26/09/1986 yılında uykusuz ve stresli bir gecenin sabahında Kayseri Terminaline indim. Dolmuşa binerek İlahiyat Fakültesinde yapılacak olan Arapça yeterlilik sınavına katıldım.
150-200 kişinin katıldığı sınavdan yazılıyı geçen 12 kişiden biri oldum. Ertesi günü 12 kişiye yaptıkları sözlü mülakat yapılarak ayırdıkları 5 kişilik kontenjan listesine giremedim.
Hazırlık okumama karar verildi. Diğer Fakültelerde yazılı sınavdan geçer not alanlar hazırlık okumaktan muaf tutulurken Erciyes’in sözlü mülakat icat etmesi bende soğuk duş etkisi yaptı ama Erciyes’in soğuğu bu olsa gerek, hayırlısı dedim. Terminale geri döndüm.
Akşam 21.30’a bir Doğu arabasına bilet aldım. Aldım almasına da Kayseri-Konya arası 4,5 saat. Gecenin iki buçuğunda Konya Otogarında olacağım. Olmazsa kendi memleketimin otogarında sabahlarım dedim. Ya Allah ya bismillah diyerek bindim otobüse.
Otobüste az sayıda bir yolcu var. Bu sefer biletim ön koltuklardan biriydi. Yanım da boştu. Yolculuk nasıl geçecekti tek başıma. Uyumak istedim gözümde zerre kadar uyku da yok. Çünkü Konya-Kayseri yolculuğum maceralı geçtiğinden gece boyunca uyuyamamış, sabahında sınavdan sonra misafir olduğum öğrenci evinde deliksiz bir uyku uyumuştum.
Gece karanlığında ne gazete okumak gibi bir seçeneğim var. Ne de yanım boş olduğundan sohbet edeceğim kimse var. En iyisi uyku olmasa da bu yolculuğun bir an evvel bitmesi için zorla uyumam lazım dedim, yanımdaki koltuğu da işgal ederek uzandım. Gözlerim fal taşı gibi açılsa da kapattım. Sayılar saydım, hayal alemine daldım. Konya Otogarına gecenin ortasında varmak da varmış, o zaman ne yapacağım dedim. Otobüs virajlardan döndü ben de döndüm. Fren yaptı ben de durdum. Araçlar solladı ben de solladım. Ama inadım inat gözümü açmadım.
Nice sonra fazla inat iyi değil kaldır Ramazan başını, bak bakalım nereye kadar gelmişsin dedim. Koltuğa oturdum. Hava aydınlanmış; dağların arasında, ormanlıklar içerisinde yolculuk yaptığımı gördüm. Kayseri- Konya arasında pek dağ yok ama hayırlısı bakalım dedim. Yanlış mı görüyorum dedim gözlerimi ovuşturdum. Evet dağ ve ormanlar geçiyor bir bir gözlerimin önünden. Baktım muavin arada geziyor. “Muavin Konya’ya geldik mi?” diye seslendim. “Ne Konya’sı abi, Isparta’ya yaklaştık” demez mi? “ Biletimde belli Konya'da ineceğim, beni niye kaldırmadın” dedimse de muavin önce kaldırdım, kalkmadın dedi. Sonra özür dilerim abi dedi.
Muavinle ben bu konuşmayı yaptığım esnada kaptan molaya girdi. İndim burası nere diye sordum. Yenice Tesisleri. Beyşehir’den 10 km ötede bir tesis. Demek ki ben uyumuyorum derken 100 km daha fazla gitmişim, ayakta uyumuşum da haberim yok.
Sağıma soluma baktım. Bir de ne göreyim Kontaş firmasının otobüsü. Nereye gidiyor dedim. Konya cevabı aldım. Bindim Kontaş'a. İstikamet Konya. 1000 lira bilet kestirdim. Konya- Kayseri biletim 2 bin liraya mal olmuştu. Kayseri-Konya ise Beyşehir’de bonusu olmak üzere 3500 liraya patlamıştı. Ama olsun her şeyde bir hayır vardır. Zaten ben gece 2.5 da Konya'ya ineceğim gece gece ne yapacağım diye düşünmüyor muydum. İşte sabah olmuştu. Ama bu durumu yine de kimseye anlatmamalıydım. Sır olarak kalmalıydı bende.
Sağı solu seyrederek Konya'ya vardım. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte otogarda bilet satan hemşerimi ziyaret edeyim dedim. Hoşbeşten sonra “Kaçta bindin Kayseri’den” dedi. Eyvah ne demeliydim. Doğruyu söylesem sırrım ortaya çıkacak. Yalan söylesem olmayacak. Zaten sabah sabah o da uykulu. Saati söyleyeyim, belki de öylesine sormuştur. “Akşam 21.30 da bindim deyince üşenmedi parmaklarıyla saydı kaçta burada olmam gerektiğini ve saatin kaç olduğu. Dedi “Bizim oğlan bu ne iş. Bir anormallik var bu işte” deyince sırrımı kendim ifşa ettim. Başımdan geçeni anlattım. Sabah sabah gülünür mü? Güldük beraberce. Uykumuz iyice açıldı. 31/12/2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder