Bir iş görüşmesinde, konunun dönüp dolaşıp bazı
şehirlerimizi vuran depremlerin, işlenen zinalar ve Kur'an'a yapılan
saygısızlık yüzünden olduğunu anlatan "İş Görüşmesinde Deprem Etkisi"
başlıklı bir yazı kaleme almıştım.
Depremlerin bunlar yüzünden olmadığını anlatsam da
ziyaretçi olarak bulunduğum bu iş görüşmesinde bu konunun enine boyuna
konuşulması mümkün değildi. Bu konuyu ele alacağımı söylemiştim o
yazımda.
İşte bu yazım, depremler hakkındaki
halkımızın büyük bir çoğunluğunun kafasında yer alan zina ve işlediğimiz
kötülükler yüzünden Allah'ın bize verdiği bir ceza olup olmadığına dair
olacaktır.
Gerçekten halkımızın büyük
çoğunluğu bir doğa olan depremler hakkında "İki 'z' artarsa üçüncü 'z'
kaçınılmaz olur. Bunlardan biri zina, diğeri zulüm artarsa zelzele olur"
kanaatine sahip.
Allah yaptıklarından dolayı bir
baştan bir başa koca koca şehirleri böyle cezalandırır mıydı?
Diyelim ki cezalandırdı. O şehirdeki herkes zina, Kur’an’ın
üzerine oturma eylemini yapmış mıdır? Buna evet dememiz mümkün değil. Çünkü her
şehirde masumlar da var, suçlular da. Suçlular yüzünden bir şehir yerle bir
ediliyorsa, o suçu işleyenlerin evlerinin başlarına yıkılması, diğer masumların
sapasağlam kalması gerekmez mi? Çünkü adalet bunu gerektirir.
Yapılanlar yüzünden Allah’ın bir şehri cezalandırdığı
düşüncesi, askeriyede bir askerin işlediği suç yüzünden tüm eratın hafta sonu
çarşı iznine yasak konması gibidir. Allah’ın adaletinde ise askeriyenin bu
mantığına yer olmasa gerek. Çünkü bu mantık adalet anlayışına terstir.
Suç kişiye özeldir. Cezasını da kişi çeker. Suçu birileri
işlerken cezayı genele yaymak tek kelimeyle zulümdür.
İki “z” den biri olan zina insanlık tarihi kadar eskidir. Kırsal
dediğimiz yerlerde de olur, metropol şehirlerde de. Yeter ki bir yerde arz talep
olsun. Birbirlerine kur yapsınlar. İlgilileri bir şekil bu suçu işler. Yeter ki
ortamını bulsunlar. Ki insanoğlu uçkuruna düşkün bir varlıktır. Bu uçkur meselesini
meşru yoldan çözenler kadar gayrimeşru ilişki yoluyla çözenler de çoğunlukta. Hatta
öyleleri vardır ki evli olduğu halde eşini aldatmak suretiyle bu işe uçkur çözüyor.
Bu durumda gün be gün her yerde deprem olması gerek.
İkinci “z” olan zulüm artarsa konusuna gelirsek, medeniyetinde
kan, gözyaşı ve soykırım olan Batı’nın depremden başını kaldıramaması gerekirdi.
Çok eskiye gitmeye gerek yok. Bugün İsrail’in Filistinlilere uyguladığı zulmü bilmeyen
yok. 7 Ekimden beri öldürmedik insan ve yıkılmadık bina bırakmadı. Adeta Gazze hayalet
şehre dönüştü. Orada yaşayan halk per perişan. Hasılı İsrail’in zulmünü bilmeyen
yok. Sağır sultan bile duyduğu gibi bu zulüm arşı âlâya ulaştı. İsrail hala dur
durak bilmiyor ve gücünden bir şey kaybetmeden öldürmeye devam ediyor.
Gazzeliye uyguladığı bu orantısız güç ve zulmünden dolayı İsrail
bir deprem yoluyla şu ana kadar kaç defa yerle bir edilmeliydi. İsrail hala dimdik
ayakta olduğuna göre demek ki depremlerin zulümle de bir alakası yok.
Daha ötesini söyleyeyim. Kur’an’da, işlediklerinden dolayı cezaya
çarptırıldıklarından ve toplu helak edildiklerinden bahsedilen Nuh, Hud, Salih,
Lut, Medyen, Eyke halkı, Fil Ashabı vb. Toplulukların başına gelenler de başta deprem
olmak üzere bir doğa olayı. Kur’an bu olup biteni azmasınlar, kendilerine çekidüzen
versinler ve inansınlar diye kullanmıştır. Adeta Kur’an deprem gibi bu tür afetleri
fırsata çevirmek istemiştir. Daha doğrusu Kur’an’ın anlatım üslubu böyledir. Yaşadığımız
6 Şubat depremi de daha önce olsaydı, 11-12 ili yerle bir eden bu deprem Kur’an
tarafından yine kullanılacaktı. Biz nasıl o şehirleri yok ettik diyecekti.
Hasılı bir taraftan Hristiyanlardaki asli günahı eleştirip olur
mu öyle şey, babanın suçunu niye evladı çeksin diyelim, ardında da bazılarının işlediği
suçtan dolayı içlerinde milyonlarca masumun olduğu şehirler yıkılırken ne alaka
demeyelim. Ne yaman bir çelişki içindeyiz böyle.
Hiç kusura bakmayalım ama bizim bu yaptığımız, bir doğa olayı
olan depremi birilerinin üzerine yıkmak adeta günah keçisi bulmaktan ibarettir.
Daha doğrusu başımıza gelenlerin faturasını faili meçhul zinakarlar üzerine yıkmaktır.
Bu depremlerin ardından zina-zulüm=zelzele kolaycılığını bırakıp
sadede gelmemiz lazım. Avrupa çoktan sadede gelip bu meseleyi çözmüş. Çözmekle de
kalmamış. Depremlerle yüzleşmiş. Yüzleşmekle de kalmamış. Depremlerle nasıl yaşanır
üzerine kafa yorarak gereğini yapmış.
Bir sonraki yazımda da Lizbon depreminden bahsedip Avrupa’nın depremlerle nasıl başa çıktığını ve geldiği noktayı işaret edeceğim.
*15.11.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder