Ana içeriğe atla

“Anamı karıştırmayın”*

              
Telefon hattı almak/değiştirmek için bir GSM operatörüne gitseniz, hesap açtırmak için bir  bankaya gitseniz size sordukları soruların içerisinde değişmeyen tek soru anamızın kızlık soyadı.


Her sorduklarında bir öğretim görevlisi aklıma gelir. 80’li yıllarda bir öğretim görevlisi mezun olacak son sınıf öğrencilerin Hadis dersine girer. Bazı öğrencilerin vize/finali iyi geçmez. Kendileri için hayat-memat meselesidir. Kimi evli, kimi evlenecek, hepsi öğretmen olmak için diploma almaları gerekiyor. Ne kadar durumlarını anlattılar da geçer not alma konusunda hocalarını ikna edemezler. Kara kara düşünürken akıllarına hocanın annesi gelir. Gençler üşenmezler, hocanın evini öğrenip annesiyle görüşmeye ve durumlarını anlatmaya karar verirler. Hoca evde yokken teyzeye misafir olurlar: “ Teyze, biz oğlunun talebeleriyiz. Dersinden kalacağız. Çoğumuz Konya dışından gelen ve kirada oturan, kira parasını kıt-kanaat denkleştiren öğrencileriz. Eğer kalırsak okul uzayacak, diploma alamayacağız “ şeklinde  durumlarını anlatırlar. Teyze, çocukların durumuna üzülür. “Siz o işi bana bırakın” diyerek misafirleri uğurlar. Akşam oğlu eve gelir. Anne, “Oğlum! Şu, şu, şu isimli çocukları dersinden geçireceksin. Ben onlara söz verdim.” Der. Hoca; “Ana durum bildiğin gibi değil, bu dediklerinin dersleri zayıf çalışmadılar. Onları geçiremem.” Şeklinde cevap verdiyse de  Annesinin, “ Eğer geçirmezsen analık hakkımı ve emzirdiğim sütümü helal etmem, bak...” tehdidi karşısında kara kara düşünme sırası hocaya geçer. Ertesi gün okula gider. Odasına bahsi geçen öğrencileri çağırır. Onlara: “ Oğlum, anamı niye karıştırdınız bu işe. Bir daha anamı karıştırmayın.” Diyerek bir çift söz söyler. Olayın sonunda öğrenciler mezun oldu mu bilmem. Kuvvetle muhtemel geçer not vermiştir öğretim  görevlisi.


Güvenlik amaçlı anamın kızlık soyadı sorulduğunda bu olmuş olay aklıma gelir. Bazen “Anamı  karıştırmayın” dediğim de olur. Anlayacağınız banka, telefon vb yerlerde güvenliğimiz, anamızın kızlık soyadına bağlı. Soru hiç değişmiyor: “Annenizin kızlık soyadı nedir?”  Ama haklarını yemeyelim. Soruyu biraz geliştirmişler: “Annenizin kızlık soyadının 2. ve 4. harfleri nedir?” diye. MEB’in öğrencilerin giriş yaptığı e-okul sistemi bu firmaların güvenliğinden daha güvenli. E-okul'a giriş yapmak için öğrenci TC'si, numarası ile işleme başlanır. Ardından bir kaç tane fotoğraf gösterir. Öğrenci seçilir. Ardından farklı farklı sorular sorulur. Bazen; doğum yeri, bazen; nüfusa kayıtlı olduğu ilçe vb.. Yanlış cevap verdiğinde sistem kapanır. Tekrar giriş yaptığında soruları değiştirir. Amacım annenin kızlık soyadını soran kurum ve kuruluşları eleştirmek değil. Fakat sorular değiştirilmeli artık. Çünkü bizim adımıza iş yapacak sahtekarın ilk öğreneceği annemizin kızlık soyadıdır. 

Hasılı diyeceğim; annemizin evlenmeden önceki soyadı her kapıyı açıyor. Güvenliğimiz ona bağlı. Biz güvenliği ne kadar artırırsak artıralım başkasının sırtından geçinen asalaklar, başkasını dolandıranlar azalacağı yerde artış göstermekte. Öyle dolandırma teknikleri geliştiriyorlar ki, “Ben kanmam” diyen nice ‘külyutmazları’ bile oltalarına getiriyorlar. Özellikle telefonla dolandırılma had safhada. Yetkililer sürekli uyarsalar da bazen insanın basireti bağlanıyor anlaşılan. 


O zaman ne yapalım? Güvenlik amaçlı sorular sorulmaya devam etsin. Fakat beylik sorular yerine zor sorular tespit edilsin. İnsanlarımızı dolandıran alın teri düşmanı asalak tip ve çetelerin de yetkililer hakından gelsin. Onlara hadlerini bildirsin. Bu masum Anadolu halkı daha fazla kaldırılmasın. Özellikle bilişim suçları bu şekilde giderse başımızı ağrıtacağa, anaları daha çok ağlatacağa benziyor.


Dolandırıcılığın önüne geçmek ve dolandırıcıları kıskıvrak yakalamak için  oluşturacağımız ekibin içerisinde biraz da yüksek maaşlı, prim usulü çalışacak dolandırıcı görevlendirelim. Bu işe ilk önce böyle başlayalım. Ardından eğitim sistemimizde çocuklarımıza öğretimden ziyade eğitim verelim.


Güvenliğinizi nasıl çözümlerseniz çözün. Ama lütfen, anamı ve kızlık soyadını karıştırmayın, olmaz mı?    

* 30/12/2015 tarihinde Anadolu'da Bugün Gazetesinde yayımlanmıştır.        

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde