Ana içeriğe atla

Sebzeler Niye Telef Edilir ki?

Bugünlerde kamyon kamyon sebzenin yol kenarlarına, çukur ve sote yerlere döküldüğü görüntüleri sosyal medyada paylaşılıyor.

Hem boşaltılıyor hem de videoya alınıyor.

Bu videoya çekme işini döken mi yaptırıyor yoksa yoldan gelip geçen mi yapıyor? Burası muamma.

Çünkü benim bildiğim bu sebzeyi döken kaçak göçek bu işi yapar. Bu işi yaparken de birinin videoya aldığını görürse bundan hoşnut olmaz, çekilen videoyu almaya kalkar.

Belli ki herkes görsün diye çekim yapılıp paylaşılıyor.

Belki de tepki olarak yapılıyor.

Belki de algı oluşturuluyor.

Genelde de Antalya'dan bu görüntüler.

Görüntüyü sosyal medyada paylaşanlar da bu sebzeleri dökenlere; vicdansız, Allah korkusu yok. Fiyatları  yükseltmeye çalışıyor türünden şeyler yazarak veryansın ediyor.

Dün Antalyalı bir çiftçi ile karşılaştım. Bu işin aslı astarını sordum. Üretici mi döküyor bunu? Bu dökülen sebzelerin aslı var mı dedim.

Aslı var dedi.

Yalnız çiftçi ve üretici dökmez dedi.

Kim döküyor dedim.

Sebze ve meyve sektörünü elinde bulunduran, piyasada fiyatları ayarlayanlar döktürüyor dedi.

İyi de niye dedim.

Fiyatın düşmesini istemiyor. Belli bir yerde tutmak istiyor dedi.

Ürün elde fazla olursa, fiyatlar düşerse alım gücü zayıf olan da alır, sürümden kazanır. Bu durumda niye döker dedim.

Fiyatları esas yükselten nakliye girdi fiyatları dedi. Ürünü yerinden hesaplı alması yetmiyor. Herkesi düşündüren nakliye fiyatları dedi. Fiyat düşerse götürdüğü ürünün nakliyesi kurtarmaz dedi.

Bir de şunu ekledi. Eskiden fiyatlar düştüğünde Adese marketler bu ürünleri uygun fiyata satardı. Şimdikiler bunu yapmıyor dedi.

Belli ki sebze ve meyve sektörü belki de pek az kişinin elinde. Fiyatları istediği gibi ayarlıyor.

Sebep her ne olursa olsun, nimeti böyle dökmek olmuyor.

Sebze ve meyve sektörünü elinde bulunduranlar para kazanmayacakları ile girmezler.

Valilikler ve belediyeler bu işe el atabilir. Uygun fiyata yerinden getirtip uygun fiyata halka bir şekil ulaştırabilirler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde