24 Ocak 2016 Pazar

“Altta kalanın canı çıksın”

Müstakil evlerden apartman hayatına taşındık nice yıllardır. Bu yapılaşmayla bahçeli, sadece ev sahibinin girdiği özel mekanlar pek kalmayacak gibi.

Apartman hayatı; birlikte yaşadığımız, çok kişinin girip çıktığı ortak yerlerimiz oldu artık. Buralardan geriye dönüş yok. Fakat çok kişinin yaşadığı bu apartman hayatlarının çoğunda maalesef ortak apartman kültürümüz oluşmadı. Kendimizi başkasının yerine koyup düşünmedikçe de pek oluşacağa benzemiyor. Çünkü önceliğimiz ve vazgeçilmez olan parolamız kendimizdir. Dünyanın merkezine kendimizi koyuyoruz. Ben merkezli olaylara bakıyoruz. Hayat: Kendi işimizin olmasından ibarettir artık. Başkasının canı çıksın. Hele altta kalanın.

Apartmandaki her hizmet, her konfor üstteki komşunun mutluluğudur artık. Altta oturan/kalan sanki yukarıdakine hizmet için yaratılmıştır.

Üst komşun sofra altını/halısını çırpacak. Tozunu, toprağını sen çekeceksin. Bir olumlu yönü var, ne yediğini tespit edip merakını giderebiliyorsun. Merakını giderdikten sonra  kalkıp eline süpürgeyi alacaksın ve süpüreceksin.  Mesele bu kadar basit. Yani o mu aşağıya inip senin balkonuna döküleni ya da aşağıya saçılanı temizleyecek. Allah’tan kork.

O çamaşırını serecek, suyu balkondan seni bulacak. Halısını serecek, penceren ve balkonun kapanacak, gündüzken gece hayatı yaşayacaksın. Bir gün bir çamaşır da ben sereyim dersin, serdiğine sereceğine pişman olursun. Çünkü ya onun da seresi gelmiştir. Ya da yukarıdan bir şey çırpası. Görev yeniden alt kattaki sana  geçer: Çamaşırları makinaya yeniden atmak. Bir taraftan da bildiğin tüm duaları okumak.

Yukarıdaki zıplayacak, hoplayacak, misafir ağırlayacak, süpürge çalıştıracak sen aşağıdan onu dinleyeceksin. Yukarıdaki klimasını çalıştıracak, sen aşağıdan yağmur yağıyor diyeceksin önce. Sonra klimanın gözyaşları olduğunun farkına varacaksın. Onun gözyaşları seni ıslatmaya devam edecek. Sen de böylece serinlemiş olacaksın. Ne demişlerdi bir hatırla: “Komşuda pişer, bize de düşer” diye. İşte düşüyor yavaş yavaş.

Kış gelir. Şimdi sıra yukarıdakileri ısıtmanda. Sen yakacaksın onlar alt ve üst daire sayesinde ısınacaklar. Doğalgaz parasını da tabii ondan 4 katı daha fazla sen ödeyeceksin. Bu günlerde hava epey soğuk: Dondurucu soğuklar var. Aman komşunu üşütme bakalım. Kombinin derecesini biraz daha yükselt.

Yukarıdaki komşuların dış kapının anahtarlarını unutmuştur. İçeri girmeleri gerekir. Ya da misafiri gelmiştir. Dışarıda kalacak değiller ya. Hem insan unutamaz mı? Hemen zile basar. Sen de açarsın. Çünkü kapıcı dairesinin görevlerinden bir tanesi de budur. Gelen kargo ve postacı da zaten üst komşuların gibi düşünüyor. Demek ki aklın yolu birdir.

Komşunun “Kanuni” isimli motosikleti vardır. Dışarıda kalacak değil ya. Hemen girişte en uygun yer senin girip çıktığın yerdir. At gibi motorunu koyacak, o koyunca diğerleri de bisikletini koyacak. Sen de girip çıkarken düz geçeceğine yan yan geçersin, Bu kadar basit.

Tek eksik kaldı: Balkon ya da çatıda mangal yakmalar. Dumanı ve kokusu gelir. Sen bekle dur. Komşu getirip verecek diye: Çatla emi. O görgüsüzlüğü yapan sana getirip et mi ikram edecek. Dua et badem ve ceviz pahalı. Balkona badem kırmak için çıkmadı hala. Bu sene bol olan kayısının çekirdeğini kırarak yetiniyor.

Altta kalarak umarım komşunu rahatsız etmemişsindir. Sen rahatsız olmuş olabilirsin. Bu önemli değil. Önemli olan üstteki komşunun mutluluğudur. Sen onu mutlu etmeye bak. Bir defa senin rahatsız olma gibi bir lüksün olamaz. Bir defa burada suçlu, senin altta oturmandır. Bu anlayış, bu kültürle senin kaderin bunu çekmektir. Eğer çok rahatsız olursan bu alt daireden çık. Bir başka yerde üst daireye taşın. Sen de alttaki kalana yap yapacağını. Bende merhamet var. Vicdanım el vermez deme. Unutma ki merhamet maraz doğurur. Sakın acemiyim  deme. Epey staj gördün yukarıdakinden.

Sahi neydi o söz: “Altta kalanın/oturanın canı çıksın.” 24/01/2016


Apartman kültürsüzlüğümüz

Tek katlı müstakil evlerden hızlı bir şekilde apartmanlara taşınmaya başladık. Beraberinde de bazı sorunları  taşıdık.

Dışarıdan bakınca tertip ve düzeni kendini gösteren, kapıcı, güvenliği ve yöneticisi olan siteleri kastetmiyorum. Site olmadığı halde oturanlar tarafından bir kültürün oturtulduğu apartmanlarımız da var. Düzen ve tertibi olan az sayıdaki apartman hayatının dışında kalan sayısı az olmayan sorun yumağı apartman hayatını ele almak istiyorum. Birçok apartmanda;

1. Komşuluk ilişkileri yok denecek kadar azdır. 
2. Yol geçen hanı gibidir. Giren-çıkan belli değildir.
3. Gürültü-ses-tepinme, alt ve üst komşuyu rahatsız etme... Kavga-dargınlık ve küskünlük...
4. Ceset kokusundan dolayı apartmanda ölenden haberdar olunur ve polis aranır.
5. Asansörde ve koridorlarda sigara içilir, izmariti yere atılır.
6. Temizliği sorundur. Kirletmede üstüne yok. Temizlikte ise arazi olur.
7. Ortak kullanımdan kaynaklanan aidatı toplamak zordur. Vermemek için direnir. Günler, aylar birbirini kovalar.
8. Bisiklet, mobilyet girişe demire düzensiz bir şekilde bağlanır. Gelip geçenler rahatsız olur mu hesabı yapılmaz.
9. Yakıt ortaksa sıcaktan dolayı kapı-pencere açılır. Asla petek kısma ve kapatma yoluna gidilmez.
10. Yakıt ayrı ise bir iki oda yakılır. Alt ve üst komşudan faydalanılma yoluna gidilir.
11. Asansör varsa asla merdivenlerden inilip çıkılmaz. Asansör çağrılır. Kilo vermek için yürüyüşe inilir.
12. Her apartmanda olmasa da bazı apartmanlarda balkonda veya çatıda mangal yakılır.
13. Balkonda badem-çekirdek kırma olmazsa olmaz geleneklerimizdendir.
14. Balkona çamaşır astığın zaman üst komşu görevi devralır; Halı, kilim Allah ne verdiyse çırpmak için.
15. Toplantı pek yapılmaz, yapılırsa da katılım olmaz. Ortak karar da çıkmaz. Herkes başına buyruktur. Her bir sakin kendi aklına ve zekasına hayrandır. Ortak akla ihtiyacı yoktur.
16. Senin yatma saatin komşunun  matkap çalıştırma vakti olur.
17. Bayramlarda apartman ölü sessizliğine bürünür. Çoğu memleketine gider. Kalırsa da zaten pek bayramlaşma olmaz. Girişte karşılaşılırsa “ Komşu iyi bayramlar” temennisi en güzel mutluluk kaynağıdır.

Tanıdık geldi mi? Bu şekil apartmanlar… 24/01/2016

Kooperatif maceram*

-Üstat, bunca yıl çalıştın. Ne kadar birikim yaptın? Söylesene.
-Birikimlerimin 5 yılını toprağa gömdüm bitmesi için. Bir ayrık otu bile çıkmadı.
-Hayırdır, yoksa kooperatife mi girdin?
-Maalesef.
-En iyi kooperatifin % 60 kapasiteyle çalıştığı söyleniyor. Ne dersin?
-Bilmem ne kadar kapasiteyle çalıştıklarını. Bildiğim bir şey var. Benin girdiğim kooperatif % 1 kapasiteyle bile çalışmadı.
-Olur mu öyle şey? Abartıyorsun.
-Keşke öyle olsaydı.
-Sen böyle bir girdabın içerisine nasıl girdin? Biliyorsun kooperatifler, uzun ince bir yoldur. Sen bittiğin zaman sana evi teslim ederler.
-Bizimkisi teslim de olmadı.
-Nereden buldun bu kooperatifi?
-Ben bulmadım. Onlar beni buldu.
-Sen de girdin öyle mi? Sen şu işi baştan bir anlat hele.

-Sanırım 97 yılı idi. Yaz dönemi köydeydim. Ev telefonundan sınıf ve sıra arkadaşım beni aradı: “Ben bir kooperatife girdim. Adamlar çok iyi, dobra insanlar. 5 yılda evi teslim edecekler. Kooperatifin yeri de çok iyi. Önünden Antalya/Seydişehir  çevre yolu geçecek. 30 daireli küçük bir kooperatif. Seninle komşu olmaktır muradım. Kaçırma derim.  Düşün, bana haber ver. Hatta ben kooperatif başkanıyla seni görüştürebilirim. Niyetim ev sahibi olmandır. ” dedi.  Hanım, “Girelim, başka türlü ev sahibi olamayız, amcam da bu şekilde ev sahibi oldu” dedi. Kooperatif kurulalı, aidatlar ödenmeye başlayalı 7 ay olmuş, birikmiş paramız yok dedimse de kayın peder, “Ben bulurum bir yerden, sen yeter ki gir” dedi. Beni düşünenlerin bu kadar olması beni memnun etti. Amma da sevenim varmış. Hepsi benim iyiliğimi istiyor dedim. Arkadaşım kooperatif başkanıyla  görüştürdü  beni. Başkana, “ Haydi 5 yılda bitiremezseniz, üyeler aidat ödeyemezse inşaat ne olacak dedim. “Ben ve ekibim inşaat ustasıyız. Binayı kendimiz bitirir, teslim ederiz evelallah” sözünü arkadaşımdan sonra bir de başkandan dinledim.

Okuldan beri tanıdığım dostum yaş yere yatmazdı. Gözü açık birisiydi. Bu güne kadar her işi rast gitmişti. Ben  Gaziantep, Adıyaman gibi gurbet ellerde  öğretmenlik yaparken o arkadaşım görev için Konya dışını görmemişti. En uzak mesafe olarak görev yaptığı yer Konya’nın Ankara’ya yakın bir ilçesiydi.
-Sonra ne oldu? Girdin mi?
-İsteksiz de olsa, vicdanımın sesini bastırarak etrafımdaki benden hevesli kimselerin yardım sev er davranışları sayesinde girdim maalesef. 4 yıl isteksiz ve hevessiz bir şekilde ödedim. Ben gurbetten dostlarıma para gönderdim onlar sağ olsunlar Etibank’a yatırdılar. Etibank’taki memurun her ödemede: “Yücetaş kooperatifi size ait değil mi efendim” dediğini de gıyabında ezberlemiştim.  Yaz dönemlerinde birkaç defa da ben yatırdım Etibank’a aidatı. Zaman zaman çarşıya çıktığımda yanımdaki çocuklarıma: “Oğlum ben öldükten sonra kooperatifin parasını şu gördüğünüz bankaya yatıracaksınız, tamam mı” derdim.
-Şimdi öyle bir banka yok biliyorsun.
-Biliyorum banka da battı. Kooperatif de.
-Sonra?
-Her yaz dönemi beni kooperatife girdiren arkadaşım inşaatla ilgili bilgi veriyordu. Ben onunla yetiniyordum. 4.yılın sonunda önünden Antalya yolunun geçeceği, geleceği parlak kooperatifimin yerini görmeye gittim. Mal sahibine ait ayrı bir binanın kargası yapılmış, tuğlaları örülmüştü. Üyelere ait iki  bloktan birinin su basmanı betonu atılmış, diğer blokun su basmanı kalıpları çakılmış betonları dökülmemişti.

Yanımdaki arkadaşlarımla istişare ettim. Bu kooperatif bu hızla asla bitirilemezdi. En iyisi çıkmak dedim. Çıkarsan zarar edersin. Sen önümüzdeki yıla kadar ödemeye devam et. Kooperatif hisseni bir başkasına satalım dediler. Ödemeye devam ettim. Ödemede de zorlandım. Anayasa kitapçığının fırlatılmasıyla birlikte 2001 krizi çıktı, devalüasyon oldu. Döviz çıldırdı. Maaşlar ödenir mi, ödenmez mi noktasına gelindi. Hayat pahalılığı arttıkça arttı. Ne yapmak gerekiyordu. Yola,  “Dünyada mekan, ahirette iman” parolasıyla çıkmıştık. 10 yıllık çalışmamın sonucunda kötü günlerde bozdururuz diye bir bilezik yapmıştık. Kooperatifin aidatını ödemek için de o bileziği bozdurduk. Yatırılması için Konya’ya gönderdim. Yaz geldi. Önünden Antalya çevre yolu geçecek kooperatifimi görmek için tekrar uğradım. Bir yıl önceki orjinalliğini aynen koruyordu.

Benim kooperatife girmemi, başkanla görüşmemi sağlayan dostuma geldim. Kardeş ben kooperatif ortaklığından çıkacağım. Senin kayınpederin “Aman damat hissenden çıkma, sizin yerin geleceği parlak, müthiş değerlenecek. Arkadaşın çıkarsa çıksın, hatta onun hissesini de ben alabilirim” demişti. İşte kayın pederine fırsat doğdu, haydi alsın benim hissemi dedimse de hissemi ne kayın pederine ne de bir başkasına teklif edebilmiştim. Kendimin memnun olmadığını bir başkasına nasıl satabilirdim. Benim o kadar memnuniyetsizliğime rağmen dostumun : “Ramazan çıkarsan çık arkadaş, ben kooperatiften memnunum” demesi beni öldürmüştü. Bende bir anormallik vardı anlaşılan. Bu kooperatifin neresinden memnun olunabilirdi ki. Sonunda  sorunun benden kaynaklandığını, göz numaramın büyüklüğünden  gözüm, onun gördüğünü yıllarca göremedi belki de diyerek suçu yine kendimde buldum. Ama önünden geçecek Antalya yoluna rağmen bu kooperatiften çıkmalıydım.

Birlikte kooperatif  başkanının yanına gittik. Arkadaş, kooperatifin gidişatından memnun değilim. Hele son bir yıldır bir tane dahi çivi çakılmamış. Zaten ben de son iki ayın aidatını yatıramadım, çıkacağım dedim.
-Çıkacağım deyince adam ne dedi ya?
-“Sen yatırmazsan ben yatırmazsam bu kooperatif nasıl yürüyecek arkadaş, elbette yürümez” dedi.
Kooperatifte esas sorunun benim son iki ay ödemeyi yapmamam olduğu tespiti yapıldı. Dilekçemi verdim. Yatırdığım banka dekontlarına göre hesap kitap yapıldı. 5 yılda toplam 2160 TL yatırdığım tespit edildi. Yerime üye bulup ondan aldıklarını bana vereceklerini söylediler. Tamam dedim ayrıldım. Birkaç ay sonra yerime, 5 yıldır toprağa gömdüğüm paradan bir ayrık otu bile bitiremediğim kooperatifime  yanmayı kabul eden birisini bulmuşlar. 5 yıl içerisinde o enflasyonlu dönemde karşılığı 10000 mark olan 2160 liramı 6’şar aylık ara ile iki taksitte ödediler. Benim “Dünyada mekan, ahirette iman” olan gönülsüz aşkım,  ev sahibi olamadan 5 yılın sonunda sona erdi.
-Senin o arkadaş devam etti mi kooperatife?
-Bir yıl sonra o da çıkmış.
-Nasıl olur, hani o arkadaşın memnundu gidişattan?
-Ben de ona;  niye çıktın, hani memnundun, ne oldu diye sordum. Bana o zamanlar memnundum. Sonra ben de memnun kalmadım ,  yatırmıyorum. Üyeler başkanı mahkemeye verdiler. Kooperatifte muhatap yok, öylece kaldı. Ah senin gibi paramı bir de ben alabilsem dediyse de pek dert edinmedi, ya da belli etmedi. Kendini rüzgara bıraktı ama kilosundan rüzgar onu istediği yere sürükleyemedi.  Yemeye, içmeye verdi kendini. Atandığı okulun 15 metre ötesinden bir ev aldı. Zaman zaman en yakınlarıyla kaplıcalara gitti geldi.
-Kooperatif el değiştirdi o zaman? Akıbeti ne oldu o kooperatifin?
-Çıktıktan 14  yıl sonra merak ettim ben de senin gibi. Araya araya buldum kooperatifimi. Benim 2002 yılında bıraktığımda gördüğüm pozisyon aynen duruyordu. Betonunu dökmedikleri kalıpları dahi çıkarmamışlar. “Yücetaş kooperatifi” levhası dimdik ayaktaydı. Soyadım yaşıyordu. Tek sevincim de bu.
-Önünden Antalya yolu geçtiyse çok değerlenmiştir oralar şimdi?
-Kooperatifin önünden bir yol geçmiş, ama geçen yol Antalya yolu değil. “500 Evler” adındaki Konya’nın bir semti olan meskun mahal yolu var sadece.
-Sonuç?
- İnşaat sahası atıl bir şekilde duruyor. 5 yıl boyunca zorlanarak yaptığımız tüm birikim o dobra insanlara gitti. Olan da dünyada mekan sahibi olmayı düşünen üyelere oldu. Yani biz 5 yıl o insanların karnını doyurduk. Afiyet olsun, ne diyelim.
-Kandırılmışsın be kardeş.
-Doğru. Ama kandıran olmaktan iyi değil mi? 24/01/2016

*Bu uzun yazıyı kooperatife giren ya da girmek isteyen hevesliler okusun.