19 Temmuz 2024 tarihli cuma hutbesi,
"Müslüman takva sahibidir" başlıklı yazı idi.
Müslümanın takva sahibi olması
gerektiği işlendikten sonra takva elbisesinden bahsedildi.
Ardından kadın ve erkeğin ne şekil
giyinmesi gerektiği açıklandı: "Kadınlar için yabancı erkeklerin yanında ve
evlerinin dışına çıkarken örtülmesi gereken yerler; yüz, eller ve ayaklar hariç
bedenin tamamıdır. Erkeklerde ise göbek ile diz kapağı arasıdır. Uzuvları belli
eden dar ya da açık elbise giymek, Rabbimizin emaneti olan bedenin saygınlığını
ihlal etmektir. Şu husus unutulmamalıdır ki, tesettür her şeyden önce Allah’ın
bir emridir, kişisel bir tercih değildir...".
Buna göre dışarı ve başkasının
yanına çıkıldığı zaman kadın için el, yüz ve ayak dışındaki organlarının
örtülmesi, erkek için ise göbekle diz kapağı arasının kapatılması kıstas olarak
belirlenmiş.
Hutbede bu kısmı hatip okurken
zihnim dışarı çıktı. Dışarıdakilerin giyim kuşamı gözümün önüne geldi. Adeta
fıkhın belirlediği kıstasın zıddı bir durum vardı dışarıda. İstisnalar kaideyi
bozmamakla beraber kadın erkeğin giyinmesi gerektiği gibi giyiniyor, erkek de
kadının giyinmesi gerektiği gibi giyiniyor. Tek fark erkeklerin başı açık.
Ufak tefek farklılıkla beraber
erkekler genelde aynı giyinirken yani örtünürken, kadınlar yeknesak değil.
Kimi tepeden tırnağa, göbek dahil
açılıp saçılmış,
Kimi el, yüz, ayak ve göz dahil
tepeden tırnağa örtünmüş,
Pek azını el, yüz ve ayak açık
gördüm.
Görünen o ki ayet, hadis, fıkıh ne
diyorsa tersi bir durum söz konusu. Erkek açılıp saçılması gerekirken giyinmiş,
örtünüp giyinmesi gerekirken kadın açılıp saçılmış. Genel tablo bu.
Bugün erkek fıkhın dediği gibi
göbekle diz kapak arasını kapatıp çarşı, pazara çıksa garipsenir. Kadınların
farklı farklı giyim tarzına ise artık gözler alıştı.
Hutbeyi dinlerken zihnim dışarıda
gezindim durdu. Kendi kendime, erkeğe açıl denmiş fakat kapanmış. Kadına kapan
denmiş ama kadın açılmış.
Hatip hutbeyi okuya dursun. Amma aksi
bir durum dedim ve aklıma Nasrettin Hocanın fıkrası geldi.
Hani Hocanın aksi bir oğlu varmış.
Oğlu, her dediğinin tersini yaparmış.
Bir gün baba, oğul un öğütmek için
değirmene giderler.
Unu öğütürler ve eşeğe yükü
yüklerler.
İhtiyarlıktan olsa gerek. Hoca
geride kalmış. Oğlu ise eşekle beraber önde.
Tam dere kenarına varmışlar ki un
çuvalı eşekten düştü düşecek.
Koşsam yetişemem. Oğlana söylesem
aksi mi aksi. Ya Rabbi, bana bir akıl ver derken, Hocanın aklına, en iyisi
tersini söyleyeyim. Oğlan da doğrusunu yapsın gelir ve oğluna seslenir.
Oğlum, çuval dereye düştü düşecek.
Kakala gitsin dereye diye seslenir.
Oğlu arkaya döner, babacığım, ilk
defa bir dediğini yapacağım diyerek ne emekle öğüttükleri unu derenin sularının
içine itekler.
Bu hesap din kadına örtün demiş,
kadın aksini yaparak açılmış, erkeğe açıl demiş, erkek de tersini yapmış.
Acaba diyorum, din erkeğe kapan,
kadına da açıl deseydi, erkek ve kadın, ya Rabbi, ilk defa bir dediğini
yapacağım deyip erkek açılır, kadın da örtünür müydü?
Hasılı bu dünyada kadın da aksi, erkek
de tıpkı Hocanın oğlu gibi.
Hutbe de bitti bu arada.
*22.07.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder