4 Ekim 2025 Cumartesi

Dürüstlük Temel Felsefemiz Olmalı

Konya’nın yakın bir ilçesinde 2005-2010 yılları arasında beş yıl görev yaptım. Konya’daki liseleri kazanamayan öğrenci ve veliler yakın diye ilçedeki okulu tercih ederlerdi. Okulun 200 öğrencisi varsa 150 tanesi Konya’dan gelirdi.

Hiç zorlama ve baskı altında kalmadan ilçe okulunu tercih eden velileri pek memnun etmek mümkün değildi. Kayıt için geldikleri zaman ahiret soruları gibi sorular sorarlardı:

“Okulunuzda öğle yemeği çıkıyor mu”,

“Okulunuzda dört yıllık fakülteyi kazanan kaç öğrenci var?”,

“Okulunuzda tıp fakültesini kazanan öğrenci var mı?”,

“Okulunuzun servisi var mı?”,

“Servis falan bölgeden geçiyor mu?”,

“Servis ücreti ne kadar?”,

“Siz olsanız, çocuğunuzu bu okula verir miydiniz?”,

“Öğretmenleriniz nasıl?”,

Türünden evde kalmış kız muamelesi görür, böyle sorulara muhatap olurdum.

Her bir veliye dilimin döndüğünce cevap verirdim.

Ben olsam çocuğumu bu okula vermezdim. Çünkü servis parasını göz önünde bulundururdum. Gider mahallemdeki okula verirdim. Bu okul ilçenin sınavla öğrenci alan okulu ise il merkezinin sınavsız öğrenci alan okulu gibidir. Okulu ve öğretmenleri nasıl diye soruyorsunuz ama çocuğum nasıl sorusunu sormuyorsunuz. Çocuğunuz çok iyi, Konya’daki okulu kazandı da buraya getirmiş değilsiniz. Talep olursa, öğle yemeği veririz. Daha önce öğle yemeği verdik. Zamanla talep düştüğü için yemek vermeyi bıraktık. Servisimiz var. Şu şu güzergahları takip ediyor. Fiyatı şu kadar. Dört yıllık fakülteyi kazanan şu kadar öğrencimiz var. Bu oran yüzde 60’a tekabül ediyor. Çocuğunuz iyi ise öğretmenlerimiz iyi bir terzi. Kumaşa göre elbise dikerler. İşte önümüzdeki masada hangi öğrenci nereyi kazanmış listesi var. Buradan bakabilirsiniz. Bugüne kadar bu okuldan mezun olup da tıp fakültesini kazanan bir öğrencim var. Bu da bir yıl bekledikten sonra kazandı. Niçin tıp fakültesi fazla çıkmıyor? Çünkü gelen öğrencilerin çoğu sözel ve Türkçe Matematik öğrencisi. Haliyle tıp kazanan fazla çıkmıyor. Bu arada çocuğunuz Meram Anadolu Lisesini kazanmış olsa, o okula gidip bana sorduğunuz soruları soracak mıydınız? İsterseniz kaydı yaptırın. Baktınız memnun kalmadınız. Konya’daki sınavsız okullara nakil alırsınız şeklinde izahlar getirirdim.

Okulumun fotoğrafını olduğu gibi yansıtırdım. Yansıtırken okulu olduğundan farklı göstermedim. Her veliye ben her şeyi söyleyeyim ki sonradan, hocam, okulunuz dediğiniz gibi çıkmadı diye bana gönül koymayın, şok da geçirmeyin derdim.

Tek tük kayıt yaptırmaktan vazgeçen veli olsa da büyük çoğunluk kaydını yaptırırdı. Hatta bir öğretim üyesi, hocam her şeyi açıkça söylediniz. Çok dürüst davrandınız. Çok teşekkür ediyorum. Buna rağmen ben çocuğumun kaydını yaptırıyorum diyen de oldu.

Öğretim üyesi sonraları okul aile birliği başkanı da oldu. Okula sıkça geldi gitti. Yine bir uğradığında masada bir önceki yıl fakülte kazanan öğrenci listesini görünce, eline alıp okudu. Listede tıp fakültesini kazanan öğrencinin bir önceki yıl mezun olduğu bilgisine açıklamada yer verdiğimi görünce, “Hocam, yanlış yapıyorsun. Bu kadar şeffaflık doğru değil. Ne diye bu öğrencinin karşısına mezun yazdın. Böyle yaparsan olmaz, hep kaybeden olursun. Okulun reklamını yapamazsın” dedi. Kendisine, ama işin doğrusu bu. Doğrunun bir kısmını söyleyip bir kısmını söylememezlik yapamam. Varsın reklamımız ve okul tanıtımımız eksik olsun. Benim doğruluk anlayışım bu. Çünkü doğrunun bir kısmını söyleyip bir kısmını söylememek ya da doğrunun bir kısmını gizlemek yalanın kardeşidir. Bu da yalandan başka bir şey değil. Ben bunda yokum dedim.

Sonraları okul hakkında “Bu okul iyi değil” diyen öğrencilerimle de karşılıklı konuşmuşluğum olurdu. Söyleyin bakalım, neyiniz var derdim. “Bu okul iyi bir okul değil derlerdi. Onlara, diyelim ki fen lisesi öğrencileri bu okulda bu öğretmenler önünde okusa, başarılı olurlar mıydı dediğimde, evet başarılı olurlar. Peki, sizler fen lisesinde okusanız, onlar gibi başarılı olur muydunuz derdim. Bu soruma da hayır, başarılı olamayız derlerdi. Durum bu. Yalnız sizler zeka yönünden fen lisesinde okuyan öğrencilerden farklı değilsiniz. Sizi buraya atan, bir program dahilinde düzgün çalışmadığınızdandır. Aynı şekilde bugün fen lisesinde okuyan çocuklar çok zeki olduğu için o okulda değiller. Planlı ve tertipli çalıştıkları için o okuldalar. Şayet bir plan dahilinde tertipli çalışırsanız, pekala aradaki açığı kapatabilirsiniz. Yeter ki kendinize güvenin derdim.

Daha önce 12 Anadolu Lisesi arasında hep 11.sırada yer bulmuş bu okulu bıraktığımda, okul, üniversite yerleşmesinde Konya’daki okullar arasında sözelde dördüncü, eşit ağırlıkta beşinci, sayısalda ise sekizinci ya da onuncu sıraya yükselmişti. Bu başarıda kendime hiç pay çıkarmadım. Çünkü başarı öğrenci ve öğretmenlerin başarısıydı. Özellikle öğrencilerin. Çünkü okulu okul yapan öğrencinin kendisiydi. Okul sadece yol gösterir ve disiplini sağlar.

Başımdan bu anekdota kısaca değinip sadede gelecektim. Gel gör ki anekdota bir girdim. Gördüğünüz gibi çıkamadım. Gelmek istediğimi anlatmak için bazen bu şekil anekdotlara yer veririm.

Buradan devlete gelmek diyorum. Devlet derken kastım hem devlet hem de devleti yönetenlerdir. Her ne kadar devlet ayrı, devleti yönetenler ayrı olsa da devleti yönetenler devlete hakim oldukları için devletle devleti yönetenlere ikisine birlikte devlet diyorum.

Sadede gelirsem, devleti yönetenlerin, devleti yönetmeye talip olanların vatandaşına doğru söyleme gibi bir görevleri vardır. Seçim meydanlarında konuşurlarken, bir şey vadederlerken olup biteni olduğu gibi aktarmalılar. Bir şeyi olduğundan farklı göstermemeliler. Seçim kazanacağız diye her şeyi mubah görmemeliler. Bir şeyin bir kısmını söylerlerken bir kısmını gizlememeliler. Doğruluktan hiç ayrılmamalılar. Doğru sözü seçim kaybetmeye yeğlemeliler. Kaybedeceksek, varsın böyle kaybedelim demeliler. Biraz daha açık yazarsam, bir şey yüzde yüz yerli değilken yüzde yüz yerli denmemeli. Bulduğumuz petrol ve doğal gazın bugünkü akıbeti belirtilmeli.

Kısaca dürüstlük siyasetin ve devlet yönetmenin temel felsefesi olmalı. Siyaset kurumu ve devleti yönetenler daima halkına güven vermeliler. Çünkü güvenin olmadığı ve güven kaybının olduğu yerde güvensizlik baş gösterir. Kimsenin kimseye güveni kalmaz. Buna da kimsenin hakkı yoktur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder