Ne zaman yürüyüşe gitsem, parklarda bulunan kamelyalarda oturup kahvaltı yapan kadınlar görürüm. Oturacak kamelya kalmadığı için evinden masa ve sandalye getirerek çimlerin üzerine kahvaltı sofrası kuranlar bile oluyor.
Gördüklerim, çoluk çocuk, baba ve koca değil. Tüm masalar kadınlarla dolu. Hafta içi olduğuna göre parkta bu saatte olan kadınlar ya emekli ya da ev hanımı olmalı.
Gördüklerimden hareketle izniniz olursa bir senaryo çizmek istiyorum.
Sabah 10 gibi uyandı. İyi de uyumuştu ama hala esniyordu nedense.
Kocası gitmişti işe. Kalkıp çocuğunun odasına baktı. O da gitmişti. Yatağını düzeltmiş mi diye baktı. Oh be! Düzeltmişti. Demek ki o kadar söylediği dikkate alınmıştı. Düzeltmesin de bir göreyim.
Çocuğunu da kocasını da takdir etti. Giderken sessizce giyinip gitmişler. Rahatsız da etmemişlerdi. Kahvaltıyı çocuk okuldan aldığıyla teneffüs arasında, kocası da işe giderken yolda simitçiden aldığıyla iş yerinde yapardı nasılsa.
Evde bir başınaydı. Tek başına evde kahvaltı da yapmak olmazdı. Kahvaltı dediğin şöyle açık havada çok güzel giderdi.
Hava da güzel üstelik. Kardeşlerine haber verip parkta buluşup kahvaltı eşliğinde bir güzel muhabbet iyi giderdi. Bunu da kaç gün önceden planlamıştı.
Aradı kardeşlerini. Haydi yavaş yavaş toplanalım. Ben çıkıyorum dedi.
Kısa zamanda yapacaklarını hazır etti. Zaten bir kısmını akşamdan hazır etmişti. Geriye bir çay kalmıştı. Nevaleyi arabasına koydu. Giderken bir de börekçiye uğradı. Biraz börek aldı. Parkın yolunu tuttu.
Aradıkları gelmişti hemen. Getirilen şeyler masanın üzerine kondu.
Keşke masa biraz daha büyük olsaydı. Çünkü o kadar şeyi masaya sığdırmak zordu. Bir kuş sütü eksikti. Olsa da zaten konacak yer yoktu.
Şimdi sıra yemedeydi. Hem lafladılar hem de yemeye koyuldular. Aceleleri yoktu nasılsa. Akşama kadar yolu vardı. Şöyle sindire sindire yemeliydiler.
Bir de güzel gidiyor. Hem sağı solu seyrediyorlar hem öteden beriden konuşuyorlar hem de getirdiklerinden, “Akşam sizin için yaptım. Bak bakalım tadı nasıl olmuş” diyerek birbirlerine ikram etmekten de geri kalmadılar.
Diğerleri, “aldık canım. Zaten yemeden mis gibi kokusu geldi. Eline sağlık. Ama fazla almayayım. Çünkü kilo yapıyor. Bugünlerde dikkat ediyorum. Haydi, sen de şundan alsana” dedi.
Mide dediğin nedir ki. Birden doydu. Yine de perhizi bir tarafa bırakıp yavaş yavaş götürmeye devam ettiler. Çünkü gün bugün. Perhiz zamanı değildi. Öyle ya her gün parka kahvaltı için geliyor değillerdi. Diğer günler dikkat ederlerdi biraz.
Karnım şişti dedi biri. Öbürü, “Hiç dert edinme. Ben maden suyu getirdim. Al canım iç, şifa olsun” dedi.
Saat 11.00 gibi başlayan kahvaltı bu şekil birbirini ağırlaya ağırlaya iki saat sürdü.
“Üzerine kavun da yiyeceğiz dedi öbürü. Dedim ya kuş sütü dışında her şey vardı. (O kadar da değil demeyin. Kavun da gözüme ilişti bir masada)
Saat üçü bulmuştu muhabbet.
“Yavaş yavaş kalksak mı, akşama yemeğim yok” dedi beriki”. “Şekerim, akşamdan yapsaydın ya daha yeni oturmaya başlayacağız. Benim dünden kalan yemeğim var. Onu yesinler. Her gün yemek mi yapılır” dedi öbürü. Bir diğeri, “Benim de yemeğim yok ama bugün yemek yapasım yok. Telefon edeyim de lokantaya geçeriz” dedi fazla konuşmayanı. Beriki de “Buradan artanları koyacağım önlerine. Bu yaptıklarım boşa mı gitsin. Bundan iyisini mi bulacaklar sonra. Hatta artar bile. Sabah giderken de götürsünler” dedi içlerinde en akıllı geçineni.
Sonrasında lafladılar da lafladılar. “Kimse kadir kıymetimizi bilmiyor ama ev kadınının mesaisi yok. Meccanen çalışıyoruz. Ah bir de görünse. Bizimki pek huysuz” şeklinde oybirliğiyle dertleştiler.
Sonra “Eşin ve çocuğun kahvaltı yapıyorlar mı giderken dedi biri.” İlahi kardeşim, ne kahvaltısı? Bu devirde evde kahvaltı mı kaldı? Gittikleri yerde bir şeyler yiyorlar. Sonra kim kalkıp o saatte sabahın köründe kahvaltı hazırlayacak? Bizden geçti artık. Hem herkes öyle yapıyor. Biz hamal mıyız? Zamanında yaptık, kıymet bilen mi oldu? Artık bundan sonra kendimize vakit ayırma zamanı” dediler yine konsensüsle.
Haydin bu ânı ebedileştirelim. Kalkmadan bir de fotoğraf çekinelim dediler.
“Ah şimdi zamanı mı? O kadar da yedik. Göbek çıktı. Çekinmesek olmaz mı dedi birkaçı birden.
Bu işlerde tecrübeli olan akıl verdi. “Yan durursunuz, olur biter. Tüm kadınlar öyle poz veriyor” dedi.
Geldiklerinde sarıldıkları gibi giderken de sarıldılar. “Ay ne güzel oldu. Bunu fazla uzatmadan bir daha yapalım. Hatta sıcağı sıcağına haftaya perşembe günü yapalım mı? Bu sefer ben getireyim. Siz hiçbir şey getirmeyin” dedi biri. “İyi olurdu ama temizlikçi gelecek perşembeye. Ben müsait değilim” dedi öbürü. Bir diğeri, “Ben de müsait değilim. Çünkü haftaya oturmam var” dedi. Beriki de “Benim de o gün günüm var. Gelemem” dedi.
O zaman hepimize uygun bir zaman ayarlarız. Haberleşiriz. Görüşmek üzere deyip vedalaştılar.
Açık havada bir kahvaltı daha sonra tekrar buluşmak üzere bu şekilde sona erdi. Kahvaltı bittiğine göre benim senaryo da burada sona erdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder