27 Haziran 2025 tarihli “Kamu Malı Dokunulmazdır” başlıklı cuma hutbesi halkın gündemine oturdu. Epey bir beğeni aldı. Sosyal medyada hutbe paylaşıldı. Üç beş kişi bir araya gelmişse muhabbet konusu hutbe üzerine oldu.
Ben de hutbe konusunu ağzı açık dinleyenlerdendim. Hutbeyi değerlendirmemi isteyenler oldu.
Gelen tepkilerden anladığım kadarıyla belli ki halkımız böyle hutbe konularına susamış. Ümit ederim ki halkın dertlendiği bu tür hayatın içinden hutbelerin arkası gelir ve her hafta halkın gündemine oturur.
Burada hutbede şundan, bundan bahsedildi demeyeceğim. Hutbeyi dinlemeyip merak edenler de Diyanet’in sayfasından hutbeyi indirip okuyabilir.
Açıkçası, hayatın içinden, daha doğrusu sıra dışı bir hutbe idi. Böyle bir konu seçtiği için Diyanet’i tebrik etmek lazım. Çünkü hutbe dediğin, insanımıza, suya ve sabuna dokunmalı, hayatın içinden olmalı. Problem ve dertlerimizi dile getiren ve yol gösteren olmalı. Doğrusu hutbe dediğin böyle olmalı.
Bir diğer husus, kamu malı dokunulmazlığına dair farklı örnekler verilerek bahsedilen bu hutbeden 5-6 hutbe konusu çıkarılabilirdi. Cemaatin ilgi gösterdiği ve can kulağıyla dinlediği bu konuyu, öyle zannediyorum, Diyanet, bir defada değinmekle yetinmeyi seçti. İsterim ki bu içerikli konulara bundan sonra Diyanet belirli aralıklarla yer versin.
Bu kısa değerlendirmeden sonra hutbeyi can kulağıyla dinlerken kafama takılan bir soruyu burada sorup irdelemek isterim. Acaba bu hutbenin muhatabı kimdi? Camiye gelen cemaat mi yoksa kamu malını tasarrufunda bulunduran etkili, yetkili ve sorumlu kişiler mi? Daha doğrusu yönetilenler mi, yönetenler mi? Her ne kadar hutbenin muhatabı her ikisi olsa da kamu malına sahip çıkacak, kamu malını yetim malı bilecek kesim esas yöneticilerdir.
Ne demek istediğimi, hutbede verilen bazı örneklere yer vererek açmak isterim:
“Hiç kimse bu mallar (kamu malları) üzerinde şahsi ve keyfi bir tasarrufta bulunamaz.
Kamu imkânlarını amacı dışında kullanmak, kamuya ait işleri yavaşlatmak ya da aksatmak, verilen görevleri layıkıyla yerine getirmemek,
Kamu hizmetlerini sunarken insanlar arasında ayrım yapmak, tanıdığı kişilere öncelik vermek, çalışma saatlerinde şahsi işlerle meşgul olmak,
Bir kişinin yapabileceği bir iş için birden fazla kişiyi işe almak.
Torpil yapmak ve yaptırmak, adam kayırmak ve kollamak, gençlerimizin hayallerini çalmaktır,
Devletin; tarımda, hayvancılıkta ve ticarette verdiği destekleri amacı dışında kullanmak. Daha fazla destek almak için olmayan tarlaları varmış gibi beyan etmek ya da vasıfsız tarlaları vasıflı göstermek,
İhtiyacı olmadığı halde sosyal yardım almak, ailesinden kalan maaşı alabilmek için resmiyette boşanıp gerçekte birlikte yaşamaya devam etmek,
Naylon fatura ile vergi kaçırmak, sahte belgelerle mal beyanını düşük göstermek,
Engelli muafiyetinden yararlanılarak alınan aracı amacı dışında kullanmak, vergi imtiyazını istismar edip bunu bir rant kapısına çevirmek vs.
Tüm bunları yapmak vebaldir, günahtır, haramdır, ateşten gömlek giymektir. El hak doğrudur.
Hutbede verilen tüm bu kötü örnekler bu toplumda aynıyla vakidir. Tüm bunlara dur diyecek ve açık kapı bırakmayacak da devlettir. Daha doğrusu devlete yön veren etkili, yetkili ve de sorumlu olan kişilerdir. Çünkü yönetilen ve kamuda çalışan halk olarak bizler, bu kötü filleri işlemek istesek bile bize dur diyecek, yakamıza yapışacak, hesap soracak ve cezalandıracak bir devlet mekanizması olursa vatandaş olarak bizler bu tür cürümlere yeltenemeyiz. Bunun için her şeyiyle oturmuş, işleyen bir devlet sistemi, kamu malı ihlalini bertaraf eder.
Kısaca bu hutbe yönetilen halktan ziyade devlete yön verenlere, kamu malı tasarrufuna sahip olanlara okunmalı. Pekala, üst düzey devlet yöneticileri Kocatepe ya da Ayasofya’ya toplayıp “böyle böyle suçlar var. Bu suçlarda payın büyüğü sizde, bu cürümlerin önüne geçme sorumluluğu sizde. Önce siz kendinizi temizleyin. Siz düzelirseniz, yani boşluk bırakmayacak ve savsaklamayacak şekilde görevinizi bihakkın yerine getirirseniz, kamu malı ihlalleri bıçak gibi kesilir...” denmelidir.
Şu hususa da değinerek yazımı sonlandırayım. Kamu malı ihlaline dair verilen bu kadar örneğin içine, pekala adalet sistemi de eklenebilirdi. Çünkü adalet yönünden de bilerek ya da bilmeyerek yaptığımız hata ve yanlışlar çok. Unutmayalım ki adil yargılamamak da bir nevi kamu malı ihlalidir. Kişileri adil yargılamamak da günahtır, vebaldir, haramdır.
Kısaca, İsterim ki bu hutbe havada kalmaz. herkes üzerine düşen payı alır ve gereğini yapar. Çünkü bu hutbe “Sözün meclisten dışarı” değil, içeri bir hutbe. Hem yönetilenleri hem de yönetenleri ilgilendirmektedir. Daha çok da yönetenleri. Yönetenler doğru olursa halk da doğru olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder