Ana içeriğe atla

Karaman yolcusu kalmasın


-AZMİN ZAFERİ-

20/09/1986 gününün akşamı Ankara’dan 23.00 gibi Konya Otogarına indim.

Karasınır’a gitmem gerekiyor. Ankara yol arkadaşım, “Bu akşam bizde yatalım, yarın gidersin gündüz gözüyle” dediyse de köyde oturan biri olarak gece de olsa köye gidilebileceğini göstermek ve kendisine yük olmamak için  “ Karaman otobüslerine binip yol ayrımında inerim, geriye 10 km kalır. Hiçbir vasıta gelmese de petrole gider. Petroldekilerle birlikte köyüme giderim” dedim.

Vedalaştık. Bilet almak için bir firmaya gittim. “Gece 23.00’de otobüs var. Sen otobüse bin. Bileti yolda keseriz” dediler. Gideceğim otobüsü buldum, en arkaya oturdum. Sonra bir şeyler almak için büfeye uğradım. Vakit de gelmişti. Hareket etmek üzere olan otobüse binip yine en arkaya oturdum.

“Sayın kaptan ve yolcular hayırlı yolculuklar diler” anonsuyla birlikte otobüsümüz hareket etti. Ben bir taraftan elimdeki bisküviden atıştırıyorum, bir taraftan da otobüsün Karaman yoluna dönmesini bekliyorum. Otobüs bir türlü Karaman tarafına dönmedi nedense.
Baktım muavin  arkaya doğru geliyor ve bana bakıyor.
-Muavin bu otobüs nereye gidiyor böyle?
-Ankara’ya
-Durdur arabayı.
-Niye?
-Ben Karaman’a gidecektim.
-Yolda seni kimse almaz. Konya’nın dışına çıktık. Ankara’ya git, geri gel.
-Ben daha yeni Ankara’dan geldim. Ne işim var orada tekrar.
-Tümoson Motor Fabrikasının oralardayız. Gece gece seni kimse almaz.
-Olsun indir.
“O zaman günah benden gitti, sen bilirsin” dedi. İndirdi.

Ortalık gecenin zifiri karanlığı. Ta uzaklardan elektrik lambalarının ışıkları görünüyor. Gecenin ayazı çıkmış, bir taraftan esiyor, bir taraftan da üşümeye başladım. Kambersiz düğün olmaz misali köpek havlamaları da ayrı bir hava katıyordu geceye. Korku , endişe ve tedirginlikle ayrılmaz ikili olmuştuk. Az bekledim. Arabalar, otobüsler vızır vızır geçiyor. Kaldırdım sağ elimi bir daha inmeyecek şekilde, gelen arabalara el kaldırıyorum. Ama nafile. Muavinin dediği gibi kimse durmadı. Arabalar durmadıkça içimden ‘ Hah gördün gününü, Ankara’ya gitseydin bundan iyiydi. Bu gidişle alan olmayacak, sabaha kadar ya donacaksın soğuktan, ya da sesleri iyice yaklaşmakta olan köpeklere yem olacaksın.” Şeklinde kötü düşünceler geçirirken bir taraftan da bildiğim tüm duaları okumaya devam ediyordum.

O  da ne bir ticari taksi, geri geri geldi, önümde durdu. Baktım kendisine “Haydi bin” dedi. Hemen bindim. “Kardeş nasıl durdun, niye durdun” dedim. “Seni geçtikten sonra fark ettim” dedi. Başımdan geçeni anlattım. “Ben de otogarda taksicilik yapıyorum, götüreyim seni “ dedi. Gökte aradığım adamı yerde bulmuştum.  Bir taraftan sevinirken diğer taraftan da içimde bir sıkıntı. Çünkü ilk defa bir ticari taksiye binmiştim. Acaba benden ne kadar alırdı diye. İnince  ücret teklif ettim. “Ben zaten oraya gidiyorum” dedi. Sağolsun, ücret de almadı. Otogara kadar getirdi beni.

Pes etmek yok. Hedef Karaman otobüslerine binmek. Aldım saat 00.00’a bir bilet. Karaman’a 50 km kala, Karasınır kavşağında indim. Karşıdaki petrole girdim. Karasınır’a giden olur mu dedim. Biz gece 03.00’de gideriz, seni götürelim dediler. Onlar çalıştı, ben bekledim gecenin 03.00’ünü. Saat 03.5 gibi evime girdim.

Gördünüz mü azmin zaferini. Planımda az bir aksama oldu ama olsun o kadar…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde