Ana içeriğe atla

Can ve Ten

Bu dönemden sonra etkiyi ve yetkiyi, makam ve mevkii bırakıp torunlarıma zaman ayıracağım.

Sen bilirsin. 

Kalsaydın demeyecek misin?

Demez olur muyum? Zira usuldendir. Kalaydın.

Bakalım günler ne gösterir. 

Bugüne kadar yapmak isteyip de yapamadığın kaldı mı?

Yaptım hepsini. 

Hiç pişmanlığın var mı? 

Yok. Geriye dönüp pişmanlık duyacağım hiçbir şeyim yok. Çünkü bu hayatın kitabını ben yazdım.  

Hiç mi yok? 

Yok da hatırın için var bir tane diyeyim. O da pişmanlık değil. Bugün olsa yine aynısını yaparım. Onu da gitmeden halledeceğim. 

Nedir o? 

Beşşar Esad'la aynı masada fotoğraf vermek. 

Çok mu önemli? 

Önemli tabi. Bugüne kadar herkesle oturdum. Bir o kaldı içimde ukde.

Kimlerle oturdun? 

Katil dediğimle oturdum. 

Şerefsiz başlığı atılanla oturdum. 

Zalim dediğimle oturdum. 

Say say bitmez. Esad'la da oturdum mu, tamam. 

Doğru mu bu yaptıkların? 

Misyonumu yerine getirmek için gerekirse papaz elbisesi giyerim. Yeter ki hareket merkezim bana buyursun. 

Tüm bunları niye yapıyorsun?

Dedim ya hareket merkezim ne derse onu yaparım.

Hem kırıp yıkmayı hem de yapmayı nasıl beceriyorsun? Nasıl ikna edici oluyorsun?

Meslek sırrı diyeceğim ama nasılsa gidiyorum. Bari söyleyeyim de insanlığa bir hizmetim olsun.

Nedir o?

“Bu can bu tende durdukça”.

Canın ve tenin yerinde duruyor. Ya bu uğurda kırıp döktüklerin ve verdiğin zararlar?

O kadar da olsun. Bedelsiz nimet olur mu?

Ama bedeli siz ödemiyorsunuz. 

Olmadı şimdi. Dertler ortak değil mi? Biri dert üretecek, ortaklar da bu derdin külfetini çekecek. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde