Ana içeriğe atla

Sana Arzımdır

Senin bu kulların var ya, cennetten çıkardığın günden beri yeryüzüne dirlik ve huzur vermedi. Yerin altını üstüne getirdi. Çünkü sığamadı dünyaya.

Önce hemcinsini boğazladı göğüs göğüse. Kan hoşuna gitti. Ama akan kan karnını doyurmaya yetmedi. Önce bir araya geldi devletler kurdu. Sonra topla, tüfekle gitti öldürmeye. Olmadı; füze, tank, bomba, uçaksavarla gitti hemcinsinin üzerine. Toptan yok etmek için insanlığı açlığa gark etti.

Bugün yıl bazında bir yılı devirdi. Eğlenmeyi hak etti. Kolay değil bir yıl. Az mı öldürdü hemcinsini, sürgün etti, aç ve açıkta bıraktı. Artık iyi bir eğlenmeyi ve verimli geçen bir yılı güle oynaya geçirmeyi hak etti. Alın terinin karşılığını alma zamanı geldi.

Yılı, geceyi eğlenerek geçirsin artık. Yeni yılın ilk gününü de yatarak geçirsin. Bir yıl daha yaşlandığına sevinsin. Çok görme ilk gün yatmasını. Az çalışmadı çünkü. Zaten o yatarken de emir erleri, köleleri, taşeronları yine üşenmeden görevlerini yapacaklar. Söz, ilk günün ardından daha fazla öldürmek için çalışacaklar. Planları hazır çünkü.

Yılı, şanlarına yaraşır şekilde uğurlayacaklar. Hizmet etsin diye kurulan belediyeler kesenin ağzını açacak. Soğuk demeden hoplayıp zıplayacaklar. Sanatçılar değişik programlarda sahne alacaklar. TV’ler, yeni yıla ilk veda eden ülkeye bağlanacak, yeni yılı karşılamaları gösterecekler, soğuğa ve dünya zulmüne aldırmadan. Akan kanı görmeden...

Ben onların eski yılda  neler yaptığını biliyorum. Hep “yaptıklarım yapacaklarımın teminatı” dedi ama biz her yeni yılda acaba dedik, bir umutla yeni yıla girdik. Halbuki 40 yıllık kani olur muydu  yani? Ha bizimkisi züğürt tesellisi...

Hikmetinden sual olunmaz biliyorum. Hadsizlik yapıyorum. Bu insan denen yaratığa biraz daha akıl, izan, insaf ve vicdan verseydin olmaz mıydı?

İsyanım sana değildir. Her yiyen, içen, öldüren, zulmeden ahiretteki payından harcar biliyorum. Ama mükemmel bir şekilde yarattığın insanın insanlığı yok oldu.

“Dilim kurusun ey adli ilahi”

İnsanlığımızın ruhuna Fatiha!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde