11 Temmuz 2016 Pazartesi

Hız için yaratılmışız sanki...

Ramazan ve Kurban* bayram tatilleri aradaki mesaileri de birleştirmek suretiyle uzatıldığı zaman nefsime ve bedenime hoş gelse de içim cız eder hep. Yine bu sene trafiğe epey kurban vereceğiz diye düşünmeye başlarım.

Tatil ne kadar uzun olursa tatile çıkan ailelerin sayısı da bir o kadar artıyor. Hele bir de şimdi yollarımız iyi, arabalarımız konforlu, sağlam ve son model. Bastıkça basıyoruz arabanın hakkını vermek için. Eceli çağırıyoruz hep kendi hızımızla. Kazalarda dikkatsizlik, yol hatası ve karşı tarafın hataları da olabiliyor. Ama genel itibariyle kazaların büyük bir çoğunluğu yaptığımız hızın eseri.  Sonuç: 135 ölü, 981 yaralımız var 2016 Ramazan'ında. Her uzun bayramlarda nice ocaklar söner, nice aileler bayramı gözyaşları içerisinde geçirir.

İstatistikleri bilmem ama bu ülkede trafik kazalarında ölenlerin sayısı teröre kurban ettiklerimizden daha fazla. Terörü günlerce konuşur, lanetleriz ama trafik canavarı genelde pek gündemimize gelmez.

Bakanlar Kurulu karar alarak bayram tatilini uzatabilir. Bu vesileyle bazıları da fırsat bu fırsat diye tatili turistik tatil olarak değerlendirebilir. Kimse kaza yapsınlar/ölsünler diye tatil vermez/tatil yapmaz. İş yine bizim insanımızda bitiyor aslında. Normal hız sınırıyla gitmeyi bir türlü beceremiyoruz milletçe. Radara yakalanma yoksa bastıkça basıyoruz. Hız sınırına uymamak için yaratılmışız sanki.

Bu ülkede terör için tedbir aldığımız kadar maalesef trafik canavarı için tedbirler almıyoruz. Ah, vah ile geçiştiriyoruz. Hatta geldiğimiz yönde radar varsa karşı araçlara selektör yaparak uyarırız, ceza almasın diye. Bunu da iyilik diye yapıyoruz. Radar varsa, polis varsa dünyanın en kurala uyan toplumu kesilir, bunları atlattık mı ne kural ne nizam işler bize...

Konya'da  İstanbul Caddesi diye bilinen çevre yolda bir kaç yıldır TEDES uygulaması var. Caddenin hız sınırı olarak 70 km belirlenmiş. Kimse hız sınırını aşmıyor. Kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Kazalar da yüksek oranda azaldı. Aslında adı geçen caddede günlük iki saat kontrol yapılıyor. Ama saati belli olmadığı için sürücülerin hepsi kurala uyuyor.

Devlet belli yerlere trafik polisi gönderip hız kontrolü yaptıracağına, bazı yerlere bazen radar koyup kontroller yapacağına ana arterlere TEDES gibi uygulamalar başlatsa, hareket halindeki tüm araçların hızını, trafikteki hareketlerini izleyen ve kaydeden mobese kamera gibi ölçümler olsa, kim görünmez dediği yerde hız sınırını aşmışsa ardından cezası otomatik olarak gelse trafik kazalarında azalma olur kanaatindeyim. Trafikte 'S' çizenler, hatalı sollama yapanlar, kural tanımayanlar bir bir ortaya çıksa biz hemencecik kurallara uymaya başlarız. Dediğim çok masraflı denebilir. Hiçbir şey insanın maliyetinden daha pahalı değildir. Sanırım Fatih projesi için harcanan maliyetten daha fazla olmaz. Bu mesele 'Akıllı tahta' projesinden daha önceliklidir diye düşünüyorum. Yine de çok masraflı denirse, öncelikli olarak hız sınırının sürekli aşıldığı, çok kaza yapılan yerlere öncelikli olarak mobeseler konmaya başlansa sadece  trafiğimiz rahatlamaz aynı zamanda terör, gasp, hırsızlık gibi suç oranlarında da azalma meydana gelecektir. Cezalar mutlaka caydırıcı olmalıdır, cebimizi yakmalıdır. Bir daha tövbe dedirtmelidir bize.  Yoksa çok analar ağlayacağa benziyor  bu gidişle.

Devlet tatillerin arasındaki mesaileri tatillerle birleştirmemelidir. Yarım günde olsa mesai, tüm kurum ve kuruluşlar işlerine rutin devam etmelidir. Böyle günlerde rapor, izin vb verme tasarruflarında daha fazla özen gösterilmelidir. Devlet çalışanlarına izin verme konusunda bonkör davranmamalıdır. Çalışan tatilini ne zaman yapacaksa yapsın. Bu ülke tatil cenneti olma özelliğini kaybetmelidir, birçok iyi hasletlerimizi kaybettiğimiz gibi.

Tatil verilecekse de adına "9 gün tatil" demesinler. Çünkü tatil 9 gün değildir. Verilen tatil 5 gündür. Cumartesi, pazarları da ekleyip uzun tatil adı vermesinler. Zaten o günler bayram olsa da, bayram olmasa da bordro mahkumlarının tatil günleridir. Bu böyle biline.

Benim tatili önleme tedbirlerim bu şekilde. Görüşlerim mutlaka kazaları önler iddiasında değilim. Bu tedbirler olacağına başka tedbirler de olabilir. Yeter ki kazaların önüne geçilsin. Aman siz hiçbir öneri sunmayın efendim!... 10/07/2016

*Turizm Bakanı şimdiden açıklama yaptı, Kurban Bayram tatili muhtemelen 9 gün olacak diye. Kurbanla beraber kurbanlıklarımızı da giyelim.



10 Temmuz 2016 Pazar

Hani Samanlık Seyran Olacaktı? *

Akşamından uygun bir yer bulamadığım için aracımı sote bir yere park etmiştim sabahleyin uygun bir yere kaldırırım diye. Gündüzünde kullanma ihtiyacı olmadığından arabanın yerini değiştirmeyi de unuttum. Gecenin 12.30 suları. Bir ses ki ne ses: Yatsan uyutmaz, otursan oturtmaz bir ses. Can havliyle bir araç bağırtılıyor yine. El frenini kaldırmak suretiyle arabayı cayırdatma mahareti. Marifet denirse eğer. Ani fren sesi, lastik kokusu, deli danalar gibi ölümüne bir sürüş. Yine bir gencimiz hava ve stres atıyor anlaşılan. Tüm mahalleli kimi perdenin ardından, kimi balkonundan, kimi de dört duvar arasından bu trafik holiganının kaç kişiye, park edilmiş kaç araca vurmadan gencin insafa gelip durmasını bekliyor.

İt, dalaşmadan arabamı çalıya dolayayım, hem de hasta gencin aracının plakasını alıp trafiğe bildireyim diye dışarı çıktım la havle çekerek. O da ne?  Ses kesildi. Sokağın ortasına üstün körü park edilmiş siyah  bir aracın sürücüsüne araç dışından biri yüksek sesle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Özel bir meseledir dedim aracıma yürüdüm. Az sonra "112'yi bir arar mısın" diye bana seslendiler. Yanlarına vardım. Aracın dışındaki, şoför mahallindeki genci araçtan indirmeye çalışıyordu. Az önce deli gibi araba süren bu muydu soruma: "Aracın lastiklerinden gelen kokuya bakılırsa bu" cevabı aldım. Aracın içindeki genç sinir krizi geçiriyordu. Hızlı hızlı nefes alıyor, konuşamıyor, eli ayağı tutmaz olmuştu. Eli ayağı tutmayacak şekilde sinir krizi geçiren biri arabayı nasıl durdurdu orası muamma. Kazasız atlatıldı bir trafik holiganlığı daha. Hele şükür.

Sesin kesilmesiyle birlikte kapı ve pencereden izleyenler sökün etti aşağıya. Gencin annesi geldi bir hışımla. Oğluna: " Bırakıver artık. Ben sana bu iş olmaz demedim mi" diye ileri-geri konuşmaya başladı. Ardından telefonla birini aradı: " Oğlumun peşini bırak, bu iş bitti, düğün yok artık" dedi, telefonu kapattı. Orta yerde bir gönül meselesi var ve  düğün arifesindeler anlaşılan. Yere yığılan annenin başına da kadınlar toplandı. Kadın sakinleştikten sonra: "Her şeyi aldırdılar bize. İğneden ipliğe ne istedilerse aldık. Bir ay sonra düğün yapacaktık. Oğlan ev kiraladı. Kız: 'Ben başkasının oturduğu eski evde oturmam; bana yeni, sıfır ev bulacaksın. Başka türlü olmaz' demiş. Oğlanın çılgınlığı da bundan işte" diye açıklama yapmış. Tüm dert bu. Bereket kızımız çok mütevazı. Sıfır ev  satın al dememiş. O zaman vay benim mahallemin haline. Kriz geçiren bu genç o zaman; kaç kişiye, kaç araca, kaç eve çarpacaktı, kim bilir? Elhasıl mürüvvetleri şimdilik olmayacak gibi gözüküyor. Düğün işi de yattı, kızımızın en büyük hayali sıfır ev işi de. Hani "İki gönül bir olunca samanlık seyran olur” idi. Bu atasözümüz için bundan sonra, “Ev sıfır olunca iki gönül seyran olur” mu diyeceğiz? Kişiye özel bu olay; bayramdan çıktığımız, düğünlere hız verdiğimiz bu ayda kaç hanede cereyan ediyor kim bilir? Düğünden önce mutluluğu dünyalık işlerde arayan bu nesil evlenince nasıl mutlu olacak? Dünyalık hırslarına nasıl gem vurulacak? Bu da ayrı bir konu.

Aklı olan birileri, “Düğünden önce her şeyi aldırayım, her şeyim tastamam olsun, insan bir defa evlenir” düşüncesinde olanlara, “Huzur ve mutluluğun anahtarı her şeye sahip olmada   değil; makul olanla  yetinmededir. Düğünden önce her şeyi satın alabilir ya da aldırabilirsiniz ama yarın huzuru bulamayabilirsiniz, çünkü ne alınır, ne de satılır” desin. Vesselam! 10/07/2016

Not: Aşkan Semt Pazarında hiçbir sürücü tarafından kullanılmayan bu kavşak, mahallelinin yüreğini ağzına getirecek şekilde trafik holiganları tarafından yarış pisti olarak kullanılmaktadır. Belediyemiz ölüm pisti olarak kullanılmayacak şekilde bu kavşak üzerinde yeni bir düzenleme yapmayı düşünmekte midir? Trafik polislerimiz bazı geceler zaman zaman bu kavşağın etrafını kontrol etmeyi ve tedbir almayı planlarının arasına almak  ister mi acaba? İnşallah alacağınız tedbirler ölümlü kazadan sonrasına kalmaz.

*13/07/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

9 Temmuz 2016 Cumartesi

Rü'yet-i Hilal **

90'lı yıllar fakültede öğrenci iken ramazan ayı geldiğinde ve bayrama girerken Hilal göründü, görünmedi tartışması olurdu. İslam dünyası oruca başlama ve bayrama girme konusunda 2'ye hatta 3'e bölünür, herkes de kendi görüşlerinin daha doğru olduğunu savunurdu. Biz kendi görüşümüz daha doğru diye hakkında ayet ve hadisi delil olarak dile getirmeye çalışırken birileri içine düştüğümüz durumdan dolayı halimize bıyık altından gülmeye devam etti hep.

Fakültede fikrini aldığımız  Prof. akıl hocamız bize: "Peygamberimiz Ramazan orucunu bir iki gün kala karşılamayınız buyuruyor. Siz  üç gün kala oruç tutmaya başlayabilirsiniz" der. Biz de orucumuza halel gelmesin diye 3 gün öncesinden oruç tutmaya başlardık, peygamberin oruca daha dinç girilsin düşüncesiyle söylediğine aldırmadan.

Orucun başını bu şekilde halleder, orucumuzu tutardık. Orucun sonuna doğru yine bir telaş alırdı bizi. Bayram ne zaman? Hilal ne zaman göründü diye mesele edinmeye başlardık. Çünkü Diyanet güven vermezdi o günlerde bize. Gözümüz kulağımız uzaklardan gelecek haberde idi. Birbirimizden  haber beklerdik. Arife günü bir dostumuz arardı: "Malatya'daki kardeşlerimizden haber geldi, bugün bayram" diye. Madem bugün bayram, oruçlu olmak haramdır diye bir yudum su içerdik. Göreve başladım Adıyaman'a geldim. Bu sefer bu tür haberler Konya'dan gelmeye başladı. Nedense KM'lerce uzak olan Konya; Malatya'dan, Sınır komşusu Adıyaman ise Konya'dan haber alıyordu. Haberi veren de kim belli değildi. Bildiğimiz, Müslüman kardeşlerimizdi haberi veren. Diyanetten daha güvenilir gelirdi bize.

Yaş ilerleyip olgunlaştıkça kendi kendime sormaya başladım, bu işler niye böyle oluyor diye. Müslümanlar niçin aynı günde oruca başlayıp aynı günde bayram edemiyorlardı. Daha mayıs ayında 55 ülke bir araya gelmiş, ortak karar almışlar. Sonuç yine farklı günlerde bayrama girdik.

Birlikten ne kadar uzağız yine.  Hem de o kadar uzağız ki. Allah'ın ayetlerinden olan "Güneş ve Kamer bir hesap üzerinedir" denmesine rağmen.  Yine Bakara 189. ayette: “Sana hilâlleri soruyorlar. De ki: ‘Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir" denmesine rağmen.  Peygamberin: "Biz ümmî bir milletiz. Okuma, yazma bilmeyiz... Hilali görünce oruca başlar, yine Hilali görünce bayram ederiz" demesine rağmen. Astronomi ilmi iyice ilerlemiş, rasathanelerde ileri seviyede gözlem ve incelemeler yapılıyor olmasına, bilimin aylar öncesinden Güneş'in, Ay'ın ne zaman, nerede tutulacağı bilimsel tespitlerine rağmen biz hala Hilal göründü mü, görünmedi mi tartışmalarını yapıyoruz. Bir ve beraber olacağımız basit ve kolay bir konuda bile ayrılmayı becerebiliyoruz. Helal olsun bize... Peygamber ne desin başka Allah aşkına. Açık değil mi şu söz: "Biz okur yazar değiliz, hesap bilmeyiz." Yaşadığı dönemde Astronomi ilmi bugünkü gibi gelişmiş olsaydı Peygamber Astronomi ilminden faydalanırdı. Başka bir şeye de itibar etmezdi.

Hasılı bu bayramda ağzımızın tadını kaçırdılar bazı ilim bilmez, irfan bilmez kişilerimiz yine. İslam dünyasının başına ne gelirse bizi birbirimize düşüren olarak Amerika, İsrail gibi dış güçlerde ararız düşmanı hep. Bu sefer düşmanı dışarıda aramaya gerek yok, sapı da bizden maalesef. Bizim bizden başka düşmana da ihtiyacımız yok. Allah Müslüman yöneticilere, ilim adamlarına feraset, basiret versin. Bilimsel verilerle aklı kullanmayı nasip etsin inşallah.

90'lı yıllardaki Diyanet'e olan güvensizliğim, Sait Yazıcıoğlu, Ali Bardakoğlu ve Mehmet Görmez'in Diyanet İşleri Başkanı  olmasıyla beraber yerini güvene bırakmıştır. Rasathane'ye de itimadım sonsuzdur. Benim için oruç, bir ve beraber başladığımız gündür. Aynı günde bayram yaptığımız gündür bayram.

Umutlarımız önümdeki Kurban Bayramında. Bakarsınız hep birlikte bayram yapar İslam Dünyası….09.07.2016

** 10/07/2016 Kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.