31 Aralık 2015 Perşembe

Sana Arzımdır

Senin bu kulların var ya, cennetten çıkardığın günden beri yeryüzüne dirlik ve huzur vermedi. Yerin altını üstüne getirdi. Çünkü sığamadı dünyaya.

Önce hemcinsini boğazladı göğüs göğüse. Kan hoşuna gitti. Ama akan kan karnını doyurmaya yetmedi. Önce bir araya geldi devletler kurdu. Sonra topla, tüfekle gitti öldürmeye. Olmadı; füze, tank, bomba, uçaksavarla gitti hemcinsinin üzerine. Toptan yok etmek için insanlığı açlığa gark etti.

Bugün yıl bazında bir yılı devirdi. Eğlenmeyi hak etti. Kolay değil bir yıl. Az mı öldürdü hemcinsini, sürgün etti, aç ve açıkta bıraktı. Artık iyi bir eğlenmeyi ve verimli geçen bir yılı güle oynaya geçirmeyi hak etti. Alın terinin karşılığını alma zamanı geldi.

Yılı, geceyi eğlenerek geçirsin artık. Yeni yılın ilk gününü de yatarak geçirsin. Bir yıl daha yaşlandığına sevinsin. Çok görme ilk gün yatmasını. Az çalışmadı çünkü. Zaten o yatarken de emir erleri, köleleri, taşeronları yine üşenmeden görevlerini yapacaklar. Söz, ilk günün ardından daha fazla öldürmek için çalışacaklar. Planları hazır çünkü.

Yılı, şanlarına yaraşır şekilde uğurlayacaklar. Hizmet etsin diye kurulan belediyeler kesenin ağzını açacak. Soğuk demeden hoplayıp zıplayacaklar. Sanatçılar değişik programlarda sahne alacaklar. TV’ler, yeni yıla ilk veda eden ülkeye bağlanacak, yeni yılı karşılamaları gösterecekler, soğuğa ve dünya zulmüne aldırmadan. Akan kanı görmeden...

Ben onların eski yılda  neler yaptığını biliyorum. Hep “yaptıklarım yapacaklarımın teminatı” dedi ama biz her yeni yılda acaba dedik, bir umutla yeni yıla girdik. Halbuki 40 yıllık kani olur muydu  yani? Ha bizimkisi züğürt tesellisi...

Hikmetinden sual olunmaz biliyorum. Hadsizlik yapıyorum. Bu insan denen yaratığa biraz daha akıl, izan, insaf ve vicdan verseydin olmaz mıydı?

İsyanım sana değildir. Her yiyen, içen, öldüren, zulmeden ahiretteki payından harcar biliyorum. Ama mükemmel bir şekilde yarattığın insanın insanlığı yok oldu.

“Dilim kurusun ey adli ilahi”

İnsanlığımızın ruhuna Fatiha!

Karaman yolcusu kalmasın

-AZMİN ZAFERİ-

20/09/1986 gününün akşamı Ankara’dan 23.00 gibi Konya Otogarına indim.

Karasınır’a gitmem gerekiyor. Ankara yol arkadaşım, “Bu akşam bizde yatalım, yarın gidersin gündüz gözüyle” dediyse de köyde oturan biri olarak gece de olsa köye gidilebileceğini göstermek ve kendisine yük olmamak için  “ Karaman otobüslerine binip yol ayrımında inerim, geriye 10 km kalır. Hiçbir vasıta gelmese de petrole gider. Petroldekilerle birlikte köyüme giderim” dedim.

Vedalaştık. Bilet almak için bir firmaya gittim. “Gece 23.00’de otobüs var. Sen otobüse bin. Bileti yolda keseriz” dediler. Gideceğim otobüsü buldum, en arkaya oturdum. Sonra bir şeyler almak için büfeye uğradım. Vakit de gelmişti. Hareket etmek üzere olan otobüse binip yine en arkaya oturdum.

“Sayın kaptan ve yolcular hayırlı yolculuklar diler” anonsuyla birlikte otobüsümüz hareket etti. Ben bir taraftan elimdeki bisküviden atıştırıyorum, bir taraftan da otobüsün Karaman yoluna dönmesini bekliyorum. Otobüs bir türlü Karaman tarafına dönmedi nedense.
Baktım muavin  arkaya doğru geliyor ve bana bakıyor.
-Muavin bu otobüs nereye gidiyor böyle?
-Ankara’ya
-Durdur arabayı.
-Niye?
-Ben Karaman’a gidecektim.
-Yolda seni kimse almaz. Konya’nın dışına çıktık. Ankara’ya git, geri gel.
-Ben daha yeni Ankara’dan geldim. Ne işim var orada tekrar.
-Tümoson Motor Fabrikasının oralardayız. Gece gece seni kimse almaz.
-Olsun indir.
“O zaman günah benden gitti, sen bilirsin” dedi. İndirdi.

Ortalık gecenin zifiri karanlığı. Ta uzaklardan elektrik lambalarının ışıkları görünüyor. Gecenin ayazı çıkmış, bir taraftan esiyor, bir taraftan da üşümeye başladım. Kambersiz düğün olmaz misali köpek havlamaları da ayrı bir hava katıyordu geceye. Korku , endişe ve tedirginlikle ayrılmaz ikili olmuştuk. Az bekledim. Arabalar, otobüsler vızır vızır geçiyor. Kaldırdım sağ elimi bir daha inmeyecek şekilde, gelen arabalara el kaldırıyorum. Ama nafile. Muavinin dediği gibi kimse durmadı. Arabalar durmadıkça içimden ‘ Hah gördün gününü, Ankara’ya gitseydin bundan iyiydi. Bu gidişle alan olmayacak, sabaha kadar ya donacaksın soğuktan, ya da sesleri iyice yaklaşmakta olan köpeklere yem olacaksın.” Şeklinde kötü düşünceler geçirirken bir taraftan da bildiğim tüm duaları okumaya devam ediyordum.

O  da ne bir ticari taksi, geri geri geldi, önümde durdu. Baktım kendisine “Haydi bin” dedi. Hemen bindim. “Kardeş nasıl durdun, niye durdun” dedim. “Seni geçtikten sonra fark ettim” dedi. Başımdan geçeni anlattım. “Ben de otogarda taksicilik yapıyorum, götüreyim seni “ dedi. Gökte aradığım adamı yerde bulmuştum.  Bir taraftan sevinirken diğer taraftan da içimde bir sıkıntı. Çünkü ilk defa bir ticari taksiye binmiştim. Acaba benden ne kadar alırdı diye. İnince  ücret teklif ettim. “Ben zaten oraya gidiyorum” dedi. Sağolsun, ücret de almadı. Otogara kadar getirdi beni.

Pes etmek yok. Hedef Karaman otobüslerine binmek. Aldım saat 00.00’a bir bilet. Karaman’a 50 km kala, Karasınır kavşağında indim. Karşıdaki petrole girdim. Karasınır’a giden olur mu dedim. Biz gece 03.00’de gideriz, seni götürelim dediler. Onlar çalıştı, ben bekledim gecenin 03.00’ünü. Saat 03.5 gibi evime girdim.

Gördünüz mü azmin zaferini. Planımda az bir aksama oldu ama olsun o kadar…

Konya Yolcusu Kalmasın!

26/09/1986 yılında uykusuz ve stresli bir gecenin sabahında Kayseri Terminaline indim. Dolmuşa binerek İlahiyat Fakültesinde yapılacak olan Arapça yeterlilik sınavına katıldım.
150-200 kişinin katıldığı sınavdan yazılıyı geçen 12 kişiden biri oldum. Ertesi günü 12 kişiye yaptıkları sözlü mülakat yapılarak  ayırdıkları 5 kişilik kontenjan listesine giremedim.
Hazırlık okumama karar verildi. Diğer Fakültelerde yazılı sınavdan geçer not alanlar hazırlık okumaktan muaf tutulurken Erciyes’in sözlü mülakat icat etmesi bende soğuk duş etkisi yaptı ama Erciyes’in soğuğu bu olsa gerek, hayırlısı dedim. Terminale geri döndüm.
Akşam 21.30’a bir Doğu arabasına bilet aldım. Aldım almasına da Kayseri-Konya arası 4,5 saat. Gecenin iki buçuğunda Konya Otogarında olacağım. Olmazsa kendi memleketimin otogarında sabahlarım dedim. Ya Allah ya bismillah diyerek bindim otobüse.
Otobüste az sayıda bir yolcu var. Bu sefer biletim ön koltuklardan biriydi. Yanım da boştu. Yolculuk nasıl geçecekti tek başıma. Uyumak istedim gözümde zerre kadar uyku da yok. Çünkü  Konya-Kayseri yolculuğum maceralı geçtiğinden gece boyunca uyuyamamış, sabahında sınavdan sonra misafir olduğum öğrenci evinde deliksiz bir uyku uyumuştum.
Gece karanlığında ne gazete okumak gibi bir seçeneğim var. Ne de yanım boş olduğundan sohbet edeceğim kimse var. En iyisi uyku olmasa da bu yolculuğun bir an evvel bitmesi için zorla uyumam lazım dedim, yanımdaki koltuğu da işgal ederek uzandım. Gözlerim fal taşı gibi açılsa da  kapattım. Sayılar saydım, hayal alemine daldım. Konya Otogarına gecenin ortasında varmak da varmış, o zaman ne yapacağım dedim. Otobüs virajlardan döndü ben de döndüm. Fren yaptı ben de durdum. Araçlar solladı ben de solladım. Ama inadım inat gözümü açmadım.
Nice sonra fazla inat iyi değil kaldır Ramazan başını, bak bakalım nereye kadar gelmişsin dedim. Koltuğa oturdum. Hava aydınlanmış; dağların arasında, ormanlıklar içerisinde yolculuk yaptığımı gördüm. Kayseri- Konya arasında pek dağ yok ama hayırlısı bakalım dedim. Yanlış mı görüyorum dedim gözlerimi ovuşturdum. Evet dağ ve ormanlar geçiyor bir bir gözlerimin önünden. Baktım muavin arada geziyor. “Muavin Konya’ya geldik mi?” diye seslendim. “Ne Konya’sı abi, Isparta’ya yaklaştık” demez mi? “ Biletimde belli Konya'da ineceğim, beni niye kaldırmadın” dedimse de  muavin önce kaldırdım, kalkmadın dedi. Sonra özür dilerim abi dedi.
Muavinle ben bu konuşmayı yaptığım esnada kaptan molaya girdi. İndim burası nere diye sordum. Yenice Tesisleri. Beyşehir’den 10 km ötede bir tesis. Demek ki ben uyumuyorum derken 100 km daha fazla gitmişim, ayakta uyumuşum da haberim yok.
Sağıma soluma baktım. Bir de ne göreyim Kontaş firmasının otobüsü. Nereye gidiyor dedim. Konya cevabı aldım. Bindim Kontaş'a. İstikamet Konya.  1000 lira bilet kestirdim. Konya- Kayseri biletim 2 bin liraya mal olmuştu. Kayseri-Konya ise Beyşehir’de bonusu olmak üzere 3500 liraya patlamıştı. Ama olsun her şeyde bir hayır vardır. Zaten ben gece 2.5 da Konya'ya ineceğim gece gece ne yapacağım diye düşünmüyor muydum. İşte sabah olmuştu. Ama bu durumu yine de kimseye anlatmamalıydım. Sır olarak kalmalıydı bende.
Sağı solu seyrederek Konya'ya vardım. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte otogarda bilet satan hemşerimi ziyaret edeyim dedim. Hoşbeşten sonra “Kaçta bindin Kayseri’den” dedi. Eyvah ne demeliydim. Doğruyu söylesem sırrım ortaya çıkacak. Yalan söylesem olmayacak. Zaten sabah sabah o da uykulu. Saati söyleyeyim, belki de öylesine sormuştur. “Akşam 21.30 da bindim deyince üşenmedi parmaklarıyla saydı kaçta burada olmam gerektiğini ve saatin kaç olduğu. Dedi “Bizim oğlan bu ne iş. Bir anormallik var bu işte” deyince sırrımı kendim ifşa ettim. Başımdan geçeni anlattım. Sabah sabah gülünür mü? Güldük beraberce. Uykumuz iyice açıldı. 31/12/2015