Ana içeriğe atla

Seçme Fıkralar (11)

Vardır bir hayır

Kralın hiç yanından ayırmadığı saf bir arkadaşı varmış. Kötü bir olay meydana geldiğinde hep ”bunda da bir hayır var.” dermiş.

Av meraklısı kral, arkadaşını da alarak adamlarıyla ava gider. Saf arkadaşı silahı hazırlar, krala verirmiş. Silahı krala verirken silah ateş alır, kralın baş parmağı kopar. Kral:

“Ne yaptın?” der. Arkadaşı:

“Olan oldu, bunda da bir hayır vardır, der. Kral:

“Bunun neresi hayır,” diyerek sinirlenir ve arkadaşını hapse koyar.

Kral başkalarıyla yine avlanmaya gider, bunu sık sık tekrarlar. Yine böyle bir avlanmasında bunları yamyamlar yakalar. İdam edilmek için darağacı hazırlanır. Kralın boynuna ip geçirilir. Bakarlar ki kralın baş parmağı yok. Sakat birini tanrılarına adamak uygun olmaz diyerek kralı idam etmeden serbest bırakırlar.

Baş parmağının eksikliği yüzünden ölümden kurtulan kral, soluğu hapiste alarak eski saf arkadaşını çıkartır ve şöyle söyler:

“Arkadaşım sana çok teşekkür ederim. Bunca yıllar seni hapiste bıraktığım için senden özür dilerim, hakkını helal et.” der. Arkadaşı:

“Olsun, bunda da bir hayır vardır.” der. Kral:

“İlahi arkadaşım! Hapishanede kalmanın  da hayrı olur mu?” der. Arkadaşı:

“Olmaz mı kralım? Ben hapiste olmasaydım, ormanda senin yanında ben de olacaktım.” diye cevap verir.

Yarı yarıya

Bektaşi’nin birini ramazanda içki içtiği için yaka paça kadıya götürürler. Çakırkeyif Bektaşi'yi görür görmez kadı:
"Behey kafir! Bu yaşta hala içiyorsun bu zıkkımı. Utanmıyor musun? Bilmiyor musun haram olduğunu?" der.
"Sırtınızdaki ipek kaftan da haramdır" diye karşılık verir Bektaşi.
Kadı: “Bunun içine pamuk katarlar.” deyince Bektaşi: "Dünyada doğru adam mı kaldı, şaraba da yarı yarıya su katıyorlar." Şeklinde cevap verir.

Abdestsiz

Nasreddin Hoca bir gün ağacın altında namaz kılıyormuş. Ağaçta bulunan biri de onu izliyormuş. Namazı bittikten sonra namazının kabul olması için Allah'a dua etmeye başlamış:

“Allah’ın, namazımı kabul et”. Ağaçtaki adam:
“Etmem” diye cevap vermiş.
Hoca şaşırmış. Tekrarlamış.
“Allah’ım sen kıldığım namazı kabul et”.
“Etmem”.
Hocanın şaşkınlığı iyice artmış. Yine:
“Allah’ım sen namazımı kabul et demiş”.
Ağaçtaki adam tekrar:
“Etmem” deyince hoca sinirlenmiş.
“Etmezsen etme. Zaten abdestsiz kılmıştım”.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde