülkeler var. Rekabet edemeyiz. Teknoloji ihraç etsek, bizden daha iyi yapanlar var. Bir şey bulmalıyım ki diğer ülkelerde az, bizde fazla olsun. Sattıkça ardından yeniden bitsin. Böylece cari açıktan kurtuluruz. Hay aklımla bin yaşayayım. Bizde kum gibi diğer ülkelerde mumla aranan bir değeri buldum sonunda. Siyasetçi ihraç edeceğiz, etmeliyiz. İnanın bu işte bu ülke çok para kazanır. Kısa zamanda bu ülke ekonomik yönünden düze çıkar. Gayri safi hasılamız dünyada rekor üstüne rekor kırar. Bizde siyasetçi bu kadar çok mu diye düşünebilirsiniz bir an için. Şöyle etrafınıza bir bakın, medyayı, sanal alemi takip edin, yığınla bu ülkede siyaset yapan insanlar görürsünüz. Her birimizin bir işi olsa da asla siyasetten uzak tutamayız kendimizi. Nerede birden fazla insan varsa, okuması, ilgi alanı ne olursa olsun hiçbir anımız siyasetsiz geçmez. Hep devlete nizamat vermeye çalışırız. Aslında şöyle olacak demeye başlarız. Siyaset yapmak için illaki aktif siyasette olmak gerekmiyor. Bizde mecliste grubu olan siyasi partilere ait 550 vekil bulunur. Bunlar hem siyaset yapar hem de paralarını alır. Partiler hazineden yardım da alırlar. Geriye kalan kısım meccanen siyaset yapar. İktidar ülkeyi yönetmek için karar almaya çalışır, muhalefet eleştirir. Karşılığında da en yüksek dereceden maaşlarını alırlar. Bu milletin kahir ekseriyeti bu işi amatörce yapar. Karşılığında da bir kuruş almaz. Kimi iktidarı tutar, iktidarı tutanlara göre iktidarın hep yaptığı doğrudur. Kimi de muhalefeti destekler, iktidarın her yaptığını kötüler. Partiler de bu fanatikleri sayesinde ayakta durur, siyasette varlıklarını onlara borçludur. Arada kim yaparsa yapsın; iyiye iyi, kötüye kötü diyen az sayıda bir tampon bölge insanı vardır ki bunlar ne İsa'ya yaranır, ne de Musa'ya. Aktif siyasilerin en sevmediği tiptir bunlar.
Demem odur ki bizde seçim zamanı olsun ya da olmasın her evde, her iş yerinde, her muhabbet ortamında insanımız yaşına başına bakmadan siyaset konuşur. Oturur kalkar; hükümet kurar, hükümet yıkarız. Kendimizin düşüncesinden başka doğru bir düşüncemiz de yoktur. Ben bir başbakan olsam der konuşmamızı devam ettiririz. Neredeyse siyaset yapmaktan işimizi yapmaya zaman kalmaz.
Bu kadar siyasetten anlayan kalifiye elemanın olduğu bir başka ülke bilmem ben. Bir ülkede birden fazla başbakan, 550 den fazla vekil, 25-26 kişiden fazla bakan olamayacağına göre o zaman biz bu kalifiye elemanlarımızı başka ülkelere ihraç etsek hem biraz da o ülkeler faydalanır, biz de ekonomiyi düze çıkarırız. 12/07/2016
Kaydol:
Yorumlar (Atom)