Ana içeriğe atla

Boşalan Koltuk Bana Yar Olmadı

Büyük umutlarla Merkez Bankası başkanlığına getirilen Hafize Gaye Erkan'ın başkanlık serüveni 11 ay sürdü. 

Türkiye tarihinin ilk kadın merkez bankası başkanı olarak tarihe geçti.

Bu zaman zarfında yüzde 8,5 olan politika faizini yüzde 45'e çıkardı. Ömrü uzun olmasa da bu yönüyle de tarihimize geçmiş oldu. Belki de bir daha çıkmaz, hep inecek dedikleri politika faizini yükselten başkan olarak günah keçisi ilan edilecek.

Sayın Erkan'ın istifası sürpriz olmadı. Ne zamandır bekleniyordu. Çünkü son aylarda ailesiyle ilgili çıkan haberler basında ayyuka çıkmıştı. 

Sayın Erkan istifa mı etti, ettirildi mi, görevden mi alındı? Bunu tam olarak bilemeyeceğiz. Gerçi istifa ettiğine dair sosyal medyada paylaşımı var. Yeni başkanın atanmasıyla ilgili Cumhurbaşkanlığı kararnamesine göre görevden alındı deniyor. Bilinen bir gerçek var. Adı istifa ya da görevden alınma olsa da Hafize Gaye Hanım'ın başkanlıktan ayrılması kimse için sürpriz olmadı. 

Neyse geçelim bunları. Zira bunlar ayrıntılar. Ben geleyim en iyisi sadede. Başkanın MB başkanlığını bırakmasıyla birlikte MB koltuğu bana yabancı gelse de yine de  bir koltuk boşaldı diye içim kıpır kıpır etti. Çünkü her boşalan ve boşalma ihtimali olan koltuğa göz kırptığım ve bir beklenti içine girdiğim gizleyemediğim gerçeklerden. 

Gaye Hanım'ın istifasıyla birlikte Sayın Hazine Bakanı Şimşek'in "Önerim doğrultusunda yeni atanacak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başkanı ve ekibine başarılar dilerim" açıklaması beni daha da umutlandırdı. Acaba önerdiği isim ben olabilir miydim? Niye olmasın. Çünkü başarılı ekonomist Gaye Hanım'la yürümedi. Bu kez başında ilahiyatçı olan bir başkanla yürümek istiyorum diye düşünmüş olabilirdi. 

Ama Cumhurbaşkanı geceyi es geçmedi. Ardından hemen yardımcısını başkanlığa atadı. Geceyi bile darı ambarında geçiremedim. Maalesef bu beklentim de başlamadan bitti. 

Halbuki benim beklentim yönünde atamam gerçekleşmiş olsaydı, en az Gaye Hanım kadar gündemde kalacak, ilkleri başaracaktım. 

Merkez Bankası'nın başına ben atanmış olsaydım, gazeteler son dakika haberi verecek, televizyonlar günlerce benden bahsedecekti. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başına ilk defa bir ilahiyatçı başkan atandı diyeceklerdi ve tarihe geçecektim. Yorumcular, bu başkan sürpriz görülse de bu branşın atanmadığı tek yer burası kalmıştı. Geliyordu gelmekte olan. O yüzden bizim için bir sürpriz yok diyeceklerdi. 

Hemen sabahında göreve başlayacak ve daha atanmadan önce beni önerip başarı dileyen Sayın Şimşek ile hummalı bir çalışma içerisine girecektim. Sayın Bakan, şunu nasıl yapalım dediğinde, o iş sende. Nasıl diyorsan öyle olsun, ben imzamı atarım diyecektim. Göstereceğim uyum düşman çatlatan cinsten olacaktı. Kamuoyu, herkesler ve her türlüsünü gördük de böylesini ilk defa görüyoruz diyecekti. Hasılı beklentim ve serüvenim başlamadan bitti.

Yorumlar

  1. Merhabalar Sayın Hocam.
    Sizin adınıza gerçekten üzüldüm. Hani TRT1'de Lingo Kelime Yarışmasında cevaplanan kelime için sunucu "neden olmasın?" diyor ya, işte ben de sizin için "neden olmasın?" diyordum, ama maalesef Merkez Bankasının başına başkan atanmış. Siz yine de her zaman ümidinizi asla kaybetmeyin. Daha hükümetin içinde alınacak ve yerine yenileri atanacak yeteri kadar yer olduğunu sanıyorum. Belli mi olur hocanın hesabı "kavaktan öte yol gider" siz yine de pabuçlarınızı elinize alınız. Sizden daha iyisini bulacak değiller ya!..

    Hocam her şey bir yana da, ne olacak ülkemizin hali? Bu iktidara kimse dur diyemiyor. Dur diyenin de hemen kellesini alıveriyorlar.
    Bu güzel, keyifli ve zevk alarak okuduğum yazınız için, Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As. Recep Bey. Eskiden mizahi ve ironi yazılar yazılarmda daha fazla yer kaplardı. Özellikle boşalan koltuklara dair hevesle bekliyormuş türünden yazılarım çoktur. Okuyucu yanında da bu tür yazıların karşılığı çoktu. İki üç yıldır pek gündemi takip etmediğinden ya da kafamda başka dertler olduğundan bu tür yazılar pek yer almaz oldu. Siyasi ve memleket meselesi üzerine yazdığım son yıllardaki yazılarım beni yalnızlaştırdı. Adeta mimlendim. Yazıdan hoşlanan mimlenmemem için uzak duruyor. Büyük çoğunluk ise bugünkü gidişattan memnun. Hayatından memnun olanlara hiçbir şey yapılamaz. Zira her şeye müstehakız. Hoşnut olmayanlar da sesini çıkarmıyor. Toplu ses çıkarıpsa sonuç alınır. Başı çekenin kellesi alınınca diğerleri hizaya geçiyor. O yüzden güçlü alternatifler olmadıkça, dertler ortak olmadıkça, birlikte tepki gösterilmedikçe daha sa kötüye gideceğiz. Memleketin geleceğine dair ümitvarım değilim.

      Sil
  2. Merhabalar.
    Ben de ümitvar değilim.
    Yazılarınızın sizi yalnızlaştırdığı konusuna aynen katılıyorum. Çünkü benim gibi bir arkadaşım daha var, bizler böyle iktidara çatan yazılar yazınca; kimse bloglarımıza ne uğrar ne de yazılarımıza yorum yazamazlar. Ama sanat edebiyat, kültür üzerine paylaşımlar olduğun da yağmur gibi yorumlar yağar.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As Recep Bey. Millet akıllı. Niye kendilerini tehlikeye atsınlar. Çünkü karşılarında her şeyi yapabilecek bir güç var. Korkunun ecele faydası yok ama durum bu. Siyaseten farklı tercihin ortaya çıkmaması da kokulara teslim olmak değil mi?

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde