29 Eylül 2025 Pazartesi

İtibara Doyduğum Kurban Bayramı

Fi tarihinde bir akrabam, "Kurbanı ne yaptın" dedi. Daha bakmadım dedim.

"Bir arkadaş var. Kendi malı. Dağda yayılmış. Bunun eti çok lezzetli olurmuş. Kişi başı 60 kilo et düşermiş. Ortak arıyor. Kendisi de ortaklar arasında olacak. Ben buraya gireceğim. Bizimle ortak olmak istersen gidip kurbanlığa bakalım" dedi. Nerede kurbanlık dedim. "Buraya 90 km uzaklıkta" dedi.

Adamı tanıyor musun? Güvenilir biri mi dedim. "Evet, arkadaşım. Güvenilir, sözünün eri" dedi.
Madem kendisi de ortak olacağına göre bir de güvenilir diyorsun. Bu durumda kurbanlığa bakmaya gerek yok. Ne de olsa arkadaşınmış. Madik atacak, yamukluk yapacak değil ya. Ne de olsa o da kurban ortağı. Tamam ben de gireyim dedim.

Doğru, yanlış bir karar vermiş, görmeden kurban ortağı olmuştum. En azından kafam rahatlamış. Nerede, kiminle keseyim ikilemi de kafamdan gitti.

Bayram günü 90 km uzağa kurban kesmeye gidecektim ama doğal beslenmiş, eti çıtır çıtır olan et yiyecektim. Üstelik o kadar da besiliymiş. Üstelik 60 kilo paylaşacağız. Bu kadar uzağa gitmeye değerdi. Çünkü etin kasaptaki kilosu o zamanlar 30 lira idi. Bu demektir ki et bize sudan ucuza gelecekti. Matematiğim pek olmadığı için böyle dedim. Hesabıma göre kilosu 15 liraya falan gelecekti. Çünkü kurbanlığı canlı kiloyla almadık. Biz buna pazarlık usulü diyelim.

Yıllardır kurban etinde pek yüzüm gülmemişti. Gün bugün. Demek ki beklemem gerekiyormuş. Kana kana nihayet talih kuşu başıma konmuştu. Çoluk çocuk bu sene bol et yiyecek. Üstelik dağda yayılmış, doğal beslenmiş bir kurbanlık. Hem de şehrin hava kirliliğinden uzak havadar bir alanda kurbanımızı kesecektik. Pişirmeden çiğ çiğ yemeyi bile düşünmüşümdür.

Gel zaman git zaman sayılı gün bitti. Kurban bayramı geldi çattı. Çoluk çocuk çıktık yola. Kesim yerine 15 km kala baba ocağında çoluk çocuğu bıraktım. Bastım arabaya. Vardım kurban keseceğim köye.

Kurban ortağım olan kurban yerini bilmiyorum. Telefona davrandım. Hay aksi. Çekmiyordu burada. Bereket fazla aramadım. Birkaç yöne saptıktan sonra kurban yerini buldum. Kurban ortaklarımızla tanıştım.

Ev sahibi ve aynı zamanda kurban ortağım olan mal sahibi ev sahibimizdi. Selam, kelam, hal hatır, hoşbeş gırla gitti. Ev sahibim azami ilgi gösterdi. İlgi o biçimdi diyeyim anlayın. Altıma sandalye çekti diyemiyorum. Çünkü köy yerinde sandalye ne arasın. Ama bilin ki hiç olmadığı kadar saygı ve itibar gördüm.

Ayakta bekleşirken bizim dağda yayılmış kurbanlık ufukta göründü. Biri çekip geliyordu. Beni ortaklığa alan yakınım, "Bak, kurbanlığa" dedi. Baktım. "Nasıl" dedi. En işte dedim ama içim cız etti. Bu kurbanlıktan dediğin et çıkmaz dedim. "Niyetini bozma" dedi. Tamam dedim ama nedense herkesin niyeti iyi. Bir niyeti kötü olan benim.

Biz kenarda seyrederken kurbanımız kesildi. Birbirimize bereketli ve hayırlı olsun dedik. Ardından ev sahibimiz, aynı zamanda malın sahibi ve kurban ortağımız, "Çocuklar kurbanı hallede dursun. Biz eve kahvaltıya geçelim" dedi. Hep birlikte eve geçtik.

Kuş sütü hariç mükellef kahvaltı sofrası bizi bekliyordu. Ne vardı ne yoktu unuttum ama petek balı vardı aklımda kalan. Petek balında ev sahibinin anlattığına göre hiç şeker yok. Tamamen doğal bal idi. Ara ara da "haydi hocam, buyurun, karnınızı doyurun" diyerek ilgi ve alakasını eksik etmedi.

Nihayet biz kahvaltımızı yaptık. Bu arada kurban işi de bitmiş. Onlar mı paylaştırdılar yoksa biz inince mi paylaştık, tam hatırlamıyorum. Bildiğim bir şey varsa 60 kilo beklediğim hissemin 30 kilo kadar çıktığı. Dağ fare doğurdu desem yeridir.

Ama şu var ki her ne kadar etimiz 60 kilo çıkmasa da bir 60 vardı orta yerde. Kasapta 30 lira olan eti 60 liraya yediğimiz. Adeta rakamlar yer değiştirdi anlayacağınız. 90+90 km yol tepmek, yakıt yakmak da cabası oldu.

Hasılı bir kurban hikayem daha hayal kırıklığıyla son buldu. Halbuki ne ummuş ne bulmuştum. Bana ne vaat etmişlerdi ne çıktı. Ama bir gerçek var ki kurban ortağım kendi hissesini bedavaya getirdiği gibi bize de bu kurbanlığı satarak fahiş bir kâr elde etmişti. Hep kaybeden biz olurken sadece kazanan o oldu. Ama hakkını yemeyeyim, ev sahipliği, ilgisi, itibarı, kahvaltıda ağzımıza bir parmak bal çalması da diğer akılda kalan oldu. Belki umduğum olmadı. Kazanç elde edeceğim derken bir kez daha kaybeden oldum ama çoğu kimseden görmediğim itibarı kurban ortağım ev sahibi fazlasıyla gösterdi. Öyle ya para dediğimiz nedir ki. İnsan itibarı için yaşar. Bak bugün bile aradan yıllar geçmesine rağmen yediğim kazığı unutmadığım gibi bana verdiği itibarı ve taktiri de unutmadım. İnsan itibarı için yaşar değil mi?

Sonra mı? Bu kurban sahibi, kurban ortağım ve de bize ev sahipliği yapan kişiyle o gündür bugündür, kaç kurban geçti. Ne o beni aradı ne ben onu. Niye arasındı ki? Bize malını pazarlayarak köşeyi dönmüştü. İtibar da o zaman dilimiyle sınırlı idi. Bizimle işi bitmişti cambazın. Malını bize bir güzel pazarladı. Biz de bir güzel havada kaptık. Kendisini ben de aramadım bir daha. Niye arayayım ki. O kurbanda beni kurban ettiğin yetmez, gel bir de beni kurban et diyemezdim. Gerçi ben bir sefayla kurtuldum. O ise o cambazlığıyla kendisine başka yeni ortaklar bulmuştur. Belli ki kafası tüccar kafası.

Pişman mıyım? Ne alaka. Gülüşü, ilgisi, taltifi, bakışı, ağırlayışı yeter. Kanamaya gelince, para zaten benim değildi. Devlet bana vermişti. Ben de ona vermiş oldum. İtibara doyduğum da bana kâr kaldı. 

2 yorum:

  1. Misafelirlikte bir vakit namazı da kılmışmıydınız kıymetli hocam? Hani misafirperver ev sahibiniz kuş tüyünden seccade de sermiştir .

    YanıtlaSil
  2. Öğleye işimiz bitmişti sanırım. Namaza kalmadan ayrılmıştık.

    YanıtlaSil