Ana içeriğe atla

9. Hisse Sahip Bir Profil(1)

Beş duyu organımız var. Bunlar görme, işitme, dokunma, tatma ve koklama. Daha başka fonksiyonlarımız da vardır ama bu beş duyu organı kabul edilmiş.

Bir de "Benim altıncı hissim kuvvetli" diyenler var. Bu hissin olup olmadığı bilim insanları arasında tartışma konusu. Bazıları bu hissi kabul ederken bazıları kabul etmiyor.

Bilim, 6.his var mı diye tartışa dursun. Teşehhüt miktarı tanıdığım biri 9.hissinden bahsetti. Benim 9.hissim kuvvetli dedi. 6. değil miydi bu dedim. Öyle de bende 9.su var, ben kendimi bilirim, 9. his dedi.

Şaka mı yapıyor diye yüzüne baktım. Hiç şaka yapar hali yoktu. Ne söylediğinden ve ne dediğinden emin idi. Üstelemedim. 

Var ki kendisinde böyle bir meziyet söylüyor. Bakma ki ben, kendisinde ve kendimde böyle bir meziyet görmediğime. 

Şu var ki benim görmemem onda bu yeteneğin olmadığı anlamına gelmiyor. 

Böyle bir kabiliyet yoksa bile insanın kendini övmesi, dev aynasında görmesi, mükemmel bilmesi kadar doğal bir şey olamaz. Zira insan kendini övmezse çatlar ölürmüş dedikleri böyle bir şey olsa gerek.

Severim üstelik kendisini bulunmaz Hint kumaşı ve mükemmel gören kişileri. Ne de olsa mezardakiler gibi vazgeçilmezler.

Bu kısacık görüşmemizde, insan sarrafı olduğunu da söyledi hem de kaç kez. Belki 9.his dediği de böyle bir şey olmalı. Kaç kişi böyle bir hisse sahip olduğunu kabul ediyor bilmem ama belli ki kendini buna inandırmış.

Bu nasıl bir ruh hali inanın bilmiyorum. İnşallah tanımı konmamış bir hastalık hali değildir.

Bir teşehhüt miktarı bulunduğum bu ortamda onlarca kişiyle oturdum kalktım, muhabbet ettim. Kimseyi kırmadım dökmedim. Her birinden pozitif enerji aldığım gibi kalpten kalbe yol var dendiği gibi pozitif enerji de bıraktığımı düşünüyorum. Aldığım dönütler de bunu gösteriyor.

Gel gör ki başlarda her görüşmemizde başınıza da bela oldum dediğimde "Estağfurullah, keşke herkes sizin gibi olsa" demişliği var. Hatta kendisinin sorduğu bir soruya verdiğim ince cevabı başka bir ortamda söyleyerek "Ne kadar esprili" demiş.

Hal hatır dışında bir hukukum olmamasına rağmen "dili sivri", "sert ve kırıcı" dedi iki defa. Her defasında da dilimin uzun olduğunu iki diş doktoru söyledi ama sivriliğinden haberim yok dedim.

Nereden böyle bir kanıya varmış anlayamadım. Ne yemek yedim ne su içtim ne kimsin ne necisin dedim ne yük oldum halbuki.

Yazılarımı takip ediyormuş durumdan. Acaba yazılarımda mı sorun var diyeceğim. Dokundurmaya dokundururum ama yazı üslubuma özellikle dikkat ederim.

Bu arada yazılarım adrese teslim yazılardır. Yalnız ne ismine yer veririm ne cismine. Asla kişiselleştirmem. Çünkü benim derdim kişileri hedef almak değil, yaptıklarını eleştirmektir. Olur ya dışarıdan böyle görünüyorsun. Belki kendini düzeltmek istersindir amacım. Yani yarası olan gocunacak. Bu yönüyle kastediliyorsa dilim sivridir ya da sivri dilliyim. Ama müsaade edin de bunu eşim, dostum söylesin. Daha dünkü tanıdığım ne ki. Ayrıca bu kadar samimiyet ve laubalilik nereden? (Devam edecek?) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde