Ana içeriğe atla

Hediyenin böylesi

Bugün bana ayva ikram ettiler “Buyur ayva ye” diye. “Ben ayvayı 1988 yılında yedim. Yemem bir daha” dedim. Yüzüme baktı ne demek istiyorsun der gibi.

1988 yılında  belde dışından bir minibüs içerisinde 15 okul arkadaşım düğünüme geldi. Hediye falan yoktu ellerinde, ne bir tepsi ne de borcam. Nereden getireceklerdi. Hepsi öğrenciydi tıpkı benim gibi. Dolmuşu da kaç paraya kiraladılar, kim bilir?

Düğün bitti misafirleri uğurladık. Ablam beni yanına çağırdı. “Gardaşım, arkadaşların sana hediye getirmişler. Bana verdiler. Bu paketi sadece Ramazan Abi açsın, sana güveniyoruz abla.” Dediler. “Ben de açmadım. Al gardaşım hediyeni. Sallayınca  tıngır tıngır ses yapıyor. Sanki bilezik gibi. Haydi aç” dedi.

Özenle paketlenmiş üzerinde kırmızı kurdelası olan paketi açmaya başladım. Açmaya çalıştıkça heyecanım arttı. Ablam da içinden çıkacak bileziği bekliyordu. Sonunda açtım. İçinden ne çıksa beğenirsiniz. Isırılmış koca bir ayva. Ablam ayvayı görünce “Gardaşım bu ne demek” dedi. “Oğlum Ramazan, Sen ayvayı yedin demektir” dedim.

Sonra o arkadaşların her biri teker teker evlendi. Benden hiç hediye beklemediler. Tek istedikleri kendilerine bir şey yapmamamdı. Ben de bir şey yapmadım kendilerine, sadece siz görürsünüz gününüzü demem kendilerine yetti de arttı bile.

Sonra o arkadaşlar aylar sonra evimi ziyarete geldiler. Şu odada ne var, bu odada ne var diye ahiret soruları sordular. Nice sonra niye sorduklarını anladım. Bir araya gelip güzel bir hediye almışlar, sağolsunlar.

Bana hatıra olarak aldıkları özene bezene paketlettirdikleri ısırılmış ayva kaldı.

Öyle içimde kalmış ki, bugünkü ayva ikramı beni 27 yıl öncesine götürdü. Ayvayı hangisi mi ısırmış. Onu da tespit ettim kolayca. Hepsinin ağız yapısını gözümün önüne getirdim. Ağzı en büyük olanı tespit edince işin faili de ortaya çıktı. O koca ayvayı ancak o ısırabilirdi. Ülkemizdeki faili meçhuller gibi kim vurduya gitmedi yani.

Siz böyle düğün hediyesi gördünüz mü? Görmediyseniz görün işte: Isırılmış ayva.
30/12/2015





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde